Son 15 dakika!
Maç devam ediyordu. Beraberliğe razıydık. Galip de gelebilirdik ama mağlubiyete daha yakındık. Tezahürat o biçimdi. Maçı kazanmamız için dışarıdaki tezahürat yetmiyordu. Sahanın içindekiler olarak bir şeyler yapmalıydık. Ama hepimizin artık takati kalmamıştı. Çünkü uzatmaların dahi birinci yarısını bitirmiş ve son çeyreğine başlamıştık. Gözüme son 15 dakika ilişti. Hepimiz tel tel dökülüyorduk. Karşı takım da bizden farklı değildi. Son 15 dakikaya sığdıracak bir çok skorların olduğunu anladık ama geç kaldık.
Sınav olanca hızıyla devam ediyordu. Soruları biliyordum. Başlangıçta bu sevincim beni aldattı galiba. Rahat bir nefes aldım sınav başlayınca. Daha zamanım var rahatlığıyla etrafa bakıyor ve vurdumduymaz bir tavırla herkese hava atıyordum. Bu arada bir iki soruyu da yarım yamalak yapmıştım. Tam sınava odaklanayım derken birden son 15 dakika sesi yankılandı sınıfta. Telaşlandım ve itiraz etmek istedim. Hocam yanıma yaklaştı parmağını ağzına götürüp susmamı istedi. Sonra kağıdın alt tarafındaki notu yani sınav süresini bana gösterdi. Artık söyleyecek şey kalmamıştı. Bütün bildiklerimi son 15 dakikaya sığdırmaya çalıştım. Ne yaptığımı ben de bilmiyorum.
Mesainin bitimine az kalmıştı. Konuşmaya odalar arasında dedikodu yapmaya devam ediyordu. Kendine güveni aşırıydı. Yapılacak işleri hep son dakikaya bırakırdı. Hatta son dakikanın adamı diye ismi de çıkmıştı. Yine aynı rahatlık var üzerinde zannediyordum. Öyle değilmiş bugün onun için meğer. Amiri işlerini bitirmesi için son bir şans vermişti. Huylu huyundan vazgeçer mi geçmez mi bilmem ama bildiğim şey ise başını kaldırıp koridorun başında asılı olan saatteki son 15 dakikayı görünce deli danalar gibi koşuşturmaya başladı. Anlamıştı artık bütün işleri bu son 15 dakikada bitiremeyeceğini çünkü yine geç kalmıştı. Sadece amirinden işiteceği azarı düşünmeye başlamıştı. Tek umudu amirinin onu azarlamasından ziyade anlamasıydı. Bir an buna da hakkının olmadığını ve yıllarca amirinin ona sayısız dakikalar avans verdiğini düşündü. Son 15 dakika da dolmuştu. Perdeler kapandı ve her yer karanlıktı.
Sürekli etrafını kırıp duruyordu. Ya güzelliğine ya asaletine ya ilmine ya şöhretine ya da isminin önüne gelen bütün fanilik etiketlerine güveniyordu. Hayatın hep aynı çizgi üzerinde gideceğini düşünüyordu. Yıllar onu eskitince etrafındakiler de uzaklaşmaya başlamıştı. Bir gün rahatsızlanmış zoraki doktora gitmişti. Tahlil yapılıp filmleri çekildikten sonra doktorun huzuruna çıkmıştı. Edası yine aynı sertlikte ve etrafı kendinden uzaklaştırmaktaydı. Onu tanımayan doktor yekten;
— Efendi bu elimizdeki sonuçlara göre tıbben yapacağımız bir şey yok. Zamanını tam Allah bilir ancak bizce son 15...
— Sakın devamını getirme doktor. Nereden biliyorsun sen? Baksana ben sağlamım. Daha hayat yolunun başındayım. Direneceğim. Hem nereden biliyorsunuz? İki tahlil ve filmle insana son 15... denilir mi yahu.
Çok sinirlenmişti. Daha da agresifleşip ve etrafındaki herkesi kırıp fabrikasına gitmişti. Sonra sakinliğin verdiği güzellikle aklı selim düşünmüş ve gerçekten son 15... ise ben ne yaparım. Daha uzun yaşarım diye bütün işlerimi ertelemiştim. Aman sen de ne olursa olsun; ister son 15 sene-ay-gün hatta dakika olsun. Ben buyum işte dedi ve gözlerini kapatmak istedi lakin o da geç kalıvermişti.
Sonuçların açıklanmasına son 15 dakika kalmıştı. O 15 dakika içinde kurulan hayaller ve yapılan planlar bir ömre bedel gibi bir şeydi.
Mesela ismi bakan olarak açıklansa ülkesine ve kendisine ne hizmetler edeceği bir sinema şeridi gibi geçti gözünün önünden.
Mesela; vali ve kaymakam, hakim ve savcı olursa hatta yüksek makamlara atanırsa ne havalar atıp hizmet ediverecekti bilemezsiniz. Hele rektör atansa değmeyin kampüsteki havasına ve hizmetine.
Mesela istediği üniversite ve bölüm gelse ne buluşlar yapacaktı bu vatan ve millete hatta insanlığa.
Mesela at yarışlarının, spor toto ve lotonun büyük ikramiyelerinin de açıklanmasının son 15 dakikasıydı bugün.
Aaaa! Hatta marketteki çekilişler de bugüne denk geldi. Onlar için de son on beş dakika.
Ve bütün bunlar oldu. Herkes az çok istediğine kavuştu. Ama bu kavuştukları sanki hiç bitmeyecek ve sonlanmayacak gibi geldi onlara. İşe başlarken son 15 dakikayı unutmuşlardı. Ve artık hiç son 15 dakika yankılanmasını duymayacak gibi sarılmışlardı hayata ve elindekilere.
Son 15 dakika bir saatin son çeyreği lakin ömrün en acı gerçeği gibi geliyor bana.
Hayat ve hayaller son 15 dakikaya bırakacak kadar uzun değil, son 15 dakikada yaşanacak kadar da kısa değil.