Son devrin gönül sultanıydı
Son devrin büyük İslam âlimi ve gönül sultanı olan Mahmud Ustaosmanoğlu Hocaefendi, ardından büyük sevgi hâlesi bırakarak fani dünyaya veda etti.
Ömrümün
son 44 yılını Fatih’te geçirmek nasip oldu. İlim, fikir, siyaset ve maneviyat
dünyamızın mümtaz birçok şahsiyetinin vefatlarından sonra müminler tarafından
kılınan cenaze namazlarına katıldım. Bunların ekseriyeti Fatih Camii’nin
avlusundan ebedî istirahatgâhlarına tevdi edilenlerdi. Bu cenaze namazları, çok
büyük kalabalık kitleler tarafından kılındı, sonra merhum veya merhumeler cami
avlusundan alınıp mezarlıklara omuzlar üzerinde taşındı. Fakat Cuma günü
İstanbul Fatih Camii’nde kılınan cenaze namazına hakikaten olağanüstü bir mümin
kalabalıkla katılmıştı.
Biz
Fatih Camii’nin bir hayli aşağısında oturuyoruz. O gün, öğle ezanı vaktinde,
hazırlığımı yapıp evden dışarı çıktım. Aman Allah’ım, bir de ne göreyim!
Muazzam bir kalabalık çevreye dağılmış, yerlere seccadelerini serip beklemeye
başlamıştı. Cemaat bizim sokağımızı ve diğer bütün ara yolları, caddeleri ve
sokakları doldurmuştu. Kendime zar zor yer bulabildim. Vaaz, hutbe ve Cuma
namazından sonra sıra cenaze namazına gelmişti. O görev de hüzünle ifa
edildikten sonra yüzbinlerce Müslüman, vakur, sakin ve sessiz bir şekilde
işyerlerine ve işlerine döndüler.
ALTIN
ZİNCİRİN SON HALKALARINDAN
Mahmud
Hoca Hazretleri’nin ebedî âleme göç etmesinin ardından pek çok yazı yazıldı,
açıklama yapıldı. Gazetemizde de başta Prof. Dr. Sefa Saygılı olmak üzere
yazarlarımızın duygu ve düşüncelerini okuduk, okuyacağız. Gerçekten de Mahmud
Hoca son devrin büyük İslam âlimi ve tasavvuf büyüğü olduğu gibi ‘altın
zincir’in son zümrüt halkalarındandı. Bediüzzaman Said Nursi, Abdülhakim
Arvasi, Süleyman Hilmi Tunahan, Ali Haydar Efendi, Abdülaziz Bekkine, Muhammed
Raşid Erol, Alvarlı Efe, Muhammed Raşid Erol, Mehmed Zahid Kotku, Ken’an Rifai,
Muzaffer Ozak gibi maneviyat erlerinin ve Allah dostlarının son abide
şahsiyetlerinden ve temsilcilerindendi, İstanbul başta olmak üzere Anadolu’dan
ve yurtdışından gelen sevenlerinin ve talebelerinin bu ‘devr-i kadim
efendisi’ne olan bağlılığı görülmeye değerdi. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip
Erdoğan’ın da iştirak ettği ve Hazret’in tabutuna omuz vermesi, vefa duygusunun
en yüksek makam sahiplerinde yaşadığını gösterdi. Büyüğümüzün naaşı, olağanüstü
bir kalabalıkla Edirnekapı Sakızağacı Mezarlığı’na taşınıp Yaradanına teslim
edildi.
BU
MUAZZAM SEVGİNİN KAYNAĞI
Şüphesiz
birçok yerde bulunan maneviyat öncüleri sevilmiş, hürmet görmüşlerdir. Ama
Mahmud Hoca Hazretleri’nin yeri ve değeri çok farklıydı, yukarıdaydı. Niçin
acaba? Bunu sorduğumuzda ben iki temel unsur görüyorum. Birisi “İsmailağa Camii
İmamı” olarak tanınan Hocaefendi’nin dünyanın bütün müminlerini
kucaklayabilecek bir geniş yüreğe sahip oluşuydu. “Müminler kardeştir.” ayet-i
kerimesini idrak eden, hakkını veren ve çevresine aktaran Hocamız, mütebessim
bir yüzle manevi şekilde ‘sadaka dağıtmayı’ devam ettirmiş ve inanca susamış
insanlarımızın kalp huzuru içinde yanaşabilecekleri sakin ve emin bir liman
olmuşlardır.
Mahmud
Hoca ve talebelerinin bu kadar çok sevilmesinde ikinci mühim faktör de söz konusu
‘vatan’ olduğunda sağa sola bakmadan öne çıkmaları, bayrağı ele alıp meydanlara
inmeleridir. Bunu son olarak 15 Temmuz FETÖ İhanet isyanında gördük. O gün
meydanlarda Mahmud Efendi’nin hemen hemen bütün talebeleri dışarı çıkmış ve
kahramanca direnmişlerdir. Ellerinde Türk bayrağı vatan nöbetini tutmuşlardır.
Tıpkı diğer tasavvuf yolları mensupları ve Nur talebeleri gibi… “Vatan sevgisi
imandandır.” hakikatinin şuurunda ve farkında olan bu güzel insanlarımız,
ihanetin karşılıksız kalmayacağını dosta düşmana göstermiş ve memleket çapında
büyük takdir toplamış, aziz milletimizden dua almışlardır.
Bazı
nasipsizler, nursuzlar ve maneviyat düşmanları tarafından horlanmaya ve
dışlanmaya çalışılan Mahmud Hoca ve Talebeleri, örnek davranışlarıyla, İslami
ve insani hâl ve hareketleriyle herkese örnek olmuş ve aziz milletimizin
gönlünde taht kurmaya muvaffak olmuşlardır. Evet bu kesin, ‘Müslümanların
kardeşliği’ne önem verişleri ve ‘vatanperver’ oluşları dolayısıyla, onlara olan
muhabbet ve hürmet yurt çapında dalga dalga yayılmaktadır. Bu sevgi hâlesi
giderek büyüyor.
TİLLO’DA İKİ SULTAN
Gönül
sultanlarımız, maneviyat öncülerimiz, Allah dostları dün de vardı, bugün de
şükürler olsun ki aramızda yaşıyorlar. Geçmişte Anadolu topraklarını
ilimleriyle feyzlendiren, irfanlarıyla bereketlendiren bu ‘ışık adamlar’dan
ikisi de Siirt’in Tillo beldesinde buluşup bir iman ve aksiyon çerağını yakan
ve oradan bütün dünyaya yayan İsmail Fakirullah Hazretleri ile güzide talebesi
İbrahim Hakkı Hazretleri’dir. Asırlar önce yaşadıkları halde yüreklerde ve
ruhlarda derin izler bırakan bu iki veli zatla ilgili yayımlanan iki eseri
görünce çok sevindim. Bölgenin insanı olan kıymetli eğitimci yazar Masum
Aydın’ın günümüz Türkçesine kazandırdığı bu iki değerli eserden bahsetmek
istiyorum. İlki, İsmail Fakirullah Hazretleri hakkında talebesi Erzurumlu
İbrahim Hakkı’nın kaleme aldığı biyografi. Burada mübareklerin hayat
hikâyesinin yanı sıra yetiştirdiği talebeler, yaptığı hizmetler, gösterdiği
kerametler ve özlü sözleri, hatta vecizeleri de yer buluyor. Bir mutasavvıf
bendesi kadar Divan meydana getirecek kadar şiirleri de bulunan İbrahim
Hakkı’nın “Selam Sana Ey Rûhum!” isimli şiirinde, Hocasına yazdığı nefis bir
manzume var. Eserde başka şiirleri de yayımlanan şairimizin yedi kıtalık bu
şiirdeki ilk mısraları okuyalım: “Sen ayn-i ayanımsın / Varımdasın ey ruhî /
Bel ruh-i revanımsın / Yarımdasın ey ruhî”
İkinci
eser İbrahim Hakkı Hazretleri’nin iki küçük risalesinin toplamından meydana
geliyor. Masum Aydın, İnsan-ı Kâmil
ile Zamanın Fitnelerinden Korunmak
isimli iki küçük eseri de bir arada okuyucularla buluşturuyor. Bu kitapta da
mutasavvıf şairimizin fikirlerini, ideallerini, hayallerini ve şiirlerini toplu
olarak bulabiliyoruz. Hem inanç dünyamıza, hem de edebiyat âlemine mühim
kazanımlar ıolan ve Akıl Fikir Yayınları’ndan çıkan bu iki eseri tavsiye
ediyorum. Masum Aydın Hocamızdan yeni eserler bekliyoruz. İnşallah iki
mutasavvıfımızın bütün eserlerini kaleminden okuruz.
ERZURUM
ALLAMESİ
Yakın
zamanda ebediyete uğurladığımız Mehmed Kırkıncı Hoca da ilim, irfan ve
maneviyat dünyamızın unutulmayan şahsiyetlerindendi. Bütün eserlerini neşreden
talebeleri, merhumun hatıraları ile birlikte İçtihat Nedir? İsimli eserini de fikir ve kültür dünyamıza
kazandırdılar. Kırkıncı Hocaefendi neşredilecek olan 25 eserden müteşekkil
külliyatı arasında önemli bir yere sahip bulunan bu eserinde ‘İçtihat’ın
mahiyeti, izahı ve günümüzdeki durumu üzerinde mufassal açıklamalar yapıyor.
Dindarlar ve bilhassa ilahiyatçılar arasında en çok tartışılan bu kavramı ele
alan merhum Hocamızın eserini yansıtan başlıklardan bir kaçını buraya almak
istiyorum: “İçtihat Nedir? Şartları Nelerdir?”, “İçtihadın Meşruiyeti”,
“İçtihadın Önemi”, “Müçtehit Kimdir?”, “Asr-ı
Saadette içtihat”, “Sahabe Devrinde İçtihat”, “Ameli Mezhepler”, “Din ve Akıl”,
“Kur’ân-ı Kerim”, “Sünnet-i Seniyye”, “Sünnetin Ehemmiyeti”, “Hadis İlmi”,
“İcmâ”, “Kıyas”, “Şûra’nın Lüzumu”, “Şûra’nın Özellikleri”, “Ehil Olmayan
Müçtehitler”, “İslâm ve Müsbet İlimler”, “Dört İmam”. Tabii bu konu
başlıklarının dışında daha pek çok mesele bu eserde izah ediliyor ve kafaları
meşgul eden istifhamlar giderilip İslam’a uygun doğru bilgiye erişiliyor. 24
Şubat 2016 tarihinde Hakk’a yürüyen Mehmed Kırkıncı Hoca, FETÖ ihanet örgütüne
cesaretle karşı çıkmış, aziz milletinin ve yüce devletinin yanında yer almış
itibarlı bir allame ve sevilen bir kanaat önderiydi. Adlarını andığımız ve
anamadığımız, bütün büyüklerimizi rahmetle yad ediyorum. Mekânları cennet,
menzilleri mübarek, makamları yüksek olsun.