Soğuk savaş günlerimiz
Mevsim kış, dondurucu soğuklar başladı… Zemheri kapıda… Bir şekilde kışa hazırlıklı girince, tedbirler alınca mevsim soğuklarını kazasız belasız atlatabiliyoruz…
Evet, iklim şartlarından kaynaklanan soğuklar sonuçta geçip
gidiyor…
Birde bir türlü bitmeyen soğuklarımız var… Hani bizler
“soğuk savaş günleri”nin bir önceki asırda kaldığını sanıyorduk… Meğerki
Müslümanlar arası bir türlü bitmeyen soğuk savaşlara tanıklık ediyoruz… Hatta
bu savaşların bir parçası haline gelebiliyoruz…
Liberal limanlarda, seküler kulvarlarda bireyselleştikçe,
bencilleştikçe aramızdaki soğukluk günbegün arttı… Katı ferdiyetçilik
felaketimiz oldu… Yalnızlaşan ve ötekine duyarsızlaşan insanımız kendi zindanında
çürümeye ve çözülmeye mahkûm kaldı…
Güzel dostlukların, kavi kardeşliklerin yerinde şimdi soğuk
yeller esiyor…
Kişisel çıkar savaşlarının yaşandığı bir dünyada sıcak
dostluklara maalesef yer yok…
Birbirinin açığını kapatması gerekenler, birbirlerinin
kuyusunu kazmaya durmuşlarsa sıcak dostlukları toprağa gömmüşüz demektir…
Sıcak para akışı tüm dertlerin devası sanılıyor…
Sınıf atlandıkça, statü yükseldikçe, sermaye büyüdükçe soğuk
ilişkiler, mesafeli duruşlar artıyor…
İtici ve sıkıcı bakışlar, somurtkan yüzler, asık suratlar
gittikçe çoğalıyor…
Önyargılar, suizanlar, peşin hükümler, şartlanmışlıklar,
şımarıklıklar, tepeden bakmalar, küçük görmeler soğuklukların derecesini
yükseltiyor…
Kıskançlık, kin, nefret, öfke tüm sıcak duygularımızı dumura
uğratıyor…
Mekanik ilişkiler, robotik davranışlar, ruhsuzlaşan
insanımızın hali pür melalini göstermiyor mu?
Sonuçta insanlarda bulamadığı sıcaklığı kedi ve köpeklerde
arayan bir toplum haline geldik… Aslında bu durum sıcak dostluklara ne kadar aç
ve muhtaç olduğumuzu gösteriyor…
İşte toplumsal gerçeğimiz… İnsan soğudu mu soğuyor… Hatta
hayattan soğuyanlar var… Savrulanlar var…
Ülfet, ünsiyet, meveddet, muhabbet, uhuvvet, vahdet
olmayınca olacağı budur…
Ne sempati, ne empati ne de etik kalmıyor…
Negatif anlayış ve bakışlar insanda nitelik bırakmıyor…
Artık sıcak ve demli çaylarda içimizi ısıtmıyor… Çünkü
ruhumuzu dinlendirecek ve demlendirecek ortamlarımızı kaybettik…
Şirinlik muskaları, rukyeler ve yakarışlarda soğukluğu
gideremiyor…
Evlenmesi gereken gençler karşı cinsten elektrik alamıyor…
Biyolojik ergenlik yaşı gelmişken, evlilik yaşı habire gecikiyor…
Peki, sıcak aile ortamlarımız yerli yerinde mi acaba?
‘Buzdolabı evlilikleri’ süreçlerini yaşıyoruz…
Cemaat içi ilişkiler çok mu samimi ve sıcak? Keşke…
Hep düşünürüm bizi birbirimizden soğutan hangi hatalarımız?
Hangi davranış bozukluklarımız? Hangi günahlarımız?
Peki, sorun nedir? Neden bu haldeyiz?
Selamlar bile soğuk… Sohbetler artık içimizi ısıtmıyor…
Cümleler ruhsuz, kelimeler yavan, söylemler sönük, sözler
soğuk…
Endişeliyim, bilinçli Müslümanlar birbirinden soğudukça
hedef kitlenin, yeni nesillerin dinden soğuduğuna tanık olacağız…
Tutuşmayan kalpler tutuşturamaz… İçimizde kıvılcımlar
çakmıyorsa kimseyi ısıtamayız, aydınlatamayız…
Sıcak bir yürek, sıcak bir kucak, sıcak bir omuz, sıcak bir
el, sıcak bir nefes, sıcak bir ses ne büyük nimet değil mi?
Sıcak bir selama, sıcak bir bakışa, sıcak bir gülümsemeye,
sıcak bir dokunuşa, sıcak bir ilgiye… Yapmacık değil sıcak bir sevgiye ne kadar
muhtacız?
Buz gibi adamlarla hayat çekilmiyor…
Sıcakkanlı, delikanlı, can dostlarla hayat anlamlıdır…
Bir türlü erimeyen buzları ne yapacağız?
Her konuda olduğu gibi bu hususta da Rabbimizin gaybi
yardımına muhtacız… O’nun şefkat ve rahmeti ile bu soğuk savaşı sonlandırabiliriz…
İlahi mesaja kulak verelim:
“Müminlerin
kalplerini birbirine O ısındırdı… Yoksa yeryüzünde ne varsa hepsini harcasaydın
yine de onların kalplerini (böylesine) ısındıramazdın. Lakin Allah kalplerini
kaynaştırdı. Muhakkak ki O azizdir, hâkimdir.” (Enfal, 63)
“Hani sizler,
birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirdi.” (Al-i İmran,
103)
Bu mevzuda Allah Resulü de bizi uyarıyor:
“Mümin kolayca
kaynaşılan kişidir. (İnsanlarla) kaynaşamayan ve kendisiyle kaynaşılamayan
kimsede hayır yoktur.” (Müsned- Ahmed b. Hanbel)
Evet, marifet, farklı yapıda ki insanlarla ülfet ve ünsiyet
kurabilmektedir…
Ulaşılamayan, anlaşılamayan, kaynaşılamayan kardeşlerle yol
almak mümkün olmuyor…
Artık kendi aramızda ulaşılabilen, uzlaşılabilen, uyum
sağlanabilenlerden olmalıyız…
Bize gelen bizde mutlu olmalı, huzur bulmalıdır… Bizde
kendine gelmeli, kendini bulmalıdır… Teselli ve teskin mercii biz
olabilmeliyiz…
Umutsuzların umudu, kimsesizlerin kimsesi olmak ne yüce bir
erdem…
Bir cazibe merkezi, bir çekim gücü olduğumuz gün umutlar
yeşerecek, ufuklar açılacaktır…