Siyonizm'in yalanları ve İletişim Başkanlığı
Siyonist Terör Örgütü’nün en fazla kimlerden rahatsız olduğunu gördük bu süreçte.
Gazze’de insanlık tarihinin en korkunç suçlarına imza atan
Netahyahu, Evanjelistlerin elebaşı ile konuşurken, Türkiye Cumhuriyeti
Devleti’nin başındaki Recep Tayyip
Erdoğan’a ne kadar kızdığını ifade ediyor.
Elinden gelse bir kaşık suda boğacak, öyle bir havada
konuşuyor.
Malûm, Türkiye, İsrail’i tanıyan ilk “Halkı Müslüman” ülkeydi.
İsrail, özellikle ABD üzerindeki etkinliğini kullanarak uzun
yıllar boyunca Türkiye’nin yönetiminde çok etkili oldu.
Arzularına hizmet etmeyen iktidarları, yetiştirdiği
darbecileri kullanarak alaşağı etti.
Bir vakitler, bizim ülkede, ABD’nin, dolayısıyla İsrail’in istediğini
iktidara getirebileceği, istediğini ise iktidardan indirebileceği genel kabul
gören bir değerlendirmeydi.
İsrail Terör Örgütü’ne hayatı boyunca karşı çıkan,
tezgâhlarını bir bir ortaya seren Rahmetli Erbakan Hoca’nın iktidardan
indirilmesinin arka plânında Siyonizm’in olduğunu hemen herkes biliyordu.
Türkiye’nin İsrail’in kontrolündeki ABD’ye rağmen en ufak
bir adım atamayacağı, atmaya kalkanın da Rahmetli Erbakan’ın başında bulunduğu
Koalisyon’un “akıbetinden”
kurtulamayacağı yönündeki kanaat, muhafazakâr çevrelerde de sıkça dile
getiriliyordu.
Bu “öğretilmiş
çaresizlik” halinden kurtuluşumuza, Türkiye’nin ABD-İsrail ile “savaşmaya” mecbur kalması vesile oldu.
Evet, biz uzunca bir süredir ABD-İsrail ile savaşıyoruz!
Eş zamanlı olarak üzerimize salınan terör örgütleri, oradan
aldıkları talimatla hareket ediyor.
Sınır ötemizde başımıza örülmek istenen çoraplar oralarda
üretiliyor.
Gezi olaylarından bu yana ne yaşadıysak, 15 Temmuz menfur
darbe girişimi dâhil, ne yaşadıysak, oralarda imâl edildi.
Türkiye ne zaman ki, “beka”sının
çok yakın tehditlerle karşı karşıya olduğunu gördü, o zaman sınır ötesi
operasyonlar için düğmeye bastı.
Kantonların, daltonların birleştirilmesini kuvvet kullanarak
engelledi.
Bir gece ve sonra da her gece ansızın teröristlerin üzerine
gitti.
Dahildeki tehdidi büyük ölçüde etkisiz hale getirdi,
hariçteki tehdidiyse itebildiği kadar sınırlarının ötesine itti.
İçeride ve dışarıda büyük temizlik operasyonları
gerçekleştirdi.
Ne vakit ki siviliyle, askeriyle, emniyetiyle, istihbaratıyla,
medyasıyla “koordinasyon” halinde hareket etmeyi başardı, o vakit çok şey
değişti.
Bizim de dikkat çektiğimiz iktidar hataları, eksikleri, yanlışlıkları bir
yana…
Türkiye, Sayın Erdoğan liderliğinde zincirlerini kırmak için
adımlar attı, atmaya da devam ediyor.
Bu adımların her birinin nasıl da karalanmaya çalışıldığını
hep birlikte izledik bu süreçte.
Yerli savunma, yerli otomobil hamlelerinin niçin ve nasıl hedef alındığını hepimiz
biliyoruz…
Külliye’nin ne zaman, nasıl ve niçin yanlışlara
yönlendirilmek istendiğini de epeyce biliyoruz.
Biz bu süreç içinde, eksikliklere dikkat çekmekle birlikte
“istikametin” doğru olduğunu düşündüğümüzden, kişisel kırgınlıklarımızı bir
kenara bırakarak üzerimize düşeni yapmaya çalıştık.
Birçok vatan evlâdı da, eksiklikleri, hataları gördüğü
halde, “beka” meselesinden,
“istikamet” meselesinden dolayı, bu mücadeleye destek vermeye devam etti.
Bugün gelinen noktada, saflar iyice ayrışmış gibi görünüyor.
Terör örgütü İsrail’e şu veya bu kıvamda destek verenleri
hep birlikte izliyoruz.
Netanyahu denilen soykırımcı yaratığın Sayın Erdoğan’ı hedef
alması, ondan bahsederken gözlerinin öfkeyle dönmesi, çılgına dönmesi elbette
boşuna değil.
Ve Hakan Fidan tabii…
Bu zorlu süreçte, hem lisan-ı hal, hem de lisan-ı kal ile
Türkiye Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanı’na yakışır bir duruş sergiledi.
Bundan dolayı da, ABD-İsrail’in boy hedefi oldu.
ABD-İsrail’in uzantısı terör örgütlerinin, bugünlerde Hakan
Fidan’ı iyice hedefe yerleştirmeleri, hiç şüphesiz Soykırımcı İsrail’in
rahatsızlığını yansıtıyor.
El Cezire’deki konuşmasında, içeriğine girmeden dile
getirdiği “uygulamaya geçirilecek başka
yollar” meselesi, geçici ateşkesin yolunu açan bir mesaj olarak kayıtlara
geçti.
Unutmamak gerekir ki, biz enerji zengini olmasak da,
enerjinin transferi için vazgeçilmez konumdaki bir ülkeyiz.
“Başka yollar” arasında İsrail’i bu yoldan sıkıştırmak var
mıdır, yok mudur, bilemiyorum ama Türkiye’nin elinde, görünen kapasitesini çok
aşan imkânların bulunduğu ortada.
Bu imkânları kullanabilecek bir iradenin iktidarda olmasının
İsrail’i ne denli tedirgin ettiğini de, Siyonist
teröristlerin ve çeşitli kisvelerdeki yandaşlarının, Sayın Erdoğan’ı, Sayın Fidan’ı hedef alan
ifadelerinden anlayabiliyoruz.
Psikolojik üstünlüğü yitiren İsrail’in köşeye sıkışmasının
en önemli sebebi, elbette Gazze’nin şanlı direnişi…
İkinci sebebi ise, hiç şüphesiz Türkiye’nin kararlı duruşu.
VE İLETİŞİM
BAŞKANLIĞI
Başlıkta ifade ettik, bir de İletişim Başkanlığı var.
Bu süreçte çok büyük işler yaptı gerçekten.
Bunu tamamen “dışarıdan” gözlemleyen bir gazeteci olarak
yazıyorum.
Zira, ne Sayın Fahrettin
Altun ile ne de Sayın İdris Kardaş
ile bir kez olsun başbaşa oturup sohbet etmişliğim var.
Tamamen dışarıdan gözlem.
Bir vakitler, memleketimizdeki ve dünyanın her yerindeki
algılar, İsrail Terör Örgütü’nün, Siyonistlerin istedikleri gibi şekillenirdi.
Onların yalanları doğru bellenir, onların iyi dediklerini
iyi, kötü dediklerine kötü denirdi.
İnsanlığın beynini istedikleri gibi yıkar, istedikleri
kıvama getirirlerdi.
Geleneksel medyası hâlâ çok zayıf olan Türkiye, bu kıskaçtan
sosyal medyada etkinliğini her geçen gün arttıran gençlerin faaliyetleri
sayesinde bir ölçüde kurtuldu.
Bir vakitler, “basın
danışmanlığı” fonksiyonunu yarım yamalak icra eden Cumhurbaşkanlığı
İletişim Ekibi ise, İletişim Başkanlığı’nın devreye girmesiyle bambaşka
boyutlara geldi.
Bugün, İsrail tarihin en rezil soykırımına imza atarken,
algıları yönetmekte, yalanlara inandırmakta bu kadar başarısız olmuşsa…
Bunun, İletişim Başkanlığı ve Dezenformasyonla Mücadele
Merkezi’nin faaliyetlerinden başka bir sebebi yok.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof.Dr. Fahrettin Altun’un
hedefe yerleştirilen Türkler sıralamasında İlk üçte yer alması elbette anlamlı.
İletişim Başkanlığı’na bağlı Dezenformasyonla Mücadele
Merkezi, İdris Kardaş’ın başkanlığında (Allah şifa versin, bugünlerde ciddi
hastalıkla boğuşuyor) çok verimli çalışmalar yürüttü bu süreçte de…
İsrail terör örgütünün, onun güdümündeki “çok büyük medya
markalarının” yalanlarını, anında ve belgelerle, görsellerle çürüttü.
Yalanların anında çürütülmesi, diğer birçok yalanın da önünü
kesti haliyle.
Siyonizm, en iyi bildiği alanda, “algıları yönetme” alanında
kesin mağlubiyete uğradı.
Öyle olunca da, dünyanın dört bir yanındaki, özellikle de
batıdaki halkların tepkisi iyice yükseldi.
“Mağdur Siyonist”e
oynayan Siyonizm’in, insanlığın mutlaka kurtulması gereken bir büyük belâ, en
büyük belâ olduğu yönündeki kanaat iyice yaygınlaştı, pekişti…
İletişim Başkanlığı’nın İsrail terör örgütü ve yandaşlarını
böylesine rahatsız etmesi, İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un hedefe yerleştirilmesi elbette güzel bir durum.
Yapılanların ne kadar isabetli olduğunu gösteriyor ve bundan
sonra yapılması gerekene işaret ediyor.
İletişim Başkanlığı bir “Kamu Kurumu” nihayetinde…
Bizdeki sıkıntı, “beka
meselesine duyarlı” medya organlarının büyük bölümünün çok zayıf kalmasında…
Bir de…
İktidara, günün birinde “İsrail’e yakın birileri gelecek olsa”, “pozisyon
değiştirebilecek” kadar kıvrak
unsurlar görüyorum medyada.
Bilemiyorum;
Bunca çabanın boşa gitmesinden endişe etmem, belki de fazla
“pimpirikli” olmamdandır!
Belki de, şartlar aleyhe dönse de dik durabilecek
evsafta “hassas medya yapılanması” vardır memlekette.