SOMA ÜZERİNE
Hiç tanışmadık, yerin metrelerce altında bedenleri ile çalışarak, rızkın en temizini evlerine götüren, o kocaman, tertemiz yürekli, yiğit insanlarla. Onlar o karanlık tünellerde rızık için bulundukları esnada geride bıraktıkları anaları, babaları, eşleri ve çocukları gördük. İçimizden insanlardı. Görünüşte tek farkları işleriydi. Dünyayı kurtarırken sohbet masalarında ve de günahkar midelere doldururken hakkımız olandan fazlasını, o ekrana düşen baretli kömür karası olmuş insanlar matematiğin yetersiz kaldığı hesaplarla ev geçindiriyorlardı.
Susmamız gerekiyordu. Susmalıydık ki duyabilmeliydik kendimizden başkalarının sesini. O sessiz çığlıkları duymamız, irkilmemiz ve kendimize gelmemiz gerekiyordu. Geldik mi? Ne yazık ki gelmedik, gelemedik. Yine siyasi emellere kurban gitti arınma fırsatı. "Adalet" üzerine kurma çabaları tüm denklemleri. Oysa beyaz çarşafı çizmesi ile kirletmek istemeyen o temiz insanlar, kirlettiğimiz dünyayı tekrar düşünmek için bir fırsat sunmuştu bize.
Tüm şehitlerimize rahmet, geride kalanlara ise sabır diliyorum. Kabul olacaksa tüm günahlarımıza rağmen dualarımız. İnsanlık derecesinde çoğumuzun kıyaslanamayacağı mertebeyi ölüm ve yaşam arasında bize anlattılar. Hepimiz anlayabildiğimiz kadar alabildik.
Şimdi sorunu bulma ve de çözme zamanı, konuşma zamanı, "sen", "ben" demeden soruna odaklanma zamanı. Bana göre sistem tüm sorunların temelini teşkil etmektedir. Bunu çok kez yazdım. İnsan kalitemizin yüksek olduğunu ancak sistem sorunumuz bulunduğunu belirttim. Tekrar ediyorum. Zira yerin altında arkadaşlarını bırakıp çıkanlar, bize Japonya'daki tsunami esnasında gördüğümüz metanetin, cesaretin ve de olgunluğun bir benzerini gösterdiler. Ancak filmlerde görebileceğimiz, artık kaldı mı diye merak ettiğimiz insanları gördük. Ta ki 2. Perde başlayıncaya kadar. 2. Perde de de ancak filmlerde görebileceğimiz karakterler çıktı. Bunun yorumunu herkes kendi zaviyesinden yaptı, yapmaya da devam edecek.
Yaşanan facia ile ilgili doğru soruları sorarsak doğru cevapları da verebiliriz kanaatindeyim. Bunun için de "adalet" bayrağını yükseltmemiz gerekiyor. Günah keçileri değil, gerçek suçluları bulmalıyız. Şehit olan 301 insanımıza bunu borçluyuz. Akabinde de sadece maden işçileri değil tüm çalışanlar için, tüm konularda "adalet" temelli bir sistem kurmalıyız. Her "miş" gibi yaptığımız şey sonunda bir felaket karşımıza çıkarıyor. Bu bozuk, köhne sistemi, bürokratlardan, koca hantal yapıdan kurtarıp, asli görevlerine dönmüş bir devlet yapısı kurmalıyız. Aksi takdirde bu yaşanan olay da diğer yaşananlar gibi tarihte yerini alacak ve biz tarihten ders almayan bir millet olarak yolumuza devam edeceğiz.
Devletin asli görevini yapmasını sağlamak zorundayız. Adaleti sağlamalı, fırsat eşitliğini getirmeli ve denetim organlarını kurmalıyız. Denetim yaparken de tekrar adil olmalı. Yapıyor gibi yapmamalı, ne yapıyorsak gerçekten yapmalıyız. Her konuda standartlar getirmeli ve bu standartları da eksiksiz uygulamalıyız. Bilimin ışığında hareket etmeliyiz. Bunları konuşmaya açmalıyız, açabilmeliyiz. Kafamızın arkasında başka bir amaç gütmeden bunu yapmalıyız. Siyasi hesaplarla, ne olursa olsun ama bizim istediğimiz olsun ile yola çıkarsanız insani tepki gecikmez ve de gecikmedi.
Geniş koalisyon, Soma'dan da darbe çıkartmaya çalıştı. Hem de ne olduğu belli olmadan. Yeni "müftünün karısı" , "gezinin şovmenleri" ortaya çıktı. Bunları görmedi, göremedi, siyasi, ideolojik amaç güdenler. Karşı ideolojik düşünce gecikmedi ve en sert tepkilerini verdiler. Son dönemde alıştığımız üzere.
Netice olarak Soma'da 301 kişi öldü. Bizim içimizdeki insanlık ise bir kere daha öldü. Gerisi laf-ı güzaf. Zira gece çökünce evine çekilen aileler yaşıyor yeri asla dolmayacak eşin, babanın, kardeşin, oğulun yokluğunu.