Son olur mu?
Yaşanan bazı olaylar anlaşılabilir. İnsan idrak edebilir. Ama bazı olaylar yaşanır ki anlaşılması ve idrak edilmesi neredeyse imkansızdır. Anlamakta zorlandığımız, idrak etmekte güçlükler yaşadığımız ardı ardına olaylar yaşanıyor son günlerde. Çevremizdeki insanlara bakıp onları incelediğimizde hemen herkesin kendi çocukları üzerine titrediği, ahlaklı olmasını, eli ayağı düzgün bir şekilde yetişmesini istediği yönünde bir okuma yapabiliriz. Ama nedense son günlerde meydana gelen olaylar, çevremizde gördüğümüz gibi cereyan etmiyor. Başka gelişmeler yaşanıyor.
Söz gelimi Mersin’de yaşanan Müslime olayını duyduğumuzda, ilk etapta hiç kimseye pek inandırıcı gelmedi. Haklı olarak ülkemizde asla böyle bir şey yaşanmaz, yaşanmamalı diye düşündük. Süreç içerisinde farklı gelişmeler ve yeni deliller ortaya çıkınca herkesin nutku tutuldu. 3 yaşındaki küçük bir çocuğun babası, nasıl olur da dedesi olabilir? diye içten içe sorgulamaya başladık. Ama ne yazık ki elde edilen veriler toplandıkça inanılması imkansız olan ve herkesi şoke eden durum gerçek olmuş, dede olarak bilinen Hasan Yağal ne yazık ki o küçücük çocuğun babası çıkmıştı. Elbette ki yargılama süreci başlandı, hukuk devreye girdi, tutuklanıp cezaevine gönderilmesiyle hukuk önünde elbette adalet sağlanmış oldu belki ama vicdanlarda yargılama hiçbir zaman bitmeyecek. Kim bilir korkudan ötürü ailesi, yakınları tarafından örtbas edilen, gizlenen kaç Müslime var ülkemizde?
Peki yaşanan Müslime olayından kendimize nasıl ders çıkarmamız gerekiyor? Çocukları üzerine titreyen, onlara toz kondurmayan, topluma örnek insan olması yönünde çaba gösteren, eğitmeye çalışan, çocuklarıyla kaliteli zaman harcayan anne babaların yanında, Hasan Yağal gibi kişilerin varlığı hepimiz adına üzüntü kaynağı. Bu tür kişilerin varlığını da yaşadıklarını da yaptıklarını da sonuna dek kınıyoruz. Yaptıklarından utanıyoruz.
Henüz Müslime olayında yaşananlara karşı üzerimizdeki şoku atlatmamış iken bir olay da Gaziantep’te yaşandı. Ne derece doğru bilemiyorum ama psikolojik sorunları olduğu iddia edilen bir baba 3 aylık çocuğuna şiddet uyguluyor ve 3 aylık çocuk beyin kanaması geçiriyor. Minik bebek kurtulur mu vefat mı eder bilemiyorum ama ben bu satırları yazarken henüz yoğun bakımda ve yaşam mücadelesi veriyor.
Henüz yeni dünyaya gelmiş minik bir bebekten insanın alıp veremediği ne olabilir ki? Sırf ağladığı ve susmadığı için bir çocuğa hunharca şiddet uygulamak reva mı? Gönül buna nasıl müsaade ediyor? Zarar görmesin diye sevmeye bile kıyamayacak yaşta olan çocuğa şiddet uygulamak…. Gerçekten idrak etmekte zorlanıyorum. Videoyu izlerken kanım dondu!
Bunlar ön plana çıkıp herkes tarafından bilinen, duyulan olaylar. Bir de henüz duyulmamış veya failleri tarafından herhangi bir yöntemle üstü örtülmüş olaylar da var. Birkaç açıdan toplum olarak hepimiz kendimizi sorgulamamız gerekiyor. Toplum olarak çocuklarımızı neden iyi bir şekilde yetiştirmiyor veya yetiştirme sürecinde eksik kalıyoruz? Toplumda yaşanan bu tür olumsuz örneklerin meydana gelmesinde elbette birinci derece sorumluluk o olayları meydana getiren, göz yuman, üstünü örtmeye çalışan kişi ya da kişilerdedir ama toplumun geriye kalan kesimi oturup sorgulaması gerekmiyor mu; ne yapsaydık bu tür olaylar yaşanmaz veya minimum düzeye indirilmiş olurduk? diye.
Daha önce de bu satırlardan dile getirmiştim; İster olumlu olsun ister olumsuz, toplumda yaşanan her olayda birinci derece sorumlu ve dahli olan kişiler anne ve babalardır. Çocuklara ahlakı, erdemi, dürüstlüğü, iyi insan olmayı, merhameti, nezaketi öğretmek anne ve babaların aslî görevidir. Bu tür konularda çocuklarına rol model olmalılar. Onlarla kaliteli ve nitelikli zaman geçirmeliler. Her zaman dile getiririm; anne ve baba olmak değil anne ve baba kalmak çok önemli. Birgün değil; her gün anne ve baba olmak gerekiyor. Çocukların sıkıntılarını dinlemek, sorunlarına kulak vermek, çözüme kavuşuncaya dek çocukların dertleriyle dertlenmek çok önemli. Bu nedenle belki de ebeveyn eğitimleri düzenlenmeli. Örnek ebeveynler ödüllendirilmeli, teşvik edilmeli.
Daha önce de istismar ve şiddet olayları yaşandı ve unutuldu. Son günlerde yaşananlar inşallah son olur ve bir daha benzer durumlarla karşılaşmayız.