Siyasi kalıplar
O kadar “politize” olduk ki… Herkes kendi siyasi kalıpları üzerinden, ahkâm kesiyor maalesef. Tamam, partizanlık yaparak belli çevrelerden nemalanan, desteklediği partiden faydalanamayıp tavır değiştiren ve çıkarları ölücüsünde tutum alanları bir yere kadar anlayabiliriz. Ama bilenin de bilmeyenin de hiç araştırmadan, her yapılana itiraz etmesini inanın anlamakta güçlük çekiyorum. Neticede konuyu farklı kaynaklardan incelemek, verileri muhakeme etmek ve en sonunda da aleyhimize bile olsa VİCDANLI DAVRANMAK varken, at gözlüğü takarak bir arpa boyu yol alabileceğimizi kimse iddia edemez.
Bunları neden mi zikrettim? Transfer döneminde Falcao ile yatıp Folcao ile kalktığımız gibi, şimdiler de Kanal İstanbul’la benzer bir haleti ruhaniye içerisindeyiz de ondan… Yanlış anlaşılmasın sakın! Tabi ki herkesin düşüncesi kıymetlidir. Destekleyenler kadar, itirazların dillendirilmesi de gayet normal. Bizim serzenişimiz akıllı, mantıklı, yapıcı yorumların yapılmasına yönelik sadece… Yoksa “Montrö’yü rafa kaldıracaklar, Karadeniz’den kuşatılacağız…” türü laflar edenlerin, ortaya “elle tutulur bir delil sunamaması” ancak yukardaki saiklerle izah edilebilir.
***
Bir “şehircilik” projesi;
Her şeyden evvel, Kanal İstanbul’un bir “şehircilik” projesi olduğunu, cebimize koyarak başlayalım o halde. Projenin çevre ve finansmanı ile ilgili kalemlerini sorarsanız, hiç değinmeme kanaatindeyim. Çünkü her birine ayrı pencere açmak gerekir ki, uzmanları tarafından zaten yeterince değerlendirilmekte… Fakat tartışmalar dönüp dolaşıp Montrö Anlaşmasına gelince, birkaç kelam etmek elzem gözüküyor. Keza “Ulusal Güvenlik” boyutunun başlı başına gündem oluşturması, birçok spekülasyonu da beraberinde getirdiği şüphesiz. İşte ” elle tutulur bir delil sunamıyorlar”, şeklinde belirttiğim meselenin özü de burası. Zira Montrö’nün delinerek, Amerika’nın bizi nasıl kuşatacağını hala kavramış değilim…
Hatırlarsanız bir önceki yazımda bahsetmiştim: Montrö; İstanbul ve Çanakkale Boğazlarından, geçiş rejimini düzenleyen bir anlaşmadır. ŞAYET HERHANGİ BİRİNE DÜMEN KIRDIĞINIZDA, MONTRÖ İŞLEMEYE BAŞLAR VE ŞARTLARINA UYMAK ZORUNDA KALIRSINIZ. Yani Çanakkale’den geçen bir gemi, ister İstanbul Boğazından ister Kanal’dan devam etsin, Montrö şartlarına bağlı olma yükümlüğündedir. Dolayısıyla Çanakkale Boğazından geçilmeden, ne İstanbul Boğazına ne de Kanal’a ulaşılamayacağı için, anlaşmanın çiğnenmesi de söz konusu olamaz. Elbette aynı şey, tam tersi Kanal’dan ilerleyen bir geminin, Çanakkale Boğazından geçmeden Ege’ye açılamayacağı, böylece de Montrö’nün işleyeceği hususu içinde geçerli.
***
Bilmemeleri manidar;
Birde devletimiz, sanki milli menfaatlerine aykırı bir duruş sergilemeyecekmiş gibi, taraf ülkelerin Montrö şartlarını değiştirileceği iddiası var gündemde… Kullandıkları tez ise; “Karadeniz’e kıyısı olmayan ülkelerin savaş gemilerinin, Karadeniz’de ancak 21 gün kalabildiği” hükmünün kaldırılacağı çerçevesinde biçimleniyor. Hadi Amerikan gemilerinin, bu 21 günlük süreyi bir “girdi-çıktı” yaparak, geçmişte nasıl çiğnediğini unuttuklarını varsayalım. Peki, sözleşmenin 29. Maddesinde “bir ya da birkaç hükmünün değiştirilmesi önerildiğinde; tarafların ancak OYBİRLİĞİYLE karar alabileceği, 14. ve 18. maddelere (gemilerin tonajları) ilişkin düzenlemeninse, TÜRKİYE'Yİ İÇİNE ALAN DÖRTTE ÜÇLÜK BİR ÇOĞUNLUK GEREKTİRDİĞİNİ” bilmemelerine ne dersiniz?
Hülasa; en çok itiraz etmesi gereken Rusya bile şuan konuşmazken, anlı şanlı şahsiyetlerin ekranlarda bu iddiaları ortaya atması olukça manidar. Üstelik Rusya Yeni Türkiye Araştırmaları Merkezi Başkanı Mavaşev’in; Kanal İstanbul’un Montrö’yü delebileceği iddiaları doğru değil” açıklaması da cabası… Neyse ki “PROJE BENİM BELEDİYE BAŞKANLIĞIMDAN BERİ VAR” diyen Sn. Erdoğan’a, “aslında Sn. Ecevit’in projesi” şeklinde cevap vererek, hangi noktada olduklarını gördük. Zira bunun, hadiseye hangi gözlüklerle baktıklarını, en net şekilde ispatladığı malumunuz… Son kertede yorumlayacak olan sizlersiz… Eğer yazdıklarımda yanılıyorsam, lütfen söyleyin…