Soğuk savaşın ortasındayız
Biz günlerce “Biden,
1915 olaylarına ne ad koyacak?” diye beklerken Kuzey komşumuz Rusya
enteresan bir karar aldı. Rus Lider Vladimir Putin geçtiğimiz hafta
ABD’yi hedef alarak, “Yabancı ülkelerin ‘dostça olmayan’ eylemlerine karşı
tedbirlerin alınması” kararını imzaladı.
İmzalanan kararla,
Rusya’nın güvenliğini ve çıkarlarını korumak için bu kategoriye
alınan ve alınacak olan devletlerin diplomatik temsilcilikler, konsolosluklar
ve devlet kurumlarının Rusya'da bulunan gerçek kişiler ile çalışma sözleşmesi
yapması sınırlandırılacak, gerek duyulduğunda ise yasaklanacak.
Putin, 21. Yüzyılın
ilk yarısına girmeden yeni bir dünyanın kurulacağını biliyor. Güçlü bir
Rusya’yı tehdit olarak gören devletlerin ülkesini rahat bırakmayacağını da
biliyor Putin.
Putin KGB’nin başından
gelen bir devlet adamıdır. Bu donanıma sahip olan bir lider, bilhassa ABD’nin
20. Yüzyılın sonunda Rusya Federasyonu’nu yıkmadığına çok pişman olduğunu da
biliyordur. Çünkü Rusya jeopolitiği
Avrupa gibi ABD için de büyük sorundur. Bilhassa komşu ülkelerle ilişkilerinde
Rusya öngörülemez tavırlara sahiptir. Keza Rusya’nın sınırının nereye kadar
gideceği sorusu ve sorunu Batı için olduğu gibi Çin için de problem teşkil
etmektedir. Bugün Ukrayna ile yaşanan sorun, Kırım’ın ilhakı bu problemi daha
da büyütüyor.
ABD/NATO da üye
ülkeler vasıtasıyla Rusya’nın nefesini takip ediyor. Bu da Rusya’nın
agresifleşmesini, ABD’nin kışkırtmasını arttırıyor.
İşte bu
perspektifle bakıldığında yaşananlara ad koymanın zamanıdır:
Soğuk Savaş
Evet, yaşanan tam
bir soğuk savaştır.
Soğuk savaş
devletlere konvansiyonel olmayan yöntemlere başvurmalarının gerekli olduğunu
dayatır. Bu yöntemler, agresif ve kararlı adımlarla hedef devlet ya da
devletleri korkutup cesaretlerini kırmak olan caydırıcılık,
Savunmacı ve/ya
saldırgan biçimde görülen ve dost ülkelerle yapacağı ittifaklar,
ticaret anlaşmaları, blok kurma, yaptırım uygulama ve kimi zaman da (mesela
2018’de Suriye’nin Deyr-i Zor bölgesinde 400’ü aşkın Rus askerini öldürmesi
gibi) başvuracağı askeri güçle hedef ülke/leri zor durumda bırakmak olan çevreleme
yöntemidir.
Amerika her iki
yöntemi ayrı ayrı denemekle sonuç alamadı. Önce Gürcistan’ı ve son olarak da
Ukrayna’nın Rusya tarafından üç ayrı bölgeye bölünmesi bu yöntemlerin tek başına
uygulanmasının bir işe yaramayacağını gösterdi. Amerika şimdi çevreleme ve caydırma
yöntemini birlikte kullanıyor. Putin bu durumun farkında ve zafiyet gösteren
alanları tahkim etmeye çalışıyor.
Rusya’nın mevcut
jeopolitiğine bakıldığında kuzeyde zayıf sınırlara sahip olması büyük
dezavantajdır. Batıda işgalci devletlere komşu olan Rusya derinlikli batı sınırlarını
ne kadar genişletirse tehditten o kadar uzak kalmış olur. Karpat-Pripet Bataklıkları
Rusya için doğal bariyer görevi görürken savunma zaafı içinde kalan mesela
kuzey sınırları konusunda Putin’in aklında ne gibi önlemler olduğunu
bilmiyoruz.
Peki, ABD
cephesinde durum ne?
Amerika tarihinin
en kötü yılları ile karşı karşıyadır. Bu kötü gidişi
durdurmak ya da bu süreçte yaşayacağı yıkımı daha az zararla kapatmak için 2028
seçimlerine kadar Amerika’dan bölgemize saldırlar artacak ve bu saldırılar 3.
Dünya Savaşı gibi korkunç yıkımı beraberinde getirebilir. Bu sebeple 21. Yüzyıla
girer girmez ABD 3. Dünya Savaşı hazırlıklarına hız verdi.
Doğrusu Amerika’nın
başka çaresi de yoktu zira ABD’deki “yerli” güçler ile ABD’yi küresel
güç olmaktan çıkarma kararını veren ‘ÇUŞ’lar arasında yaşanan kavganın
2028 seçimlerine kadar netleşmesi gerekiyor. Zira ABD’de yakında çıkacak büyük
mali kriz ABD için bölünme tehdididir.
Amerika’nın her yüzyılda
iki kez büyük ekonomik krizle karşı karşıya kaldığını bilen Avrupa ve doğu
ülkeleri hazırlıklarını bu krize göre planlamaktadırlar. Bunun farkında olan
ABD, Çin’in öncülüğünde Asya’nın en Doğusu ile Avrupa’nın en batısını
birleştiren ONE BELT ONE ROAD/Bir Kuşak Bir Yol (OBOR) projesini bu bağlamda
değerlendiriyor. Dolayısıyla ABD bölgemizi ve Doğu Asya’yı karıştırmak için
elinden geleni yapacak. Artık ABD son viraja girdi ve daha da saldırganlaşacak.
Türkiye dikkatli,
bölgemizin çok karışacağını bilen yetkililer savunma sanayimizi %20’lerden
%70’lere çıkararak beka sorununun önüne geçtiler. Şimdi de
hedef %90 yerli silahlara sahip olmaktır.
Önümüzdeki birkaç
yıl içinde dünya haritasında büyük değişiklikler olacak, dikkatli olmak
zorundayız.
Allah zalimlere fırsat vermesin…