Siz de 'Musmutlu' musunuz?
Öyle
geliyor ki bütün meselemiz heyecanlarımızın istikrar ömürlü olması. Çünkü
istikrar kıymet bilmektir, vefadır, emektir. Heyecan bugün ise, istikrar
yarındır. Sanki ömrün diğer adı...
Bir heyecan
bir başka heyecan derken ömür geçe dursun eş, dost, arkadaştan bir halenin
ortasına fırlatılmış bir çakıl taşıyız. Sevgiler çok ama yetmiyor. Çakıl
taşları bir harala güreleye, bir cümbür cemaate, cumbur lop arkadaş, aile,
arkadaş, eş dost, iş arkadaşları veya sülâle etkinliklerine fırlatılıp
duruyorsa da yetmiyor. "Mutlu"lar belki fakat ama "
musmutlu" değil!
Huzur hele
hiçbir şekilde bahis mevzumuz değil. O daha ağır bir şey. Sonra bir ara
bakarız. Şimdi sırası değil.
Ve sevgiler
has bir zemine oturmuyor. Temelsizliğe ve baştan kırıklığa yaslanıyor.
Nasıl mı?
İnsanın
içinde bir tatlı şarkı mırıltısı saklıdır. Bir sevgi muhtaçlığını ifade eden,
sözsüz bir mırıltı... Ama nasıl! Kaynadığı kök/ gökle ilintili bir gizli
ağlayış. Büyük ayrılığın hiçbir kavuşmayı kavuşma yapmadığı bir şey. Biraz ağır
bir sızı... Bunu şahsen şöyle ifade edebiliyorum:
Bu ben’e
bir sen lazımdır.
Senler
içerisinde öyle bir sen olmalıdır ki başka her sen olmadığında o olmalı, o
kalmalıdır.
Başka
kimselerle olmadığı kadar samimi olduğu, derinleşebildiği ve o ölse de
kalan, geçmeyen biri olmalıdır!
Kendi
ben'inden daha yakın olan "Mutlak Sen"!
Başka her
sen ille olacak, olsun. Fakat gelip bu zeminin üstüne otursun, Koşsun oynasın
sonra dilediği gibi kalbimizde... Sevgilerimiz böyle bir zeminde ancak
hakikatini bulur, bulacaktır.
Allah’ı sevmeden başka her şey nasıl
sevilir? O hakiki bir sevgi olabilir mi?
En azından ben bilmiyorum.
Hem coşkulu
her sevgi kendi coşkusuna yenilir, yorulur. İstikrara sığınmak ister. İstikrar
ise öyle her yere kurmaz kendini, her yere yerleşmez. Hem aşk; sevginin eh
biraz kör hâlidir. Sevgi ise aşkın kor hâli... “Aşk bitmesin de hayatına sevgi
olarak devam etsin hem, bir şeyler yapalım. Acele edelim!” Desek, dillensek
dursak da çok dilli az halsiziz. Dilimiz, kalemimiz kopsun ki hallerimiz hal
değil.
“Hal”
‘sizlikten yere düşmüş bir çağdan geçiyoruz.
Ve
bırakınız erdeme olan üst bir sevgiyi temel alıp daima daha üst basamağımıza
birlikte zıplayacağımız hayat arkadaşı veya arkadaşlarımızı edinme hayalini; bu
konuda yalnızızdır çoğu zaman. Ya da hakiki eşlikler, dostluklar kuramamış
halde yaşıyoruzdur. Hayır; sandığınız gibi değil çok kalabalığız, hareketli
günler yaşamaktayız, etrafımız sarılı, çok etkinlikli etkisiz elemanlar
teslimatında gibi kendimizi, ömrümüzü, nefesimizi teslim edip durmadayız.
Sanırım
artık ilişkiler trendi; karşılıklı bol miktarlı zaafların kabulü ve hatta
karşılıklı yüceltilmesi temelli kurulması yönünde bir grafikte seyrediyor.
Çünkü erdemler aptal bir zaaftan daha çok cazibeli görünmüyor. Eskisi gibi
erdemlerin bir araya getirdiği yakınlıklar yerine zaafların kurduğu iş
birlikleri daha yaygın görünüyor. Belki de zaaflara karşı kurulan erdemli
görünme istibdadına karşı bir tepkiselliktir bu, bilinemiyor.
Olduğu gibi
görünmek iyiydi. Fakat olmaya devam etmek varken neden duralım? Olduğum budur
diyerek var oluşunu dondurmak, seyrini / hayat yürüyüşünü o toprağa çakmak,
oracığa çakılıp kalmak da neyin nesi?
Şimdi
herkesin herkesi zaaflarıyla kabul edip yücelttiği bir ortamda kim değişim,
gelişim yoluna düşecek, bilinemiyor. Herkes birbirine karşı üstünlük kurmaya bu
kadar alışmışken, kim kendisinin bir üstüne çıkmak isteyecek. Herkesin herkesi
olduğu gibi kabul edip yargılamaması işi bir noktaya kadar harika ve çok gerekliyken,
bu abartılıyor ve kimse kimsenin bir basamak daha kendinin üstüne çıkma
arzusuna destek atmamış oluyor. Böyle bir yükseliş, böyle bir kariyerden de pek
söz edilmiyor artık. Herkes ayak, en olmadı dizlerinin hizasında durmuşa
benziyor. "Ben buyum, beni olduğum gibi kabul et!" 'te gölleştik. Bu
koku oradan geliyor!
Belki bu
yüzden; asla huzura eremiyor iç ülkemiz. Arka sokaklarımıza zırlayarak
düşüyoruz her akşam. Geceleri iç çatışmalarımız artıyor vicdan dolaylarında.
Belki bu yüzden o erken cennetimizi; huzuru bulamamış oluyoruz. Sevgilerimiz
temelsiz. Sevgilerimiz fazla zaaflı ve bencil...
Belki bu
yüzden; "Mutlu" kelimesi yeterince mutlu etmiyor hiç kimseyi. Öyle
olmalı ki bir de "musmutlu" gibi bir kelimemsi geziyor dudaklarda.