Son Gelişmeler Fırsat mı Risk mi?
Suriye’nin yakın tarihinde 8 Aralık 2024 önemli bir gün
olarak kayıtlara geçti. Suriye topraklarında yeni bir sayfa açıldı. Zira 54
yıllık Baas Rejimi ve Esad ailesinin Suriye toprakları üzerindeki zulüm ve
vahşeti sona erdi. Muhaliflerin yaklaşık 10 gün mücadesinin sonunda Halep,
Hama, Humus, Dera ve nihayet Şam’a da girmesi ve Beşar Esad’ın Rusya’ya kaçması
ile bir dönem sona erdi.
Beşar Esad Suriye’den kaçtı ama arkasında büyük bir enkaz
bıraktı. Birçok kişi şu soruları sormaya başladı: ‘’Nasıl oldu da bir anda
Suriye Milli Ordusu, yıldırım hareketiyle ülkeye hâkim oldu?’’ ‘’Nasıl bu kadar
kolay olabildi?’’ Bu ve buna benzer soruları soranlar bir kısmı gerçekten
meseleyi anlamak için soruyorlar. Ancak bir kısmı meseleyi hemen ABD ve
İsrail’e bağlayarak muhaliflerin onurlu direnişine gölge düşürmek için
soruyorlar.
Hâlbuki Amerika’da ise, Suriye’deki son gelişmelerin perde
arkasında Türkiye’nin olduğunu söylediler. Gelişmeleri anlamadan veya analamaya
çalışmadan hemen Amerika’ya veya İsrail’e bağlamak bize göre, kolaya kaçmaktır.
Dolayısıyla her siyasi gelişmenin yerel, bölgesel ve küresel dinamikleri
olduğunu geçen haftaki yazımızda belitmiştik.
“Dünya üzerindeki devletlerin tamamı sahip oldukları imkân ve coğrafi özellikler bakımından fırsat ve risklere sahiptirler. Türkiye, şiddetin hiç durmadığı ‘’Ortadoğu’’ ile gerginliğe müsait Balkan ve Kafkasya bölgesinin üçgeninde bulunmaktadır. Türkiye, bu bölgelerden kaynaklanan tehdit ve risklerden en çok etkilenen bir ülkedir. Dolayısıyla Suriye’deki son gelişmeleri, belli bir bütün içinde ele almak gerekir.”
Esad’ın devrilmesi bölgenin jeopolitiğinde büyük bir
değişime yol açacaktır. Zira İran, Hizbullah'a silah tedarikini sadece Suriye
üzerinden sağlıyordu. Geçen hafta Ülke Tv’de dile getirdiğim bir hususu burada
tekrar etmek istiyorum: Suriye yolunun kesilmesi, Hizbullah için stratejik bir
zorluk yaratacaktır. Bu da İsrail’in işgalci politikalarını gözönünde
bulundurduğumuzda büyük bir risk yaratabilir.
Esad’ın devrilmesi hem Suriye halkı için hem de
Türkiye için fırsatlar da yaratabilir. Çünkü Mevcut dinamikler Türkiye ve
Suriye halkından yanadır. Zira Türkiye, hem mülteci sorununu çözmeyi hem de PKK’yla
daha etkin mücadele edebilir. Suriye yeni yönetimi de bu süreci iyi
yönetebilirse kendi potansiyeline erişebilir.
Ancak Türkiye ve yeni Suriye yönetimi, diğer Arap
ülkeleriyle iyi bir istişare ve diyalog ile bu süreci yönetmelidir. Zira diğer
Arap ülkeleri Suriye’deki yeni süreci bir tehdit olarak algılayabilirler.
Türkiye böyle bir algının oluşmasına asla fırsat vermemelidir. Suriye, yeni yönetimi
geleceğini mutlaka barış söylemi üzerine inşaa ederek kendi potansiyeline
erişebilir.
Mevcut durumda Suriye’de fırsatlar ve riskler eşit görünüyor.
Her şey bitmiş değildir. Dolayısıyla Türkiye, köklü bir devlet geleneğinin
vermiş olduğu tecrübe ile Suriye’nin yeni yönetimine katkı sağlayabilirse, riskleri
bertaraf ederek fırsata çevirebilir.