Soçi mutabakatı ve sonrası
Suriye savaşı, başından beri bir hegemonya mücadelesinin sonucu olarak başlamış, yayılmış ve sürmektedir. Suriye savaşı üzerinden hegemonya mücadelelerini sürdürmek isteyen güçlerin hesap ve stratejileri, birbiriyle çatıştığı için savaş ve çatışma sürmektedir. Hegemonya stratejileri, Suriye’de savaşın gelişimine göre sürekli olarak merkez değiştirmektedir. Suriye’de hegemonya mücadelesinin odaklandığı merkez bugün İdlib’tir.
Rusya ve Esad rejimi, uzun süreden beri İdlib’i ele geçirmek için büyük bir operasyon hazırlığı yapmaktadırlar. İdlib, sistematik bir şekilde Esad rejimi güçleri tarafından kuşatılmaktadır. Rusya’nın hava bombardımanları ve Esad ordusunun operasyonları, İdlib’e nihai büyük operasyonun yapılacağı beklentisini oluşturmuştu.
Türkiye, Rusya ve Esad ordusunun İdlib’e müdahale etmesini istememektedir. Muhtemel bir müdahale karşısında oluşacak mülteci dalgası ve silahlı muhalif grupların nereye gideceği soruları, Türkiye’yi kaygılandırmaktadır. Türkiye, Rusya ve Esad rejiminin müdahalesini önlemek için yoğun bir diplomatik atak başlatmıştır. Soçi’de Rusya Devlet Başkanı Putin ile görüşen Başkan Erdoğan, İdlib operasyonunu durduran bir anlaşmaya muhatabını ikna etmeyi başarmıştır. Soçi zirvesi, diplomatik anlamda ciddi bir başarıdır. Soçi anlaşması sayesinde Türkiye, Suriye ve İdlib’te kendi stratejisini daha etkili bir şekilde uygulama imkanına kavuşmuştur.
Soçi antlaşması sayesinde Türkiye, muhalif silahlı grupları İdlib’ten uzaklaştırma imkanına kavuşarak sınırlarında bir Peşaver’in oluşumuna engel olma fırsatını elde etmiştir. Anlaşma çerçevesinde Türkiye, oluşturulacak tampon bölgede Rusya ile devriye işini yapacaktır. Münbiç’te Amerika ile devriye görevini yapan Türkiye, İdlib’te de aynı işi Rusya ile yapacaktır. Türkiye, sahada Rusya ve Amerika ile aynı anda askeri işbirliği yapan tek ülke konumundadır. İki süper güç ile aynı anda iş birliği yapmak, Türkiye’nin Suriye’deki elini güçlendirmektedir. Bir NATO ülkesi olan Türkiye’nin Rusya ile İdlib’te devriye görevini yürütmesi, iki ülke arasında askeri bir işbirliğinin ve savunma konseptinin uygulamaya konulması olarak okuyabiliriz.
Türkiye’nin Rusya, Amerika, Fransa, İngiltere, İran ve yerel güçlerle birlikte yürüttüğü çok boyutlu ilişkilere dayanan politikası, onun Astana ve Cenevre süreçlerinde vazgeçilmez aktör konumuna getirmektedir. Soçi mutabakatıyla zaman kazanan Türkiye, İdlib ve diğer bölgelerde askeri varlığını tahkim etmek şeklinde büyük bir imkâna kavuşmuştur. Türkiye, kendisine bağlı altmış bin kişilik Suriye Ulusal Ordusu’nun imha edilmesini önlemiş, bu yapının Suriye sahasındaki varlığını korumasını sağlamıştır. Cerablus’a, Azez’e, Bab’a ve Afrin’e yerleşen Türkiye, silahlı unsurlardan temizlediği İdlib’e yerleşebilmek uygun bir yol bulma fırsatını yakalamıştır. Soçi mutabakatı, Türkiye’ye İdlib yolunu açmıştır.
Türkiye, savaşın başından beri Suriye’nin kuzeyinde hiçbir oluşuma meydan vermeme stratejisi izlemiştir. Türkiye’nin hedefi, Suriye değil, Kuzey Suriye’dir. Türkiye, Kuzey Suriye’de hiçbir oluşumun meydana gelmemesi için askeri, siyasal ve diplomatik açılardan politikalarını uygulamaya koymaktadır. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtları, Kuzey Suriye’yi kuşatmak ve SDG-PYD güçlerini Fırat’ın batısından çıkarmak için yapılmıştır. Türkiye, SDG-PYD güçlerinin Münbiç’ten çıkarılması için Amerika ile çok yakın diplomatik ve askeri işbirliği içindedir.
Esad rejimi, Rusya ve İran’ın desteğiyle Suriye’nin yüzde doksanını kontrol eden en büyük güç haline gelmiştir. Rusya ve Esad rejiminin, er ya da geç İdlib’i ele geçirmek için büyük bir müdahalede bulunacakları açıktır. Soçi mutabakatı sayesinde Türkiye, kendisine bağlı silahlı muhalif grupların imha edilmesini engellemiştir. Soçi mutabakatı, aynı zamanda Nusra’nın devamı olan Heyet’ül Tahrir üş-Şam’ın imhası konusunda Türkiye ve Rusya’nın birlikte çalışacağı anlamına gelmektedir. Heyet’ül Tahrir-üş Şam, İdlib’in yüzde altmıştan fazlasını kontrol eden en önemli örgüt konumundadır. Soçi mutabakatından sonra, bu örgütün İdlib’teki hakimiyetini sürdürmesi çok zordur. Soçi mutabakatı, İdlib’in bütün muhalif silahlı gruplardan arındırılacağı konusunda Rusya’nın ikna olduğunu göstermektedir.
Soçi mutabakatı, Türkiye’nin Suriye sahasında kalıcı olduğunu gösteren önemli bir gelişmedir. Türkiye, Rusya ile ilişkilerini geliştirmek suretiyle Esad rejiminden istediğini alma, SDG-PYD güçlerini zayıflatma ve geriletme politikası izlemektedir. Soçi mutabakatı, Türkiye’ye zaman kazandırmasına ve istediği manevralarda bulunma imkanları sunmasına rağmen, aynı zamanda çetin sorunlar da çıkarmaktadır. İdlib’te yerleşmiş bulunan muhalif grupların silahsızlandırılması, ılımlıların radikallerden ayrıştırılması gibi işler, ülkemizi bekleyen zor problemlerdir. Türkiye, İdlib’teki grupları silahsızlandıracak ve ılımlıları radikallerden ayrıştıracak güce ve etkiye sahip olduğu özgüveniyle politikalarını oluşturmakta ve hareket etmektedir.
Soçi mutabakatıyla Türkiye, Rusya-Esad rejiminin İdlib’e müdahalesini diplomatik bir manevrayla önlemiş bulunmaktadır. Türkiye, enerjisini ve zamanını İdlib yerine, Fırat’ın doğusuna, yani Kuzey Suriye’ye odaklamıştır. Soçi mutabakatının siyasal hedefi, Esad rejimi ile Kuzey Suriye’deki PYD yapıları arasında bir anlaşmanın olmasını engellemektir. Soçi mutabakatı, Türkiye’ye İdlib’teki grupları silahsızlandırma görevi verirken, Esad rejimine de PYD ile anlaşmama yükümlülüğü vermektedir. Rusya, rejimin PYD ile olan ilişkilerini yakından takip etmekle sorumludur. Soçi mutabakatının verimli bir şekilde sonuçlanması, Rusya ve Esad rejiminin sorumluluklarını yerine getirmesine bağlıdır.