Sofist(ler) Çağı
Post/modern bir çağın tüm
nitelikleri giderek hayatımızda belirginleşirken, çağı, toplumu adlandırmalar
da dikkat ederseniz hızla değişmektedir. Disiplin toplumunu anlamaya
çalışırken, kontrol toplumunun tüm aparatlarıyla hayatımızda tecrübe
etmekteyiz. Yaşadıklarımızı ve geçişteki hızlılıkları dikkate aldığımızda Byung
Chul Han’ın “Yorgunluk Toplumu” adlandırmasını hazmetmeye çalışıyorsunuz.
Yine
1990’lı yıllarda “bilgi toplumu” adlandırmasını hazmetmeye çalışırken,
dijitalleşme ve sanallaşma o kadar insanın etrafını sardı ki, metaverse
kavramının birden hayatımıza çöktüğünü (ama gerçekten çöktüğünü) gördük.
Nihayetinde insanın hakikatle ilişkisinde bir başka boyutun ve ilişkilerin öne
çıktığı “post-truth”denilen durumu anla(t)maya çalışıyoruz.
“Bugün”ü
okurken “dün”den yardım almanın önemli ve gerekli olduğunu düşünenlerdenim.
Yaşanan gelişmeler insanda sürekli daha iyiye gittiğimiz gibi bir algı
oluşturmaya devam ediyor. Ancak böyle bir şey söz konusu değil. İnsan kendi
ürettikleri içine kilitlenerek teknolojik anlamdaki gelişmelerden yola çıkıp
böyle bir yanılsamaya düşüyor. Halbuki asıl ölçüm aracının “insanlık” dediğimiz
şeyin kalitesi üzerine olması gerekmektedir.
Peygamber
kıssalarını okurken en fazla dikkatimi çeken şeylerden birisi, peygamber(ler)e
muhalefet edenlerin kendilerini ileri noktalarda görmeleri ve geçmişteki
insanlardan farklı olduklarını vurgulamalarıdır. Bu tür içerikli çağdaş
söylemleri duyunca, direkt bu ruh halini hatırlamaktayım. Halbuki insanın
dijital çağda yaşasa da manuel bir varlık olduğu asla unutulmamalıdır. Dikkatle
bakıldığında olup bitenlerin çok daha rafine bir biçimde yapıldığı daha iyi
anlaşılacaktır. Bu açıdan geçmişteki insanlara anakronik bakmamak gerekir.
Yine
iletişim çağında bulunduğumuz sıklıkla vurgulanmaktadır. Bir o kadar daha
vurgulanan şey de, iletişim çağında yaşanan iletişimsizliktir ki, insanın
insan(lığ)a değme oranını bize vermektedir. İletişim önemlidir ve elbette
pozitif yönde insan için girdilerinden bahsedebiliriz. Ancak bir o kadar da
görüntü kirliliği ve yalıtıklık da getirmiştir. Belki tüm bunlar birlikte
düşünülmelidir.
Esas
olarak üzerinde duracağım mesele ise hakikat ve gerçeklikle temas olacaktır.
Tam da bu noktada doğru bilgi”nin önemi hemen kendisini göstermektedir. Bilgi
çağında olduğumuz ve bilgiye kolay ulaşılabilirlik en fazla dile getirilen
söylemlerdendir. Fakat “bu bilginin değeri nedir” diye sorulduğunda önümüze bir
dizi kavram ve soru(n)lar gelmektedir. Nitekim islam düşüncesinde de sıklıkla
vurgulanan üst düzey bilgi burhani bilgidir. Kabaca akli muhakeme ve olgusal
temellere dayanan bilgidir burhan. Fakat bütün bilgiler bu düzeye
ulaşamamaktadır.
Burada daha çok
dikkat çekeceğimiz bilgi türü son kertede bir safsata olan sofistlerin
kullandıkları bilgi türüdür. Daha çok retorik yani hitabete ve muhatabı ikna
etmeye dayalı olan bu bilgi türü çoğunlukla manipülasyonu içermektedir. Eski
Yunan’da sofistlerin gezerek birçok konuda insanlara konuşmaları, örneklerinde
görüleceği üzere “hakikat”le sahici bir irtibatı esas almamakta, bir şekilde
farklı bir resim çizerek söylemin doğruluğuna muhatabı inandırmaya
çalışmaktaydı.
İçinde
yaşadığımız ve farklı kesitlerden farklı şekilde adlandırılan çağımız, bilgiye
kolay ulaşılabilirlik ve dijital niteliklere sahip olmakla birlikte tam da
sofist bir mentalitenin zemininde hareket etmektedir. Reklamlar tam da bu
sofist mantığın görünür canlı örnekleridir. Fakat içinde yaşadığımız çağda
reklam mantığı her yere sindiği için, aslında sürekli reklam seyredilmektedir.
Doğrusu “retorik” tarafından kuşatılmış, retoriğe maruz kalmış bir insan olarak
kendimi yorgun hissediyorum.
Not: Depremle
birlikte yaşanan acının büyüklüğü de görülmektedir. Cenab-ı Allah’a (CC) bu tür
afetlerden ülkemizi ve insanlığı korumasını niyaz etmekteyim.