Son Kale Aile
Büyük vaat ve hayallerle kurduk aileyi. Beklentilerimizi gerçekleştirip başkalarının hayallerine cevap verecektik. Önceki hatalara düşmeyecektik. Ne yazık ki reis olarak hep vaktimizi evin dışında geçirdik aileyi ihmal ederek. Sadece mahallenin, şehrin değil ülkenin de dışına çıktık. Abartılı bir kişilik, narsisistik bir rolle küçük yuvadaki huzuru fark edemedik. Uzun müddet ailede ne olup bitiyor bilemedik. Bir müddet sonra hediyelerle eve döndük. İş işten geçmişti eve geri geldiğimizde. O eski huzurlu hal gitmiş, çocuklar büyümüş, aile bireyleri birbirine yabancı olmuştu. Toparlamak istedik aileyi yeniden. Başaramadık ne gelir elden!
Varlık mücadelesi veren aklı selim toplumlar, ailenin trajik can çekişmesini izliyor. Çoğu seyirci iken çok azı hayati müdahalelerde bulunuyor. İnsanlık da son nefesini vermeye doğru hızla yol alıyor.
İnsanlığın en eski ve sürekli yapı taşı olan aile, hiçbir dönemde böyle örselenmemiş ve acılara boğulmamıştı. Modernlik adı altında kadim değerleri hızla çözülen yeni değerler de üretemeyen bizim gibi toplumlar ne çok yaralıyor bu güzide kurumu. Kendi ellerimizle yıktık aileyi yıkmaya da devam ediyoruz. Meşru olmayan sebepleri de meşrulaştırarak.
Yeni kurulan ailelerin insanlık medeniyetinin devamı her doğan çocuğun da Tagor’un ifadesiyle Tanrı’nın bizden hâlâ ümit kesmediğinin belirtisi olduğunu fark edemiyoruz. Değer üretim merkezinin aile olduğunu hatırımızdan çıkardık. Her türlü cansız nesneyi ailenin içine dahil etmekle bu kurumu yaşatacağımızı düşündük. Halbuki şefkati anne ve babamızdan öğrendik bir çok şeyin farkında değilken. Sevgi, onlarla yuvamızın en sıcak ateşiydi. Korku, en masum güvenilir limandı. Adalet, bir arada onurlu ve vakur yaşama değerimizdi. Çalışmak, evin cemiyete şerefle açılan penceresiydi. Paylaşmak, sokağımızın ve mahallemizin insicamlı ve estetik kapısıydı. Bir sobanın veya masanın başında aile fertlerinin oturup konuşması, anlamlı bir terapiydi. Bilirdik bunlarla biz hayata en güzel şekilde hazırlandığımızı ve ailenin sürekli okul olduğunu. Evde elde ettiklerimiz okulda öğreneceklerimizi daha anlamlı kılardı.
Aile ocağının cennetten bir köşe olmasında annenin sevgili yüreğinin, babanın bilgeliğinin büyük payı var. Çocuk ile ebeveyn arasındaki ilişki 6 yaşına kadar çıkarsız ve menfaatsiz geçer. Doğrudan temas ve en nitelikli zamanlarla. Ne anne evin içinde olmaktan yüksünür ve mihnet eder, ne baba dışarıda çalışmaktan yorulur başa kalkardı. Herkes sorumluluğunu bilir, ailenin yaşaması için en büyük fedakarlığı yapardı. Şimdi hem anne dışarıda, hem de baba. Bir de çocuk arkalarında ya kreşte, ya bakıcıda, ya da bilmem hangi yabancı kucakta.
Ailenin içini yalnızlaştırdık. Mahremiyetimiz ve gizemimiz haramla ve fıtratımızın değişimiyle yok oldu. Çalışmak veya ekonomik özgürlük adına bütün zamanımızı dışarıda harcadık. Hele babalar, hele babalar, ah anneyi yalnız bırakan ve evladını bir çok şeyden mahrum eden babalar... Bir de o başkalarının kahrını çeken ve önünü göremeyen analar, önünü göremeyen analar. Ne çok yalnız bıraktık biz çocuklarımızı. İyi bir gelecek hazırlayalım diye evi çevirdik otele. Enerjimizi dışarıda bize para verenlere verdik. Posası çıkmış olarak evimize geri geldik. Beklerken çocuklarımız bizden sevgi, bir de ilgi, yetmez mi size bunca çalıştıklarımız diyerek onları ittik yalnızlığa. Evin içindeki cansız nesnelerin sayısını çoğaltırken canlı olanların duygularını körelttik. Körleşen çocuklarımız, gittikleri okullarda daha da körleştiler. Bugün istenmeyen nesiller haline geldiler.
Ah gözü kör olasıca devlet, gözü kör olasıca devlet! Neden evlerimizi bu kadar huzursuz ettin. Haddinden tecavüz edip Allah ve peygamberin yerine koyarak kendini aile bireylerinin görev ve sorumluluk alanlarına müdahale ettin. Babayı anneye köle, anneyi de babaya işçi eyledin. Çocukları birer asi kıldın. Bilmez misin ailenin içine karışmanın büyük felaketlere yol açacağını. Ya hayrı konuşsaydın, ya da ebediyen sussaydın.
Evet, gerçekten sonkaleaile dediğimiz sıcak yuva çatırdamıyor, yıkılıyor. Hem de devletin eliyle ve içine soktuğu kanunların fitnesiyle, bir de hak etmediğimiz haram parayı ailenin içine göndermekle.
1980’den bu yana ailenin yıpratıcısının görünen devlet eli olduğuna inancım tamdır. Bu tarihten yaklaşık 100 sene öncesine kadar aile her türlü bozulmaya karşı onurlu bir direnç gösteriyordu. Ahlaksal yozlaşmışlıkları bizzat görerek tedbir alıyordu. Kadim değerleriyle ve varlık sebebi olan prensipleriyle geleneksel de olsa yaşamayı sürdürüyordu. Onca sinsi oyunlara rağmen yine de ben en köklü insanlık kurumu ve toplumun can simidiyim diyordu. Fakirlik şükür vesilesi, zenginlik paylaşım cephesi, madde değersiz, insan ise en kıymetli varlık olarak yaşıyordu toplumumuzda. Lakin bu tarihten sonra madde ile aramızdaki mesafe kapanmaya esiri olmaya başladık. Sade olan evlerimizde o sadelik nispetinde özgürdük. Eve eşyanın girmesiyle, hele devlet eliyle yapılan teşviklerle aile bireyleri hem mahremiyetini, hem de hürriyetini kaybetti evin içinde. En kötüsü de yavaş yavaş daralmaya başladı yerimiz evlerimizde. Eşya eve doldukça ve hakim oldukça ev ahalisini dışarıya atmaya başladı. Öyle bir noktaya geldik ki evin içi eşyalarla doldu, insanlardan yoksun kaldı. Bu hal vara vara bugüne geldi. Artık hem eski evlerin içi boş, hem de yeni evler evlenenlerle dolmuyor. Kapitalizm bütün şehvetiyle denetlenemeyen arzularımızı esir alarak aileye en büyük acıyı yaşatıyor.
Ne yaptın devlet sen bizim ailemize! Evimizi doldurdun, lakin huzurumuzu kaçırdın. Bak birbirimize yabancı gibiyiz evde. Kadınımızı da aldın elimizden, çocuğumuzu da. Hem de aymazca ve umursamazca.
Yok yooook! Seni şikayet ediyorum perdenin ötesinde duranlara. Ver bana tekrar geri Behçet Necatigil’in bahsettiği AİLE’yi. Aklını başına al, çek elini mahremimizden. Yoksa vallahi ebediyen iki elimiz yakanda olur. İflah olamazsın. Sen bilirsin.
AİLE
Sağ çıkıp günlük savaştan
Evin yolunu tutmuşum.
Yemek yedik, çocuklarım uyudu.
İniyor üstüme yavaştan
Allahın beyaz bulutu,
Kederlerimi unutmuşum.
Hayatta olduğuma
Seviniyorum şimdi:
Kavuştum çoluk çocuğuma,
Koltuğuma uzandım, rahatım.
Kahvem içime sindi,
Başladı gecelik saltanatım.