Sol adına gerçekte aranan nedir?
Soruyu şöyle sormak da mümkün, sol-sosyalist ideolojiler insanlığın kurtuluş vesilesi midir? Sosyalizm insanoğlunun dertlerine derman, yaralarına merhem bir ideoloji midir? Sol ideolojilerin gerçeği sahtesi olur mu? Aranan ve bir türlü bulunamayan sol nedir? Bu soruların cevaplarını fantastik teorilerle süslenmiş kalın kaplı kitaplarda bulabilirsiniz belki. Belki de dönemin CHP milletvekillerinin sözlerinde de bu tür umut vaaz eden ifadelere rastlayabilirsiniz. Örneğin maarif vekilliği de yapan Hamdullah Suphi Tanrıöver halkına şöyle sesleniyordu. "u2026Büyük vatanperverin (Mussolini) doğru yolu gösteren emri altında, arzın medeniyet membalarından biri olan güzel memleketlerini sinayet edebilmelerini hürmet ve takdir ile görmüşüzdür. Biz bu zihniyetin dünkü galeyanında hem mazimizi hem de istikbalimizi görürüz!" Vekil, bu ideolojiyi aynı zamanda iktisadi refahı, siyasi ve sosyal ahengi tesis eden bir ideoloji olarak takdim ediyordu. Ne var ki hayatın gerçek yüzü ve yaşanılan acı pratikler bize meselenin hiç de öyle olmadığını gösterdi. Bunu yaptıklarından ve o dönem yaşananlardan biliyoruz.
Sosyalizmin ideal dünyasına, mutluluğa ulaşma yolculuğunda milyonlarca insan, işçi, sendikacı, grevci, yoksul tarım işçisi cinayete kurban gitti. Rusya, Macaristan, Çekoslovakya, Almanya, İtalya, Macaristan, Çin, Tibet, Kuzey Kore gibi ülkelerde yaşanan katliamları yazmakla bitiremeyiz. Peki, ne uğruna? Eşitlik, adalet, özgürlük, iktisadi refah ve işçi hakları... Devrimin şanlı yolunda milyonlarca insan canlarından oldu. "Gerçek sosyalizm bu değildir, bu katliamları yapanlar ruh hastasıdır" demek ne yazık ki bu kolektivist, totaliteryan yapıyı haklı çıkartmaya yetmiyor. Çünkü polis, yargı, yasama, sermaye, eğitim, sosyal güvenlik, hukuk gibi tüm mekanizmaları tek elde toplayan bu zihniyetin nihai olarak varacağı nokta kaçınılmaz olarak diktatörlükten başkası olmayacaktır. Başka bir deyişle kolektivist bir toplumda bir diktatörün ortaya çıkması kaçınılmazdır.
Bu bakımdan sol ideolojilerin sahtesi gerçeği yoktur diyorum ben.. Türkiye'de son elli yıldır aranan sola ulaşılamamasının bir nedeni de budur. Sol, sonu çıkmaz sokağa çıkan beyhude bir çabadır. Dolayısıyla yıllardır sol-sosyalizm adı altında aranan gerçekte kolektivizmdir, totalitarizmdir, katı devletçiliktir, fakirlik ve yoksulluktur. Bu da tek tek insan hayatını zarar-ziyana sokan faşizmden başkası değildir. Türkiye'de de imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kütle(10.Yıl Marşı) yaratmak uğruna ne tür mağduriyetlerin yaşandığını hepimiz biliyoruz. Bu ülkede fakirin, işçinin, emekçinin yanındayız diyerek ne hayatlar heba edildi ne ocaklar söndürüldü ne darbelere çanak tutuldu bunu yaşayanlar bilir... Annesi babası tarlada çalışan binlerce yoksul kız çocuğu sırf inancı uğruna başörtüsü taktıkları gerekçesiyle eğitim hayatları bitirildi. Eşitlik, adalet, özgürlük gibi kavramları tekeline alarak insanlığın en nihai kurtuluş yolunun kendilerinde olduğunu, sıkılmış yumruklarıyla haykıran bu katı, tekçi dar ideologlar aslında sosyalizmin insanlık değerleriyle uyumsuz çalışan/çelişen bir ideoloji olduğunu gayet iyi biliyorlardı. Buna rağmen bu sosyal hayat planlamacıları kendilerini Tanrı gibi görerek tüm toplumun bilgisine sahip olduklarını sanıyorlardı. Bu faşist/sosyalist düşünce uğruna az insan heba edilmedi.
Sosyal ve ekonomik hayatın merkezi bir planlamayla dizayn etme çabaları hep hüsranla sonuçlanmıştır. Toplumu bir makineye dönüştürme fikri ancak bireylerin düşüncelerine, duygu dünyalarına, inanç ve aile değerlerine en önemlisi de özel mülkiyetlerine bir baskı ve zor kullanılarak yapılabilir. Oysa ünlü filozof Hayek'in de ifadesiyle toplumda milyonlarca insan kendilerine has yerel şartların muayyen bilgisine sahiptir. Kuşkusuz bu bilgiler çabuk değişir netice itibariyle piyasa düzeni bilinçli planlama ile tasarlanmış veya dizayn edilmiş bir şey değildir. Aksi takdirde bu ilahi tabii sürece de(kendiliğinden doğan düzen) bir müdahale olurdu. Kısacası halkın faaliyetlerine rehberlik eden mülkiyet ve sözleşme yasaları gibi genel kurallar çok karmaşık bir genel düzenin ortaya çıkmasını mümkün kılar. Bu düzen o kadar karmaşıktır ki tek başına bir aklın idrakini aşmaktadır. Bu nedenle toplumun bilinçli bir şekilde planlanması gerektiğini savunmak sonu felaketlere çıkan bir s/yol demektir
İnsanlar birbirinden farklı duygu ve düşüncelere sahip renkli varlıklardır. Bu bakımdan merkezi bir planlamayla insanları ne ekonomik bakımdan eşitlemek nede onları devlet kontrollü bir eğitim sistemiyle birbirlerinin aynısı gibi düşünen insanlar topluluğu üretmek mümkündür. Bu durum her zaman gayr-i adil uygulamaları beraberinde getirecek ve sonu felaketle neticelenecektir.
Dolayısıyla Çipraz'da sizi umutlandırmasın derim ben. Umarım Yunanistan sıkıntılarından kurtulur lakin verilen vaatler göz önünde bulundurulduğunda gerçek hiç de iç açıcı değil. İnsanı başlı başına bir değer olarak ele almayan ideolojilerin insanlık namıma üretecekleri bir şey yoktur. Bu bakımdan özgürlüğüne, özgünlüğüne ve özel mülkiyetine değer veren insanlar için kolektivist, ütopyacı ideolojilerin hiçbir anlamı yoktur. İnsan, yapısı itibariyle sürekli kendini geliştiren yenileyen ve gittikçe kendini aşan bir varlıktır. Bu anlamda insanı ekonomik olarak eşitlenmeye çalışan, bol keseden vaatlerle totalitarizme çanak tutan bu ideolojilerden refah ve özgürlük ummak Martin Buber'in ifadesiyle "sopaya dönüştürülmüş küçük bir ağacın yeşermesini ummak" gibi bir şeydiru2026
twitter.com/sivildemokrat