Dolar (USD)
35.19
Euro (EUR)
36.60
Gram Altın
2967.47
BIST 100
9925.81
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

‘Sol’dan ne haber?

Öncelikle yapacağım analizlerin siyasi değil, entelektüel düzlemde olacağını belirterek başlayacağım. Bugünlerde gerek İslamcılık gerekse farklı dolayımlarla İslam tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Meselâ; Yetkin Düşünce dergisi İslamcılık üzerinden bir tartışma yapmaya çalıştı. Özellikle “sol” kesimden bazı kişiler de hem İslamcılık hem de İslam üzerinden bu tür tartışmaları yükseltmeye devam etmektedirler. Meselâ; Ruşen Çakır, “Türkiye’de sol, sağın nasıl üstünlüğüne son verebilir?” başlıklı bir konuşma yayımladı.

Bu tartışmalarda en fazla dikkatimizi yöneltmemiz gerek nokta şudur; özellikle solun yaptığı tartışmaların İslamcılıktan (yani İslam ile irtibat kurma biçimi), giderek İslamın meşruiyeti meselesine doğru kaymaya başlamaktadır. Özellikle İslamcıların entelektüel düzlemde yaşadıkları zayıflık, mevcut sorunlara cevap verebilme kapasitesinin düşmesi böyle bir şeyi sonuçlamaktadır.

“Sağ”, “sol” ve “İslamcı”lığın kendi içinde barındırdığı potansiyelleri üzerinde konuşmuyoruz. Çünkü bunların her birinin farklı düzeylerde iddiaları devam ediyor. Ancak Türkiye’nin yakın geçmişinden bugüne kadar entelektüel düzlemde düşündüğümüzde bu ideolojilerin hepsi ürettikleri negatif sonuçlar itibarıyla birbiri ile eşitlendi. Şimdi her birinin iddialarını revize ederek kendilerini yeniden sunmalarına ihtiyaç vardır.

Şimdi her bir dünya görüşünün içinden konuşan zevatın birinci elden yapması gereken öncelikli ödev, yerel ve global ölçekte yaşadığımız sorunlar karşısında bize kendi dünya görüşünün önerilerini ve modellemelerini ilmi bir biçimde sunmaya gayret etmesidir. Özellikle “gayret etmesi” şeklinde bir ifade kullanıyorum; çünkü bunun kolay olmadığını biliyorum. Ancak bu noktaya odaklanmamız gerektiği konusunda da ısrarlıyım.

“Sol” epey bir süredir Türkiye’de sessizlik içinde. Sessizlik dediğim şey, bu entelektüel birikim ve önerisi ile ilgili. Sol entelektüeller büyük oranda, islamcılık üzerinden açık ve örtük biçimlerde İslam’ı tartışmaktalar. Daha çok islamcılığın başarısızlıklarını dile getirerek kendilerine bir yol açmaya çalışmaktadırlar. Fakat bunun negatif bir tutum olduğunu, kendileri açısından bir değilleme ifade etmekle birlikte dışarıya karşı solun ne önerdiğine dair hiçbir şey söylemediğini bilhassa belirtmek isterim. Özellikle bazı sol entelektüellerin videolarında alaycı bir tarzda yapılan konuşmalar daha çok bir solcu olarak “kendi”ni ortadan kaybetmeye yönelik. Ya birde biz “soldan ne haber” diye soracak olursak.

Ruşen Çakır’ın ismini zikrettiğim konuşması, Türkiye’de sol gelişim adına ne yapabilir üzerine odaklanmış. Yukarıda zikrettiğim negatiflikten azade. Çakır, sağın Türkiye’de baskın bir ideoloji (ki İslamcılığı da sağcılık içerisinde değerlendirmektedir) olmasının düşünsel gelişim açısından bir çıkmazı beraberinde getirdiğini, solun güçlenmesi gerektiğinden bahsetmektedir. Ben bunu dinleyince “fakat nasıl?” diye sordum.

“Sol niye güçlenmiyor” sorusuna verilebilecek ilk cevap, geniş kitlelerde sol ile temel değerler arasında hala önemli bir mesafenin olduğu fikridir. Gerek siyasal gerekse entelektüel düzeyde hala birçok konuşmalar bu içerikleri yansıtmaya devam etmektedir. Bunun bir meşruiyet sorunu olduğunu da söyleyebiliriz. Doğrusu sol, gelinen noktada “din”le bazı bağlantı noktaları kurmak istiyor. Söz gelimi; Birikim dergisinde dinle ilişkide yeni bir dil kurabilme çabasını gözlemliyorum. Fakat bunlar henüz karşılıklı entelektüel çabaları görünür kılacak düzeyde değil.

İkincisi de, solun hızla değişen dünya konjonktünde buradaki yerel dinamikleri de dikkate alacak şekilde “sol” düşünceyi revize edememesidir. Bu bir yandan pratiğin teorisini yapmayı, diğer yandan bu topraklara değen modellemeleri gerektirmektedir.