Son düzlükte tehlikeler
2020’den beri artan maliyetlerden çok daha fazla artan fiyatlardan (yani durumdan faydalanıp karlarını olağanüstü şekilde maksimize etmeye çalışanlardan) ötürü enflasyon durdurulamıyor.
Bu “talep enflasyonudur” deyip emeklinin-asgari ücretlinin gelirlerine yönelik artışlara ilişkin ciddi tedbirler alındı.
Makro verilere ilişkin düzelmeler açısından önemli etkileri olsa da iş mikro ekonomi tarafına gelince sonuçlar vatandaş için hiç de kabul edilebilir bir tablo oluşturmadı.
Söz konusu hamleler ekonomideki bölüşümü sermaye lehine çok ciddi derecede bozdu. Ücretli kesimde huzursuzluk gün geçtikçe artıyor…
Çünkü bu yaşadığımız 80-90’lardan alışkın olduğumuz o meşhur “talep enflasyonu” değil.
Sene sonu hedef gösterilen %38’lik oranın enflasyonla mücadele açısından değeri güven verici değil. Hem TUİK’in sepet ürünlerindeki fiyatlara yönelik şeffaf olmayan tutumu sebebiyle hem de yıllık %61’lik enflasyona rağmen doların değerinin sadece %24 oranında artması yani fiyatların rezerv para üzerinden değerlendirildiğinde tamamen yanlış olması nedeniyle zorlu bir koridora girdik.
Daha önce de ifade etmiştim. Bir piyasada dövizin değeri yanlışsa tüm fiyatlar ve dolayısıyla tüm veriler hatalıdır…
Toplumun tüm ücretli kesimlerinin gelirleri grafiklerde şelale misali düşüşlerle asgari ücrete yaklaşırken kimsenin aynı malı ay içinde iki kere bile aynı fiyattan alamadığı bir gerçeklikte ne derseniz deyin, ne anlatırsanız anlatın kimseyi ikna etmek mümkün olmuyor.
İknanın önemine gelince; 2001 krizi sonrası göreve gelen Derviş ve dönemin Merkez Bankası Başkanı Serdengeçti programlarına topyekün halkı, şirketleri, öğrencileri, STK’ları ortak edebilmek ve güvenlerini kazanabilmek için üniversiteleri, odaları, borsaları gezmiş, televizyonlarda programlara katılmış, kamuoyuna ulaşacakları tüm kanalları kullanıp ısrarla destek istemişlerdi.
Üstelik o dönem Türkiye tarihinin en büyük özelleştirme süreci başlamış ve bir şekilde programlarına kaynak bulmuşlardı.
Bunlarla beraber ciddi derecede yapısal reformlara gidilmiş ve yasal süreçlere ilişkin olarak AB kriterlerinde adımlar atılarak tüm dünyadan destek alınmıştı.
Netice itibariyle de iktidar değişikliğine rağmen 2007 yılına kadar ciddiyetle uygulanan program, Türkiye ekonomisini diğer küresel gelişmelerin de katkısıyla düzlüğe çıkarmakla kalmamış daha önce benzeri görülmemiş bir refah noktasına ulaştırmıştı.
Bugün ne yazık ki bu şartlar ve atılımların hiçbiri yok…
Henüz tek bir yapısal reform hamlesinde bulunulmadığı gibi her geçen gün problemli alanlara yönelik eleştiriler artarak devam ediyor. Özellikle de Türkiye’nin en önemli ticari partneri olan AB’nin ülkemize ilişkin yayınladığı ilerleme raporlarında…
Döviz fiyatları meselesine dönecek olursak: “Böylesine değerli bir TL ihracatı keser, sanayiyi zayıflatır ve ithalatın önünü kıyasıya açar” diye bas bas bağıran ekonomistlerin uyardıkları senaryoları doğru hızla ilerlediğimiz hissiyatı oluşmaya başladı.
Hasılı bu son düzlükte işimiz çok zor. Her geçen gün çözümsüz kalan alanlardaki tehlikeler derinleşiyor.
Faiz indirimiyle sorunların çözüleceğine inananlara gelince…
Ücretlilerin gelirleri gıdım gıdım altı ayda bir güncellenirken M2 para arzındaki her geçen gün devasa boyutlarda artan ve faiz indirimiyle nükleer bombaya dönüşmesi muhtemel olan likidite faizden çıkıp piyasaya inerse her şeyin fiyatının daha da yükseleceğini ama alım gücündeki zayıflama nedeniyle durgunluğun daha da derinleşeceğini anlamak bu kadar zor olmamalı.
Yani yüksek enflasyondan yakamızı uzun bir süre daha kurtarmak mümkün olmayabilir.
Faizde biriken arzın başıboş hareket etmemesi lazım. Kontrollü şekilde (özendirerek) yönlendirileceği, piyasayı hareketlendirmekle beraber atıl işlere rant üretmeyeceği kanallara akıtılması lazım.
Evet, artık karnemizi dolduracak son düzlüğe giriyoruz. Hepimizi adeta göğüs göğüse mücadele edeceğimiz zorlu bir muharebe bekliyor. Bu hep beraber atlatmak zorundayız.
Vatandaşlar, şirketler ve ekonomi yönetimi omuz omuza yol almak zorunda. Bu nedenle şu an en önemli mesele ücretlilerin gönlünü ve desteğini almak….
Not: Artık her hafta ekonomi meraklıları için bir kitap önerisinde bulunmak istiyorum.
İlk önerim, FED tarihinin en uzun süre görevde olan başkanlarından, 1987 borsa krizini, dot.com krizini, 11 Eylül çalkantısını yaşamış Alan Greenspan’ın kendi notlarından oluşan “Türbülans Çağı” isimli çalışma…
Zorlu günlerde merkez bankacılığının, iletişimin ve karar alma cesaretinin önemini anlatan son derece kıymetli bir eser.
Keyifli okumalar…