Siz, hayat süren leşler! Sizi kim diriltecek?
Sözüm egolarının esiri olup kendilerini dünyanın sahibi sanan, sınırını aşanlara!
Bütün dünyayı açık hava tımarhanesine çevirenlere!
Geleceği karanlığa gömüp yavruları yetim, onca masumu evsiz vatansız bırakanlara!
Bu kadar zulme razı olup, duymayanlara, görmeyenlere, konuşmayanlara, düşünmeyenlere!
Mazlumların haklarını koruması gerekirken gözetmeyip, haksızlıklar karşısında dik durmayanlara...
Kaybetme korkusuna kapılmaması, zalimin karşısında susmaması gerekirken dilsiz şeytan olanlara!
Halbuki alemlere rahmet olan Allah Resulü (a.s.)“Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin; eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse, kalben karşı koysun. Bu da imanın en zayıf derecesidir.” buyurmamış mıydı?
Elimden bir şey gelmiyor ki yapayım, dilimden bir şey gelmiyor ki engel olayım. Bir mazeretim olsun diye kalemimi kullanıp, acizliğimi satırlara vurarak Rahman’a el açıyorum.
İnandığımız gibi yaşamazsak, yaşadığımız gibi inanacak, sonrada yapılan bunca zulümlere kör ve sağır olup dillerimizin lâl olacağının farkındayım.
İnandığımız gibi yaşamamamızın, içimizden gelen sesi duymamamızın verdiği sıkıntı ile bedenlerimizde hapis olan hastalıklı ruhlarımızın, dünyayı bize zindan etmekte olduğunu görüyorum.
Üç maymunu oynuyoruz. Bunalımdan da kurtulamıyoruz.
Kitaba ve kaleme dost olamadığımızdan dolayı bize biçilen hayata razı olmuşuz.
Hapishaneye dönmüş dünyanın içinde hür olduğumuzu sanıp, elimizdeki imkanları sadece kendimiz için kullanıyoruz. Ancak ateş bize dokunduğunda feryadı basıyor, komşudaki yangının bize sıçrayacağını hiç hesaba katmıyoruz.
Vicdanları öldürülmüş toplumun zavallı çocukları olarak, bu zavallılığı ve zilleti kaderimiz gibi sırtımıza yüklenmişiz.
Bu gidişata “Dur!” diyecek olan bizler, ne zaman Allah Resulü gibi ellerimizi kaldırıp yüce Yaratana sığınacak, O’na tevekkül edecek ve O’ndan yardım bekleyeceğiz?
Elbette sorumluluğunun farkında olan, imanının tadını almak isteyenlere daha fazla iş düşmektedir. Aksi taktirde Resulullah (a.s.)’ın şu dehşet hatırlatması ile karşı karşıya kalacağız.
“Canımı gücü ve kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, ya iyilikleri emreder ve kötülüklerden nehye dersiniz, ya da Allah kendi katından yakın zamanda üzerinize bir azap gönderir. Sonra Allah’a yalvarıp dua edersiniz ama duanız kabul edilmez.”
Cenab-ı Hak bu durumu Rum suresinde anlayanlar ve düşünenler için şöyle buyurmuştur;
“İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah dönüş yapsınlar diye işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor.”
Bu dünya kahır çekme yeri, cehennem değildir. Mutluluğun ve huzurun yolu bellidir. Sorumluluklarımızın farkında olmak, sınırlarımızı bilmek, başkalarının sınırlarını ihmal etmemek, görevlerimizi yerine getirmek ve haddimizi bilmektir. Zira haddini bilmeyen Rabbini de bilmek istemeyendir.
Hasılı kelam; İnandığımız gibi yaşamalı, emredildiğimiz gibi dosdoğru olmalıyız. Duymalı, görmeli, konuşmalıyız. Aksi takdirde her zaman kader mahkumu olarak bir kurtarıcının gelmesini bekleyenlerden olacağız. Hayat süren leşler olmaktan da kendimizi asla kurtaramayacağız.
Ves-selam