Sizi bekleyen o tek okur (2)
Ben
öyle olsun isterim…
Derin kuyulardan, soğuk suları çıkarır gibi,
kızgın çöllerde yalınayak, tabanlarından ateşler fışkırırken, yangınlara
yürümek, kor ateşlere basmak gibidir yazmak. Dingin ikindi serinliklerinde
toprak bir yolda yalınayak yürümek, sonra aniden eleğimsağmalarla ıslanmak,
yumuşak bir yağmurla bir olup için için ağlamak gibidir yazmak…
Öyle fazla bir okurum olmasın, kuyruklar boyu
uzanmasın zaten. Özel okurlarım olsun isterim, sözüm sözüne değsin, özüm özüne.
Yüreğimden yüreğine bir akış olsun. Gözyaşıyla yazdığım her satırda onun
gözlerinin yaşı da değsin sayfalara… Ben öyle olsun isterim…
Sonra bana uzaklardan usta seslenir, bu
sesleniş nice yorgun ve yıpranmış zamanlarıma şifa gibi akar, yazıya dair tüm
sorularıma cevap verir gibi seslenir usta:
“Karanlıkları
devirmek ve aydınlık bir çağın kapılarını açmak için en mükemmel silah kalem.
Sözle, yazıyla kazanılmayacak savaş yok… Kalem sahiplerine düşen ilk vazife,
telaş etmemek, öfkelenmemek, kin kışkırtıcısı olmamak. Halkı okumaya,
düşünmeye, sevmeye alıştırmak. Bir kılıcın kazandığı zaferi başka bir kılıç yok
edebilir. Kalemle yapılan fetihler tarihe mal olur, tarihe ebediyete.” (Cemil Meriç, Kırk ambar)
Son zamanlarda edebiyatçılar içinse daha bir
seçici hal alıyor fuarlar. Çünkü sizi karşılayan okur kuyruklarının olmadığını
biliyorsunuz. Yazdıklarınız ilgilisine ulaşır onlar da sizi bulurlar mı bir
şekilde muhatap olur musunuz o da belli değildir. Popüler kültürün ürettiği
popüler yazarlar böyle değildir tabi. Onlar tüketim kültürünün de bir getirisi
olarak tüketilen, allanıp pullanıp albenili bir hal almış olarak okurunu
bekler. Okur da kendisi için hazırlanmış, ambalajlanmış çağının tüketim metaına
dönüşen kitaba koşa koşa gider. Bu koşu için kuyruklar oluşur. Cinayet
romanları, kan damlayan parmaklar, watpat romanların furyası ile oluşmuş olan
bir kültürün ama sabun köpüğü gibi geçici bir kültürün kitapları doldurmuştur
kitap fuarlarını artık. Seçkin okuru bekleyen seçkin birkaç kitap evleri
vardır. Ve siz onları bir bir bulursunuz bu renkli albenili, cinayet ve gerilim
kapaklarının arasından.
Ama tüm bunlara rağmen, sizi bekleyen bir
okur vardır mutlaka belki de onu bulmak için yola revan olursunuz…
Evet, bazen bir okur için gidersiniz. Okuyan
bir insan vardır sizin kitaplarınızı. Tek tek cümlelerinizi size aktarır.
Şaşırırsınız. Demek dersiniz boşluğa yazmıyorum. O an içinize ılık, hüzünlü ince
yağmurlar yağar, yüreğiniz ferahlar, dua sıcaklığında bir selam almış gibi,
anlatılmaz bir sevinç kaplar sadrınızı…
Hâsılı kelam dostlar bir bakarsınız ki, sizi
bekleyen bir okur vardır ve kanlı canlı karşınızda kitabınızdan okuduğu
cümleleri bir bir aktarır size. O an mahcup olursunuz, suskun yüzünüze bulutlu
bir tebessüm yerleşir, belki yüzünüz kızarır, heyecandan gözleriniz nemlenir.
Geceler boyu uykusuz kalmanın, gözleriniz bozulacak kadar kitaplar okumanın bir
ödülü gibi dikelip durur karşınızda. Sizinle göz göze gelip yürek yüreğe
buluştuğunuz satırları hatırlatmak, “okudum bir bir okudum sizin yüreğinizden
bin bir emekle akıttığınız o satırları” der gibidir. O tek bir okur için bile
yazmaya değerdir, artık bunu anlamış olursunuz…
Neden
sonra anlarsınız, bu bir kaderdir, belki de onu bulmak için yola revan
olmuşsunuzdur. Evet, bazen bir okur için gidersiniz. Okuyan bir insan vardır
sizin kitaplarınızı. Tek tek cümlelerinizi size aktarır. Şaşırırsınız. Demek
dersiniz demek boşluğa yazmıyorum...