Siz bizi tanımlayamazsınız
Bu bir ayrışma yazısı değil. Fakat ille ayrışmak, kutuplaşmak isteyenin de yanında “Hepimiz insanız, hepimiz kardeşiz” türküsünü “çığıracak” da değiliz.
Biz tanımlamaktan yana
değiliz. Tanımlamaya kalkışmak hadsizlik. Tanımak ve anlamaktan, anlaşmaktan
yanayız. Siz bizi tanımlama hadsizliğine düştükçe biz de sizi yakından tanımış
olduk. Birlikte yaşama kültürüne dair hem kişisel hem toplumsal çok çabalarımız
olmasına rağmen siz bizi böyle bir tablo değerlendirmesine maruz bıraktınız.
Alın, hayrını görün.
İnsana yakışan
birilerini tanımlamaya çalışmaktan çok tanıma çabası. Şahsen hem de işaret
parmağı ile gösterircesine ve ısrarla tanımlama çabası, tanımlayan hakkında
oldukça kötü fikirler veriyor.
Yani tanımlama cüreti
tanımlayanı fena halde ifşa ediyor.
Seçimler tanımlama/
hakimiyet kurma isteğini iyice açığa çıkardı. Hele de ikinci turla uzatmalarda
iken her şey iyice açığa çıktı. “Celladına aşık bir halk, cahil, karanlık,
yoksulluk sevici, gerici” bir halk olarak tanımlanır ve daha bilmem hangi
olumsuz sıfatlarla tanımlanırken bir güzel tanımış olduk ötekilerin nasıl
"insanlar" olduklarını… Ürkütücü profillerle durduk yerde, yakından
tanı-ş-mış olduk.
Aynı ülkede
yaşadığımız halde aynı ülkede yaşamadığımız netleşti. Aynı ülküde de...
Bu zorunlu, fiziksel
olarak aynı topraklarda olma aynılığına rağmen farklılığı yalnızca hayata
bakışımız ortaya koyuyor. Bakış açısı öyle sihirli bir gerçek ki; ışıyıp duran
aydınlığı kendi gözünde inatla karartıyor ve körlüğü kendi distopyasına
postalıyor. Açısız bir bakış, katı bir kindarlık sadece sahipleri için değil
bir ülke için de çok ürkütücü. Tuşuna yanlışlıkla basıldığında hep aynı ezber
ve tekrar cızırtıyı duyuyor, duyuyorsunuz. “Karanlık, cehalet, açlık,
yoksulluk, umutsuzluk ve saire…” Onların gözü ülkemizi böyle görüyor. Kasıtlı,
seçilmiş körlüğün cilvesi bu işte… Onlara göstermiyor kendisini umut, onlara
görünmüyor; iyilik, güzellik, aydınlık ve gelişime doğru yürüyüşü ülkemizin.
Perdeleri kapalı. Kurgusal bir distopya ülkeleri olmuş, orada, sabah akşam
küfrederek yaşıyorlar.
Bir başka kültürün
hakimiyetine, güdümüne, mandasına sivil-ce girdiklerini fark etmiyorlar. Açık-gizli
eziklikle kendi kültürünü beğenmiyor, kültürel değerlerini, müktesebatını bilmiyor,
bilmek istemiyor, bilmediğinden, cehaletinden dolayı yok sayma cüretini
gösteriyorlar. Entelektüelleri, dantelektüelleri, sözüm ona bilim insanı olanları,
sanatçıları en başta olmak üzere.
Bir de hırs ve
hınçlarıyla başa çıkamıyorlar. Yenilgiyi zafer sanma yanılgısındalar. Kendilerini
gülünç duruma düşürdüklerini bile fark edemiyorlar. Doğrusu bu ya farklı
düşüncenin daha sağlam ve muhkem olarak karşımızda durmasını, bizi ciddiye
alınası sorgulamalarla sorgulayarak daha dosdoğru olmamıza katkı sunmasını
isterdik. Fakat yok. Durumları üzücü boyutta. Söylesenize; hangi coğrafyada sol
düşünce bu kadar temsilsiz, temsilde yetersiz kaldı? Başarısızlığa, güçlü bir
muhalif olmamaya karşı duyulan bu hırs, bu hınç nedir? Kinleri onları yere
serdi. Düşüncelerini, ideallerini layık olan şekilde taşıyamadılar. Kendi
düşünce disiplinini, diline doladığı ideolojisini sıkı bir liderden ve ülkesinin
sağlamasını yapabilen bir muhalefetten bu kadar mahrum bırakmaya kimin hakkı
var? Doyumsuz yenilgilere rağmen nasıl bir ısrar, nasıl tersine bir diktatörlüktür
bu?
Birilerinin yerine
utanma ve birilerinin yerine mahcup olma yorgunuyuz vallahi.
Bahar bunların yüzünden Türkiye'yi es geçti. Hınçlı
demokrat dedeler ve yaşını almış ta başını alamamış laiklik elden gidiyor’cu
nenelerin söz verdiği hiçbir şey olmuyor.
Yaz geldi.
Türkiye yüzyılı, sırf kendi görüşü iktidar olmadığı
için Türkiye'yi distopya gören, distopya ilan edenlerin dışındaki herkese
hayırlı uğurlu olsun.
Dünyayı kurtarmayı
kendi karnını, kıt kafa ve bakış açısını, kaba, çok kaba konforunu kurtarmaya
indirgeyenlerle kendini kurtarmayı dünyayı kurtarmaktan müstakil olarak
düşünmeyen, buna tenezzül etmeyen şahsiyetler buluşmasına; kısaca: kaderin
cilve sosyolojisi diyoruz. Bu sosyolojinin içindeyiz. Bu anlamda kendisinden
vazgeçen, varlığını ülkesini ve dünyayı kurtarmaya adayan Cumhurbaşkanımız
Recep Tayyip Erdoğan’a selam olsun. Ne kadar yorulduğunu biliyor ve
yorgunluğunu alacak şekilde daha sorumlu davranışlar ve çalışmalar içinde
olacağımızı bildiriyoruz. Ve ayrıca kendi bilimsel, sanatsal, edebiyat, felsefe
ve sinema alanlarımızdaki özel, özgün gayretlerimizle sürecek, kuru alkıştan
öte-gerçekçi desteklerimizi bildiriyoruz.