Sol ve eleştirisi
Burada solu yazarken, siyasi anlamda yapılanmış irili ufaklı sosyalist partiler kadar entelektüel ve sivil örgütlü tüm sol yapıları da içine alacak derecede geniş bir resme müracaat etmekteyim.
Türkiye' de sol ne kendisini bulabildi, ne de konuşabileceği uygun bir mevzi edinebildi. Büyük oranda “merkez” ve “devlet”e sırtını dayayarak gelmesi, kendi başına bırakıldığında ayakta durması ve sivil nitelikler kazanmasını da gittikçe zorlaştırmıştır. Diğer yandan tam da bu süreç içerisinde kazandığı elitist karakter, bir yandan sürekli hitap ettiğini düşündüğü alt sınıflarla arasını açarken, yukarıdan (elitizmden) aşağıya doğru yaptığı bütün sorti denemelerinde de türbülansa yakalanmıştır. Entelektüel ve kültürel alanda yakaladığı seviye de, en başta merkezin imkanlarından faydalanması ve oradan aldığı destek ve motivasyonların hızıyla olmuştur.
Yurt dışında marksistlerin hatırı sayılır bir literatürü ve ciddi itirazları bulunmaktadır. Fakat bizim solcularımız tercüme ettikleri kitapların içeriğini ve karşılığını Türkiye’de ararken, bu topraklara yabancı emanet fikirlerle içeriye hava atan bir pozisyonda olmuşlardır. Öte yandan bir fabrikadaki grevden sosyal hareketler çıkaran heyecanlı yazıları da sol yazınlarda okumak bana her zaman ilginç gelmiştir.
Büyükşehirlere ve metropollere göç etmiş, hayat şansı zayıf ve hala “emeği ile geçinmeye” çalışan insanlarla tam da söylem ve iddiasının bir parçası olarak organik bağ kurması gerekirken, bu kitlelerle organik ilişkisi zayıf ve elitizme bütünüyle sahip çıkan bir partinin ve solculuğun “sol” iddiasını ayrıca tartışmak lazımdır. En önemli soru; bugün sol partiler ne kadar işçi ve alt sınıfların partisi olabilmişlerdir?
İslamcı entelektüel cenah ise malzeme kalmadığında CHP’yi (solu değil) eleştirmeyi tercih ediyor. Çünkü CHP’yi eleştirmek onların kendilerini iyi hissetmelerini sağlıyor, kendilerine gelebilecek eleştirileri bloke etmek üzere duvar örüyor ve daha da ötede CHP eleştirisi sanki otomatik olarak İslamcıların daha iyi olduğu izlenimi de veriyor. Diğerini negatiflemek, kendisinin iyi olduğu gibi bir büyüsellik barındırıyor. Sol düşünceden henüz memleket için bir şey olmadı fakat İslamcılık da bir şey önermedi.
Türkiye’nin birçok alanda olduğu gibi entelektüel düzlemde de eleştiride kaliteye ihtiyacı var. Bu bağlamda öncelikle çok geniş entelektüel bir düzlemde ve sol ve İslamcılık eleştirilerinin yapılması gerekmektedir. Bu eleştirilerin her zaman en geniş şekilde üniversite ve sivil entelektüel platformlarda yapılması önem taşımaktadır. Çünkü bu tartışmalar kültürel, siyasi ve sosyal alanın yönsemelerini belirleyecektir aynı zamanda.
Birikim’in web sitesinde İslamcılığın tıkanıklığını analiz eden Hüseyin Padır, yazısını “bu zihniyet değişmediği sürece İslâmcı camia cüssesi kocaman ama başı küçücük bir mahluk olarak yaşamaya yazgılıdır” şeklinde bitirmektedir. Aynı metaforları kullanarak solu tanımlamaya kalkarsak, “sol da cüssesi küçük kalmaya yazgılı, başı da büyük görünmekle birlikte bu büyüklüğünü Batı’nın hormonlu ilaçlarına borçlu bir corpus (beden) olarak yaşamaya devam etmektedir. Solun elinden Batılı teçhizatı aldığınızda, bu topraklara değen bir ruhun kalmadığını rahatlıkla göreceksiniz.” Temel soru şu; ideolojicilik oynamaya devam mı edeceğiz yoksa içinde bulunulan durumu aşmak için gerçekten önerisi olan var mı?
Solda varolan düşünsel kayıplar, aslında sadece solu ilgilendiren bir durum olmayıp, bütün düşünsel hayatı etkilemektedir.