Dolar (USD)
33.98
Euro (EUR)
37.61
Gram Altın
2728.37
BIST 100
9771.16
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

25 Temmuz 2024

Siz… Muhafazakâr mısınız?

Ben kendimi “Muhafazakâr” olarak nitelendirmiyorum.

‘Müslüman’ım çok şükür.

Muhafazakâr olduğunu söyleyenlerin çoğu, bu kavramı “Müslüman” olduklarını ifade etmek için kullanıyorlar.

Niyet iyi ama ifade İslâm’ın ruhuna uygun değil.

Üzerinde tefekkür etmek gerek.

x

“İki günün birbirine eşit olmasın!

Hayırda yarış!..” diye emreden bir inancın mensupları, kendilerini muhafazakârlık gibi bir kalıbın içine hapsetmemeli.

Akan sular temizlenir, durgun sular kir tutar.

“Her dem yeni doğmak.” Müslüman’a göre.

“Muhafaza” kalıbına sıkışmak, kaybetmeyi baştan kabullenmektir.

Bazı değerleri muhafaza etmek, elbette şart.

Mesele, buraya sıkışıp kalmakta.

İslâm’ı “ideolojik kalıba” hapsetmekte!

Durağanlaştırmakta!

x

Kuran-ı Kerim’i ezberleyen, aklında tutan, hıfzeden-muhafaza eden kişinin sorumluluğu hafız yetiştirmek.

Hâfız, her an hareket halinde insan.

Tekrarlamadığında unutur, paylaşmadığında körelir.

Hafızlık mertebesine eriştikten sonra, bu büyük nimeti “unutanların” halleri nicedir?

X

Muhafazakârlık denilen, “içi samanla doldurulmuş” kuş!..

O kuş bir vakitler canlıydı.

Avcı vurdu, içini boşaltıp samanla doldurdu.

Ve vitrinine koydu, duvarına astı!

Rahmetli Erbakan Hoca, “Biz o kuşun canlısını istiyoruz!” derdi, “Memlekette o kadar cami var, imam var, daha ne istiyorsunuz!” diye sataşıp duranlara cevap verirken...

Konservatizm, muhafazakârlık.

Konserve edilmiş Din anlayışı!

Kutularla satışa sunulan konserve “besinler” karnınızı doyurur, içlerindeki “tatlandırıcılar” sayesinde damak zevkiniz de tatmin edilir…

Üstelik kolaylık sunar; beş dakikada hazır yemek.

Bunlar olur da…

Hoşunuza gider de…

Sürekli olarak “kutu konserve” ile beslenirseniz, birçok hastalık biriktirirsiniz.

Obezleşirsiniz.

Kalbiniz hastalanır!

X

İslâm’ın pratikleri insan nefsine ağır geliyor.

“Şüpheli yollardan” kazanılan paralarla, şöhretlerle büyük mesafeler kat etmiş insanları gördükçe…

Kendinizi “haksız rekabete” uğramış gibi hissediyorsunuz.

Şeytan sürekli olarak, “Kıl beşini, bil işini!” diyor.

“Üzümünü ye, bağını sorma!” diyor.

“Bir kereden bir şey olmaz!” diyor.

“Hem zaten Allah affeder!” diyor.

“Buradan kazanır, hayırda harcarsın!” diyor.

Sonra…

Kayıp gidiyorsun, Allah muhafaza.

“Hassasiyet sahibi” bir arkadaş vardı…

Evi yoktu.

“Başımı sokacak ev için caizdir” diyerek, bankadan faizle kredi çekti.

Evini aldı, borcunu ödedi.

Sonra…

Baktım, güzel bir otomobil almış!..

O da banka kredisiyle!..

Bir kereden bir şey oluyor, insan alışıveriyor.

Merhum Arif Nihat Asya’nın işaret ettiği de bu:

“Bize bir nazar oldu, Cumamız Pazar oldu,

Ne olduysa hep bize azar, azar oldu!”

x

Mesele “harama bulaşmamadan önce, harama yaklaşmama!” meselesi!..

Köyün balkonunda otururken, lambanın ışığının cazibesine kapılmış sinekleri görüyorum.

Lamba çok sıcak, oraya değdikleri an yanıp gidiyorlar!

Tuzaklar “peynir” tuzağı!..

X

Protestanlık, faize “mubah” diyen muhafakâr anlayış.

Eski Cumhurbaşkanlarından biri “Kalvinizm’i” bir ilimizle özdeşleştirmişti.

Protestan mezhepleri arasında en yaygını olan Kalvinizm, faizi “belli şartlarda” “mubah” sayar.

Siyonizm, böyle bir yol bulmuş; “faizi mubahlaştırma” operasyonu!

Şimdilerde…

“Faizle alışveriş yapmayın, faizli kredi çekmeyin!” dediğimde, en muhafazakâr arkadaşlardan, “Ne yani, emekli maaşımızda bile faiz yok mu?” yollu karşılıklar geliyor...

Pisliğe ortasından dalmakla, mümkün olduğunca uzağından geçmek arasında fark yok mu yani?

Bir de “faize para yatırma” işinde enflasyon hesabı var, enflasyonun üzerinde olmayan faiz helâlmiş!..

Enflasyon oranı ne?

İlan edilen oran!..

Onun üstü haram!

Muhafaza-KÂR yorum!

X

Bugünlerde “evler” satılıyor, paralar doğruca bankaya, faize yatırılıyor.

Böylesi çok daha kârlı imiş!..

Görürsünüz siz hem maddi hem de manevî kârlarınızı!..

X

İnsanoğlu çok “kurnaz”.

Bir vakitler, muhafazakâr belediyelerden olmayacak işleri geçirmek isteyen kişilere, “Bu iş aslında olmaz ama, şuradaki camiye şu kadar çimento bağışlarsan işin olur!” telkininde bulunanlar çıkardı.

Ben bunlara itiraz ederdim;

“Şerli vasıtayla hayırlı iş olmaz!” diyerek.

Nitekim…

Zaman içinde “camiye çimento bağışları” ile delinen kurallar, delik deşik edildi.

Sonra da herkes, kuralsızlıktan şikâyet eder oldu.

X

Bazı okuyucularımız “kamuya yerleştirme mülâkatları” için yardım talep ediyor.

Oğlu “yazılı”dan iyi not almış, iş mülâkata kalmış…

“Senin tanıdığın çoktur, bir el atsan abi şu işe!” diyor okuyucum.

“Yok, bu haksızlık olur!” dediğimde ise…

“Abi, haklısın da…

Biz tanıdık bulamazsak, tanıdığı olan başkası bizimkinin önüne geçecek! Sen bize yardım edersen, oğlumun haksızlığa uğramasına engellemiş olacaksın!” karşılığını veriyor.

Niceleri torpil arıyor…

Artık, kimin torpili kimin torpilini döverse!..

X

Rahmetli Enes Evlâdımı anıyorum, onun diktiği çam ağacına bakarken.

Onu bunu dert etmezdi.

Sızlanmadan yaşayıp giderdi.

Her işini “Allah rızası” için yapardı.

Hasta mı var, en önden o koşardı.

Faiz maiz işlerine hiç bulaşmazdı.

Hep mütebessimdi.

Etrafa pozitif enerji yayardı.

Namaza ezan okunur okunmaz koşan da, iş yerine ilk önce giden de O’ydu.

Vefat ettiğinde, başsağlığı için gelen arkadaşlarına baktım;

Kimi Dindar’dı, Kimi Kemalist kıvamlı.

Hepsinin dediği:

“Enes güzel insandı!”

Merhum Enes,

Otuz yaşında vefat etti.

Ne güzel bir vefat.

Rabbim bize böylesine güzellikler ihsan etmiş…

Muhafazakârlaşmanın ne mânâsı var?