Soçi Zirvesi: Yola Devam
Başkan
Erdoğan ile Rusya lideri Putin, geçen hafta Çarşamba günü Soçi’de bir araya
gelmişti. Haftada bir gün yazdığım için ancak bugün zirveye ilişkin
gözlemlerimi sizlerle paylaşma imkânı buldum. Aradan bir hafta geçmiş olsa da iki
liderin görüşmesinin yaratığı etki hâlâ devam etmektedir.
Hatırlanacağı
gibi Başkan Erdoğan, ABD dönüşünde memnuniyetsizliğini dile getirirken,
Rusya’dan menün ayrıldığı görüldü. Putin’le yapılan baş başa görüşmenin
ayrıntılarını bilmiyoruz ama önümüzdeki süreçte sonuçlarını daha net göreceğiz.
Başkan Erdoğan Soçi’den sonra, ABD’yle ilişkilerdeki memnuniyetsizliğini
Patriot ve F-35 savaş uçakları üzerinden dile getirmesi ABD’ye verilen güçlü
bir mesajdı. Bana göre verilen mesaj şuydu: Türkiye, her zaman alternatif
seçeneklere sahiptir.
ABD Başkanı
Türkiye’yle ilişkilerinde jeopolitik gereceklere göre değil ideolojik saplantılara
göre hareket ediyor. Zaten Biden’ın hayat hikâyesine baktığınızda, çocukluğu
Türk düşmanlığı yapan Yunan ve Ermeni asıllı Amerikalılar arasında geçtiğini
görürsünüz.
ABD Başkanı,
ekonomisinin büyüklüğüne ve ideolojinin cazibesine kapılarak jeopolitiğinin
önemini yeterince kavramadığı anlaşılıyor. Bunu Türkiye’ye karşı takındığı katı
ideolojik tutumdan anlıyoruz. Hâlbuki tarih, coğrafya ve bunların bir yansıması
olan jeopolitik, her zaman ekonomi ve ideolojiden daha mühimdir.
ABD Başkanı, özel
olarak Türkiye’ye karşı bağnazca bir tutum takınmış olsa da, genel olarak
dünyayla kurduğu ilişkide de sorunlar bulunmaktadır. Biden hâlâ 2000 ve öncesi
refleksleriyle hareket ediyor. Sanki zihni 2000’lerde donup kalmış. Oysa
ABD’nin küresel ölçekteki gücünün ibresi aşağı yöndedir. Joe Biden eski
algılarla yeni gelişmeleri yeterince okuyamıyor.
ABD’nin
Türkiye’ye karşı takındığı ideolojik körlük, terör örgütüne silah vermesi,
Türkiye’yi alternatif jeopolitik arayışlara yöneltmektedir. Ancak Türkiye ve
Rusya birbirinden farklı iç dinamiklere, uluslararası konumlara ve hedeflere
sahip iki ülke olduğu unutulmamalıdır.
Sonuç
Dün, Sovyet
Rusya’sının kabul edilemez talepleri Türkiye’yi NATO’ya katılmaya mecbur
etmişti. Bugün ise, ABD’nin Türkiye’ye karşı kabul edilemez kaba tutumu,
Rusya’dan S-400’leri almak zorunda bırakmıştır. Bir zorunluluktan başka bir zorunluluğa savrulmamız tarihsel şartların
dayatması olsa da bunlar geçici çözümlerdir. Kalıcı çözüm, kendi imkânlarımızla
güvenliğimizi sağlayacak projeler üzerinde çalışmaktır.
Yeri
gelmişken geçen haftaki yazımızla ilgili bir parantez açalım: Cihat Yaycı Paşa
Deniz Kurmay Başkanı iken savaş gemilerinin parçalarını yerli sanayi ile
tedarik etmeye çalışması, oldukça mühim ve gurur vericiydi. Ancak içimizdeki
bir kısım gafillerin hışmına uğraması da bir o kadar üzücüydü. Parantezi
kapatıp konumuza dönüyorum.
Türkiye ile
Rusya arasında Soçi zirvesi ile teyit edilen işbirliği ortamı, iki ülke
açısından son derece rasyonel ve pragmatik bir temel dayanmaktadır. Türkiye,
Batı’ya karşı bir güç dengesi oluşturmaya çalışırken, Rusya ise, Batı’nın
uyguladığı yaptırımların yıkıcı etkisini telafi etme çabasındadır.
Türkiye için
Rusya’nın mevcut konumu Batı’ya alternatif olmaktan henüz uzaktır ama iyi bir
dış politika seçeneğidir. Ancak asla unutulmaması gerekir ki, Türkiye kendi
potansiyeline ulaşma doğrultusunda atacak her adımda ilk önce Rusya’yı
karşısında bulacaktır.
Gerek tarihin
bize sağladığı tecrübeler, gerekse Rusya’nın Suriye’de PKK ile olan diyaloğu bu
görüşümüzü teyit etmektedir. Türk-Rus ilişkilerinin dünü çatışma, bugünü Soçi
ile teyit edilen işbirliği, yarını meçhuldür.
Not: Geçen haftaki yazımıza istinaden Türkiye’nin birçok ilinden aldığım bütün e-mailleri dikkatle okudum. Gösterdiğiniz ilgiden dolayı hepinizi saygı ve muhabbetle selamlıyorum. İletişim: [email protected] – Twitter:@MehmetB78849685