Dolar (USD)
35.19
Euro (EUR)
36.68
Gram Altın
2954.14
BIST 100
9626.56
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

SOMA MİLAT OLSUN

Türkiye geçen hafta yürekleri sızlatan bir acıyı yaşadı. Soma'da bir kömür Ocağı'nda meydana gelen olay, netice itibarıyla resmi rakamlara göre 301 canın aramızdan ayrılmasına sebep oldu. Allah (CC) hepsine rahmet etsin. Bizim bu acıları ancak paylaşmaya çalışacağımıza; ama olduğu gibi hissedemeyeceğimize inananlardanım. Çünkü ateş düştüğü yeri yakar ve nihayetinde insanlar kaderlerini yaşamaya devam ederler. Ben burada Soma'da yaşananlar üzerinden önemli gördüğüm birkaç noktayı açımlamaya çalışacağım.

Birincisi; Türkiye'ye sürekli acılar yaşatan bir boşvermişlik ve ciddiyetsizlik ideoloji var. Bu bağlamda en yıkıcı ideolojinin bu ciddiyetsizlik ideolojisi olduğunu; diğer ideolojilerin Türkiye'yi yıkamayacağını söylemeliyim. Ülke olarak problemleri halletmek için kanun çıkarmanın yetebileceği gibi bir pratik üzerinden ilerlemekteyiz. Şimdi Soma olayının ardından, hemen madencilik alanında yeni kanuni düzenlemelere gidileceği açıklandı. Halbuki kanun çıkarmak işin sadece bir boyutudur ve Türkiye gibi ülkelerin esas sorunu; kanun çıkarmak değil onların takip edilmemesi ve denetimsizliktir. Ülkemizde birçok şeyin sadece kağıt üzerinden ve arkası dolu olmayan imzalarla "yapıldı" gösterilmesi sadece maden sektöründe geçerli olan bir durum değil. Bu durum, o kadar içselleştirilmiştir ki, toplum olarak neredeyse konsensus oluşturduğumuz noktalardan birisidir. Soma'daki işçilerin açıklamalarından öğrendiğimize göre, iş güvenliği ve denetim noktasında ciddi sıkıntılar var.

Ülkemizde bir yerde tamirat olsa, yol yapılsa, maalesef ne iş yapılan alan ne de orada çalışanların güvenlik tedbirleri tamdır. Bu, maalesef çalışan insanlar tarafından da önemsenmemektedir. Çoğu zaman, "bir şey olmaz" mantığıyla yapılan hareketlerden iş kazaları oluşmaktadır. İstihdam sorunlarının bulunması, iş güvenliğinin ekmek ümidine kurban edilmesini rahatlıkla kolaylaştırmaktadır. Yörede bulunan birçok insan, "bundan sonra madene inmeyiz" dese de, en nihayetinde yapacak bir işi olmadığında inecektir. Çünkü o inmese, sırada çok bekleyenler vardır.

İkincisi; kapitalizmin vahşi bir şekilde işleyişi ve daha çok kazanma isteği. Özelleştirmelerin sağlıksız yapılması, daha çok kazanma hırsının insanı araçsallaştırması ve değersizleştirmesi üretimi biricik değer haline getirmekte; bu arada zayi olan insanlar ise bu mentaliteye göre ancak istatistiki bir anlam ifade etmektedirler. Kaldı ki, Batı dünyasında bile kapitalizm iş güvenliği konusunda daha ciddidir.

Üçüncüsü, Soma'da kurtarma çalışması sırasında yaşananlar, bazı değerlerin yaşadığı noktasında bize oldukça ümit vermektedir. Kurtulan bir işçinin, ailesine bile haber vermeden beş gün boyunca arkadaşlarının kurtulması için yardım etmesi; bir kazazedenin kendisinden daha çok arkadaşının yardıma ihtiyacı olduğunu söylemesi, kurtulan bazı madencilerin kurtarma çalışmasına katılmak üzere geri dönmeleri ve hatta bazılarının ölmesi, fedakar tavır ve tutumların yaşadığı noktasında Türkiye için önemli bir umuttur.

Dördüncüsü; Soma faciasının da bir kutuplaşmanın nesnesi haline dönüştürülmesi, ülkenin son dönemlerde yaşadığı ciddi bir felaket olarak kabul edilmelidir. İkiye ayrılan gazete ve televizyonlardan bir kısmı, bunu hükümetin yıkılması için bir fırsata çevirmeye çalışırken, diğer bir kısmı da hükümeti savunma dilini tutturmuşlardır. Bu arada acıların da politikleştirilmeye çalışılması bir zaafiyet olarak ortaya çıkmıştır.

Beşincisi; Özellikle İlahiyat'ın burada yüklendiği görev yeniden gözden geçirilmelidir. Çünkü İlahiyat çoğunlukla, bu ölümleri bir kadere dönüştüren sessizlikle durmuştur. Hiç şüphesiz Soma'da hayatını kaybeden işçiler için Kur'an ve mevlüdler okunmalıdır. Ancak bundan önce, orada olanların faturasını Allah'a kesen bir kaderciliğe de karşı çıkılmalıdır. İş güvenliği, tedbirsizlik, denetimsizlik ve vahşi kapitalizm bağlamında bir okuma yapmadan ve meseleyi değerlendirmeden salt "uhrevi"lik yapmak, dinin afyonlaştığı andır.

Altıncısı; İlk gün kurtarılan bir işçinin sedyeye yatırılışı sırasında, "çizmelerimi çıkarayım, örtü batmasın" mealindeki sözleri, aslında insanların "devlet"le ilgili hafızalarını ele veren bir söz olarak okunmalıdır. İnsanlar, hastanelere (veya devlet kurumlarına) gittikçe, orada devletle özdeşleştirdikleri doktor ve hemşireden (ya da diğer görevlilerden) fırça yedikçe, mahçup ve ezik davranmaktadırlar. Bu bakış açısının da düzeltilmesi gerekiyor. Fakat burada bir boyuta da değinmeliyiz ki, vatandaşların devlet erkanına sarılıp ağlayabilmeleri insan-devlet ilişkilerinin ve devletin imajı açısından olumlu olmuştur.

Soma olayının bir milat olması en büyük temennimizdir. Bu tür olaylar olur, üzerinde konuşulur ve unutulur klasik hikayesinin sona erdiği bir milatu2026 Ciddiyetsizliğin ve boşvermişlik anlayışının sona erdiği bir milatu2026 Denetimsizliğin yerini ciddi denetimlere bıraktığı bir milatu2026 Kutuplaşmaların yerini medenice tartışmalara bıraktığı ve ortak insani değerlere ulaştırdığı bir milatu2026 Hasılı bütün olumsuzlukların meşrulaştırıldığı bir anlayışı ifade etmeye başlayan "Burası Türkiye" söyleminin geride kaldığı bir milatu2026