Son demokratlar
Tarihimizi, hele yakın tarihimizi çok iyi bilmemiz
gerek. Mazisinden habersiz olan toplum, her zaman vahim hatalara düşebilir.
Geçmişimizi iyi bilmek ve ibret almak mecburiyetindeyiz. Zira mazisini yitiren
cemiyet, hafızasını yitirmiş insan gibidir. Beyinde her şey sıfırlanır. 14
Mayıs 1950 tarihinde Türkiye’ye Demokrasiyi taşıyan yiğit liderimizdir Başvekil
Adnan Menderes. Ve ilk hayırlı icraatı, senelerce yasaklanan Ezan-ı
Muhammedî’yi aslına çevirmek. Yaşı ileri olan büyüklerime o günü sorduğumda gözleri
nemleniyor. Halkın “Allahü Ekber” sedasını duyunca bayram ettiğini, gözyaşları
içinde şükür namazı kıldığını ve coşkuyla kurban kestiğini anlatıyor.
Aziz dostum Mustafa Armağan’ın hazırladığı Son Demokratlar kitabını büyük bir
heyecanla ama çoğu zaman hüzünlü bir ruh hâliyle okudum. Türkiye Hukuk
Platformu tarafından kültür dünyamıza ve siyaset âlemine kazandırılan eserin
yayın koordinatörü Harun Çelik. Kapağı Menderes’in mütebessim bir fotoğrafı
kaplıyor. Yanında Fuat Köprülü ve diğer dava arkadaşları görülüyor.
Ahmet Akcan’ın ilk yazısından sonra Mustafa Armağan’ın
Sunuş’unu okuyoruz. Armağan, yakın tarihimizi en iyi bilen ve bu konuda yetkinlikle
eser veren kıymetli bir tarihçimiz. Yazısında kitabın hikâyesini anlatırken
2010 yılında gönüllü arkadaşlarıyla yola çıkıldığını “Türkçe Ezan ve Menderes”
adlı sözlü tarih çalışmasını yaparken birçok ilginç hadise ile
karşılaştıklarını söylüyor. “Son Demokratlar” fikrinin tohumu o günlerde
atılıyor. “Bu ülkede sözlü tarihin kıymeti bir gün anlaşıldığında bu tür
çalışmaların hakiki karşılığını bulacağına inanıyoruz.” diyen Armağan, “Şaibeli
ve ayıplı 1946 genel seçimleri”nden başlatıyor çalışmayı. Tek Parti devrinin
hüküm sürdüğü yıllardan Demirkırat Zaferi’ne kadar ilerliyoruz.
Eserde, Demokrat Parti devrindeki muazzam kalkınmaya
işaret edilirken Menderes’in bir yerde söylediği, “Bizim suçumuz millete insan
olduğunu hatırlatmaktır!” sözü, bizi
kedere sevk ediyor. Menderes’in, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye
Bakanı Hasan Polatkan’ın haksız, insafsız ve vicdansız bir şekilde idam edilişlerinin
hicranını ve derin acısını bütün zerrelerimizle hissediyoruz. Bir yanda
yapanlar, inşa ve ihya edenler, öbür yanda yıkanlar, karalayanlar, suçlayanlar
ve azgın muhalefet edenler! CHP bildiğimiz gibi. Hiç değişmedi, değişmeyecek!
Milletimiz boşuna 73 yıldır onu muhalefete mahkûm etmedi. Parti, yaptığı
kötülüklerin cezasını çekiyor, çekecek. Yassıada’nın vebalini üstünde taşıyan bu
partinin, kalkıp “helalleşme” teranelerinde bulunması, kimseyi ikna etmiyor.
Armağan’a kulak verelim: “Şüphesiz ki ‘Demirkıratlar’
demokrasimizi de, ülkemizi de, insanımızı da, ezanımızı da, ekonomimizi de imar
ve ihya eden parlak bir nesildi. Şekersiz, ekmeksiz, yağsız, yolsuz, okulsuz,
elektriksiz, çimentosuz ve ezansız fakir bir ülkenin olanca yükünü omuzlayıp
değiştirmeye koyuldular ve en önemlisi, insanımıza hava kadar ihtiyaç duyduğu
bir umudu aşıladılar. Devlet milletin gözünde jandarma dipçiği ve tahsildar
kaleminden ibaret olmaktan çıktı. Asık suratlı politikacı tipini büsbütün
değiştirdiler. Güler yüzlü bir devlet figürü getirmeyi başardılar.”
Bütün darbeler kötüdür ve lanetlenmelidir. Yazarımız
da buna işaret ediyor: “Demokrasimizin bütün kanlı ve kansız darbe ve
müdahalelere rağmen ayakta kalma savaşı verdiği ve 15 Temmuz şahlanışıyla
rüştünü ispatladığı şu kritik safhada hürriyet mücadelesinin ilk güçlü ateşinin
yakıldığı o altın devri hatırlayan son şahitlere, kitapta formülleştirdiği
şekliyle Son Demokratlar’a kulak
vermenin önemi açıktır.”
Şahitliklere geçiyoruz. Birinci bölümde “siyasetçiler”
var. Ali Naili Erdem, Ali Şevki Erek, Burhan Apaydın, Esat Kıratlıoğlu, Nahit
Menteşe, Rasim Cinisli, İsmail Kahraman vd. DP’den önce Türkiye’de halkın
‘dininin değiştirilmeye kalkışıldığına” dikkat çeken Cinisli: “Domokrat Parti
hiçbir şey yapmamış olsa bile vatandaşı teb’alıktan vatandaşlığa
yükseltmiştir.” diyor. İlim ve fikir adamlarımız da tanıklık ediyor: Cevat
Akşit, Hayrettin Karaman, Necmettin Nursaçan, Turan Yazgan. “Sıradan
İnsanlarımız” ve mağdurların ailelerinin anlattıkları o kadar değerli ki… Aydın
Menderes, “Babamla millet aynı dili konuşuyordu.” diyor. Son kısımda
“Yazarlar”ı diniyoruz. Merhum Mehmet Barlas’a göre, “Demokrat Parti döneminde
Türkiye şeffaflaştı.” Mehmet Kısakürek, babası üstad Necip Fazıl’dan destansı
bir hatırayı paylaşıyor. Necmeddin Şahiner, Rasim Özdenören, Gürbüz Azak ve
Avni Özgürel yaşadıkları hakikatleri cesaretle haykırıyorlar. Fotoğraflar ve
belgeler, eserin sonunda. 15 Temmuz Destanı’ndan sonra o muhterem
hanımefendinin asil seslenişi kulaklarımdan hiç gitmedi: “Dedem Menderes’e
ağladı, babam Özal’a. Ben Erdoğan için ağlamayacağım!” Son Demokratlar olağanüstü hakikatli bir eser. Herkesin, bilhassa
hukuk eğitimi alan bütün gençlerimizin okumasını dilerim.