Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
14 Kasım 2015

Sokağımıza Sahip Çıkmak

Koca koca adamlar tuttular beylik laflar ettiler. Ahkam kestiler, dünyaya nizamat vermeye kalktılar. Şu ülke senin, bu ülke benim dediler, aralarında mülk paylaştırmaya kalktılar. Biz orada olmazsak olmaz dediler. Haklıyız, güçlüyüz dediler. Eskiden buralar bizimdi, şimdi de bizden sayılır dediler. Doğru, çok da yanlış değil. Evet büyük milletiz, imparatorluk bakiyesiyiz, etki alanımız çok geniş. Amma ve lakin gel gör ki kendi hanemizdeki perişanlıkları görmüyor gözümüzu2026 Sokağımıza, evimizin önüne, caddemize ve mahallemize sahip çıkamıyor ya da çıkmıyoruz. Şehirlerimiz işgal altında. Şehirli hakkı diyebileceğimiz bütün haklar gasp edilmiş vaziyette. Kaldırımlarında yürüyemiyor, evimize rahatça girip çıkamıyor, huzurla ve keyifle, serbestçe dolaşamıyoruz. Gelin önce sokağımıza sahip çıkalım. Caddemize, evimizin önüne, şehirlerimize sahip çıkalım da ondan sonra dünyaya nizamat vermeye kalkalım. Kentlerimiz zaten elden gitmiş de bari şehirlerimiz bizde kalsın! Kapı komşularımızla iyi geçinmeden sınır komşularımızla iyi geçinmenin hayalini kurmak en iyi ihtimalle safdillik olur. İş arkadaşlarımızla modern hayatın rekabet ölçüleri içerisinde ilişki geliştirirken ahlaki faziletler hakkında geniş nutuklar atmak ancak densizlik olur. Hani Peygamber "Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız, iman etmedikçe de cennete giremezsiniz buyuruyordu ?" Üç kuruşluk dünya menfaati için yek diğerinin gırtlağına basan bizler yarın Resul'ün yüzüne nasıl bakacağız? Kurumlarımız desen akıllara zarar yanlışlarla yönetiliyor ve kamu kaynakları ciddi şekilde israf ediliyor. Özellikle merkez kurumlarda ciddi insan kaynağı atıl vaziyette. Bankamatik memurları cumhuriyetine dönüşmüş durumdayız. Faydalı ve yararlı, iş yapmak isteyen adamları ise bir bir harcıyoruz. Sonra da kalkıp inşallah herşey iyi olacak diye temennilerde bulunuyoruz. Yapmayın arkadaşlar. Önce kendi evimizdeki, sokağımızdaki, caddemizdeki, mahallemizdeki güven, huzur, sükun ve selameti temin edelim de ondan sonra kalkıp dünyaya nizamat vermeye kalkalım. Bunları politik bir düzlemde ifade ediyor değilim. Lütfen bunlar bir düşünce pratiği olarak kabul edilsin. Şehirlerimizin, beldelerimizin yeniden "belde-i emin" ve "belde-i tayyibe" haline gelmesi gerek" Yazdıklarımı ciddiye almayanlar lütfen Ankara'nın, İstanbul'un haline baksınlar. Başkent olmayı hak etmiş Ankara'nın bugünkü haline bir bakın, değnekçilerin, galericilerin, sokak serserilerinin işgali altında. Restaurantlar para kazanacak, değnekçiler para kazanacak, galericiler para kazanacak diye kaldırımlar, caddeler, yollar işgal altında. İstanbul zaten keşmekeş, trafik sorunu almış başını gidiyor, çarpık ve medeniyet değerlerimizden uzak yapılaşma zaten şehri yeterince kimliksizleştiriyor ve yaşanmaz hale getiriyor. Artık her birimizin kendi kapısının önünü süpürme, kamu otoritesinin de düzen ve adaleti sağlamak için harekete geçmesi gerekiyor. Trafik cezası kesen değil, trafik tıkanıklığında tahliye hizmeti gören trafik polisleri, caddelerde alelade arabalar yıkanırken, çevre kirletilirken kabahatler kanununa göre suçlusuna ceza kesecek zabıta memurları istiyoruz. İçerde benim adamım var istediğimi yaparım anlayışından vazgeçmeliyiz artık. Bu şehirler hepimizin.

Politikanın "P"si, Siyasetin "S"si!

Dikkat ettim, ekranda, yarışmacı, kelimelerin ilk harfleriyle kodlayacağı harfleri söylerken her nedense hep siyasi kavramlar ya da kelimelerle bu işi yaptı. Mesela "puşt"un "p"si demedi de, politikacı'nın "p"si dedi. Soytarı'nın "s"si demedi de siyasetçinin "s"si dedi. Aslında puşt da soytarı da doğru seçimlerdi ama ayıp olmasın ve kanal kaba konuşmalardan ötürü ceza almasın diye onların yerine bu sözcükleri tercih etti. Oysa zihninde siyasetçi ile soytarı arasında ilişki kurarken aslında siyasetçi ve saygı, siyaset ve sevgi, siyaset ve sadakat gibi kavramları da yan yana düşünebilirdi. Tamam politikacı ile puştu yan yana getirebilirsiniz de, bizim medeniyet dünyamızda müspet bir karşılığı olan siyaset kavramı ile soytarıyı yan yana getirmesi biraz tuhaf değil mi diye düşünebiliriz. Ama ne yapsın onun ne suçu var, siyaseti "soytarılaştıran" bazı "puştlar" olduğu müddetçe biz de bu kavramları yan yana kullanmayı sürdüreceğiz!

Neden Yabancı Dil Öğrenmeliyiz?

Keşke Osmanlı İmparatorluğu bugün yaşasaydı da güzel Türkçemiz bir medeniyet dili olarak küresel ölçekte en etkili dil olarak varlığını sürdürseydi. Maalesef bugünün dünyasında küresel ortak dil güneşi batmayan imparatorluk olarak tanımlanan bir ülkenin dili, yani İngilizce. Günün koşullarında askeri, ekonomik, siyasi güç küm ise onun dili bütün dünyada geçer akçe haline geliyor. Soysal, siyasi, dini, ekonomik ve diplomatik ilişkilerimizi yürütebilmek için mecburen İngilizce'yi öğrenmek zorundayız. Allah Resulü de sahabesine dil öğrenmeleri konusunda tavsiye yahut talimat buyurmuşlardır. Tabii ki bir, din, medeniyet ve kültür dili olarak Arapça önceliğimiz olmalıdır. Osmanlıca ve Farsça da Arapça öğrenildikten sonra rahatça öğrenilebilecek diller arasında olmalıdır. İkinci bir Batı dili ise vakti ve imkanı olanlar için tercih sebebi olabilir. Fransızca ya da İspanyolca gibiu2026 Özellikle İspanyolca Endülüs'ün birikimini çözmek açısından yararlı olabilir kanaatindeyim, bilmiyorum yanılıyor muyum?