"Sokak lambası gibisin, kime yandığın belirsiz!"
Yazının başlığındaki “özdeyişi”
kamyon arkasından aldım.
Niçin aldım?
Okuyan kendince yorumlasın
lütfen!
*
Efendiiim…
Bir vakitler, “mesai arkadaşı” ararken…
“Her
dediğime ‘evet’ demeyenlerle, icabında itiraz edenlerle birlikte çalışmak
istediğimi” duyurmuştum.
“Robotlarla
çalışmak” iyi
bir şey olmasa gerek!..
*
“Her dediğinize ‘evet’, her karşı çıktığınıza da ‘hayır’ diyenlere çok dikkat etmeniz lâzım.”
“Dost” dediğiniz, doğrunuza “doğru”, yanlışınıza “yanlış” demekten çekinmez.
Doğrunuzu icabında risk alarak
savunur ve yanlışınıza da yine icabında risk alarak karşı çıkar!..
Küçük hesaplar yapmaz!..
Küçük hesaplarına “büyük kılıflar” giydirmeye çalışmaz!..
Menfaat ilişkilerini “ulvi kavramların” arkasına gizlemez!..
Sizi ikaz etmesinden dolayı, “uyumsuz adam” durumuna düşmeyi göze
alır.
Böyle “küçücük” hesaplar yapmaz!
Öyle değil mi?
Sürekli olarak sigara içtiğiniz
halde, bunu dert etmiyorsa, sizi “size”
bırakıyorsa…
“Amaaaan,
bana ne kardeşim, ne hali varsa görsün!” diyorsa…
Hatta, “Yakışır yiğidime!” diyorsa, size zarar vereni övüyorsa, o, “dost” mudur?
Her yaptığınıza destek vereni
de, her yaptığınıza karşı çıkanı da şöyle bir “kenara” not ediniz lütfen!
Yaşımız 56, bu 56 yaşın en az
53’ünde büyük tecrübeler edindik şükür.
“Acı
tecrübeleri”
edinmeye bebeklik yıllarımızda başladık, şükür.
Meslek hayatımız da epeyce
renkli geçti, nicelerini tanıdık.
Hep alanda olduk.
Gördüğümüz şudur ki, günün
birinde karşınıza geçenler, cephe alanlar, “madik
atanlar” genellikle “övgüler
yağdıranlar” arasından çıkıyor.
Tecrübeyle sabittir!
*
Doğruları destekleyip,
yanlışlara karşı çıktığınızda…
Yani, “Hayra motor, şerre fren!” anlayışıyla hareket ettiğinizde, çoğu
vakit “Ne İsa’ya, ne Musa’ya” durumuyla
karşı karşıya kalırsınız.
“Yaranmak” gibi bir derdiniz olmadığından,
bunu dert etmezsiniz.
Amma velâkin, “hukukunuz olan” birilerinin “yanlışlara” devam etmesi üzer sizi.
Onların yanlışlara devam
ettiklerini, daha doğrusu ettirildiklerini gördükçe de, üzüntünüz artar.
“Düşünüyorum
öyleyse varım!”
demiş ya, ‘sadece düşünür’, başka
bir şey yapmazın biri…
Ondan önce,
“Üzülüyorum,
öyleyse varım!”
demek lâzım.
“Benim
derdimle dertleniyor ve beni hayra davet etmek için uğraşıyorsan, ne mutlu
bana!”
*
Rabbim bunu emrediyor:
“İçinizden
hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte
onlar kurtuluşa erenlerdir!”
*
Emir çok net.
“Kıl
beşini, bil işini!” diyenlerin,
böyle yaşayanların tarif ettikleri yollar, güzel yollar değil!..
İyiliği emretmek ve kötülükten
men etmek!...
Farz!..
*
“Çok
iyi şeylermiş gibi”
edilen lâflar vardır bizde.
Mesela,
“Üzümünü
ye, bağını sorma!..”
Mesela…
“Gelen
ağam, giden paşam!”
*
“Gelen
ağam, giden paşam!”
Sizce ne demek bu?
Bence şu demek:
“Kimin
arabasına binerse onun türküsünü çağırır!”
Bunun da uzak, orta ve yakın
tarihte nice misali vardır!
*
Menfaat neredeyse, o orada!..
İyi günde, hep yanında!..
Kötü günde?
Düşünce anla!..
*
Şimdi aklıma geldi;
Rahmetli Anneannem, uzun yıllar
önce, İstanbul’daki Vatan Hastanesi’nde yatıyordu.
Hastane kantininde otururken,
gecelikle dolaşan bir genç kız geldi, yanıma oturdu.
“Hastanız
mı var?” diye
sordu.
“Evet,
anneannem hasta, bir çay içmeye inmiştim.” dedim.
Kızcağız, “Geçmiş olsun.” dedikten sonra, kendisinden bahsetmeye başladı.
Psikiyatride tedavi görüyormuş.
Ara sıra sinir krizleri
geçiriyormuş…
Bunları anlattı.
“Geçmiş
olsun, Allah şifa versin, çay içer misiniz?” dedim.
Duymamış gibi devam etti:
“Bizim
orada biri var. O da benim gibi oldu, sinir hastası. Birden bire geldi bu hal.
Eşi şimdi ondan boşanmak istiyor! Ne kötü değil mi? Hani, bir takım şampiyon
olunca sevinip tepinen, alkışlayan; küme düşünce de yuhalayan taraftarlar
vardır, onlar gibi! İyi günde iyi, kötü
günde kötü oluyor insanlar! Benim arkadaşlardan da terk edenler oldu beni!”
*
O sırada Rahmetli Dayım geldi
yanımıza.
Beni aldı ve götürdü.
Kızcağıza, “Allah kolaylık versin.” diyerek veda ettim.
*
Bugün düşünüyorum da…
“Takımları küme düşünce” kızan, köpüren
taraftarları da suçlamamak, hepsini aynı kefeye koymamak mı lâzım acaba?
Vaktinde ikaz ettiği halde,
sesini duyuramayan taraftarı da anlayışla karşılamak mı lâzım?
*
Bunlar zor meseleler.
Şunu bilir, şunu söylerim:
“Her dediğinize ‘evet’, her karşı çıktığınıza da kafadan ‘hayır’ diyenlere çok dikkat etmeniz
lâzım.”
*
Ey kavanoz dipli dünya…
Boşuna mı demiş şair;
“Hele bir düş ki göresin,
Halin
nedir soran olmaz!”
*
Bu yazıyı, “omurgasızlığa” vurgu
yapan “kamyon arkası” cümleyle bitirmeye ne dersiniz:
“Sokak lambası gibisin, kime yandığın belirsiz!”