Sokakları okul yapmak…
Öğrenmeyi sadece okula aitmiş gibi bir algıyla hareket etmek son derece yanlış. Eğitimi sadece okula endekslemek büyük bir mantıksal hata. Her şeyden öte, şu konuda hemfikir olmamız gerekiyor; her bir bireyin parmak izinin farklılığı, simasının farklılığı kadar eğitimde öğrenme yöntemleri, öğretimde eğitme yöntemleri var. Bugüne kadar; okul, sosyal çevre, akran grubu, teknoloji/dijitalleşme, veli, öğretmen gibi onlarca yol yöntem, etkili kaynak keşfedebilmişiz. Bireysel farklılıkları göz önünde bulundurunca parmak izlerindeki farklılık kadar öğretebileceğimiz, eğitebileceğimiz yol yöntem olmalı. Birlikte yenilerini neden keşfetmiyoruz? En keşif yapabileceğimiz alan olarak sokak olduğunu düşünüyorum.
Daha önceki
yazılarımda da değindim; okulu sokak
yapan anlayışa karşı sokağı okul yapmalıyız. Okula, eğitim öğretim dışında dışarıdan
dahil olan unsurları yok etmeliyiz. Yok edemiyorsak bile minimize etmeliyiz ki
eğitimin efektifliği artsın. Sokakta da keza öyle yapmalıyız. Oradaki oyun
alanlarını, iletişim dillerini, yapısal sorunları, manevi atmosferini yeniden
öyle bir inşa etmeliyiz ki akran eğitimi, sosyal öğrenme, manevi ruhu daha
güçlü, daha etkileyici ve daha kalıcı hale gelsin. Hatta bunun daha da ötesinde
ahlaki öğretilere dayansın.
Toplumun
günden güne yozlaştığı, milli ve manevi duygularının zayıfladığı, büyüklere
saygının sokak kültürüyle yok olmaya doğru gittiği, giyim kuşamın ve yeni insan
modelinin sokak kültürüyle kendi öz değerlerimizden uzaklaşarak şekillendiği yüzlerce
soruna çözüm; sokağın okul yapılmasından
geçiyor. Yani sokağa, eğitim dilini hakim kılarsak, eğitime dair
jargonları, temaları sokak kültürüne yerleştirebilirsek yetişen yeni neslin
okuldaki öğrenmeleri de kalıcı hale gelir, okul eğitimine olan ihtiyaç da veya
okul eğitiminden beklenen olağan üstü çabalar da azalmış olur. Öğretmenlerin de
okul idarelerinin de eğitim yöneticileri ve liderlerinin de yükü hafifler,
tesiri artar.
Sokaktaki
fiziksel yapılanmadan iletişim diline, manevi atmosferinden kültürüne dair her
boyutuyla ahlaki temellerle, eğitim ruhuyla okullaştırabilirsek eleştirilerin
hedefi haline gelen okulların da hem iş yükü hafifleyecek hem de kalitesi
artacaktır.
12 Ekimde okullarda
yüz yüze eğitim başlayacak diyoruz.
Öğrencilerin en çok yüz yüze oldukları, birbirlerine baktıkları; birbirlerinin
yüzünden, huyundan, suyundan en çok etkilendikleri yerler sokaklar değil midir?
Sokaklarda bireyler arası yüz yüze etkileşim daha fazla değil midir? Okullarda
yüz yüze bakan öğretmen-öğrenci, öğrenci-öğrenci(akran etkiletişimi) yoluyla
yapılan öğrenmeleri sokaklara genelleştiremez miyiz?
Mesela
esnaftan alışveriş yapan bir çocuk o anda nezaketi, hesaplama yoluyla
matematiği, alacağı üründen ötürü geçmişini/tarihi, yetiştirildiği veya
üretildiği bölge itibariyle coğrafyayı, ahlakı, etiği, yasallığı, sevgiyi,
saygıyı, iletişim dilini başta olmak üzere birçok temayı sokaktan öğrenmiş olmaz
mı? Böylece bilgi kirliliğinin, ahlaki yozlaşmanın, dejenerasyonun olduğu bir
sokak kültüründe “doğru öğrenme” sağlanmış
olur.
Sokaktaki
iletişim dili, yapısal kültürü değiştirilir ve eğitimden nasibi alarak yeniden
şekillendirilirse velisiyle birlikte araba tamirciliğinin yapıldığı bir yerde bulunan
çocuğa okuldaki birçok derse meslek dersine ait kavramlar, eylemler, temalar
kazandırılabilir. Demem o ki sokağın ve hayatın her alanını eğitimle donatma
gayreti içerisine girersek her alanda doğru
öğrenmeyi sağlamış oluruz. Okulların
yükü azalmış olur. Okullara güven artar. Okullardaki kalite artar. Başarı
artar.
Toplumda
belli bir karşılığı olan bazı kişiler mevzu sokaktaki taciz, hırsızlık,
yozlaşma, kavga ve her türlü pisliğe gelince sessiz kalıyor; konu uzaktan eğitime ya da okulların açılmasına gelince
burun kıvıran tavırlar takınıyorlar,
bununla da yetinmeyip yüksek perdeden bu kurumları
yıpratacak eleştirilerde de bulunuyorsa iyi niyetten söz edemeyiz. Bu
kişiler unutmamalıdırlar ki yaşlandıklarında kıvrılan burunlarına, sarkan
yüzlerine, yürüyemez hale gelen yaşlarına başlarına bakacak vicdanı temiz,
ahlaki değerleri yüksek, nezaketi saygıyı önceleyen bir nesil
kalmayabilir. Etraflarında kendilerine
uzatılacak bir el bulamayabilirler. Yarını inşa edecek her ne kadar bugünün
gençleridir desek de, unutulmamalıdır ki yarının tohumlarını atacak bugünün
yetişkinleridir.
Tezimizi
yineleyelim; sokağı okul yapan her türlü anlayışı destekliyor, okulu sokak
yapan her türlü yaklaşımı reddediyoruz. Çabamız bu yönde olmalı...