Siyasetsiz cemaat-tarikat mümkün mü?
Ülkemizin kadim sorunlarının başında dini doktrinler etrafında örgütlenen sosyal yapılar gelmektedir. Değişik kişilerin ortaya koyduğu dini fikirlerin takipçiliğini yapan gruplar, tarikat veya cemaat adı altında bir araya gelmektedir. Tarikatlar ve cemaatler, tarihsel ve sosyolojik olgular olarak vardırlar. Cemaat ve tarikatların varlığını inkar etmek, gerçekçi değildir. Tarih boyunca var olan dini gruplar, cemaatler ve tarikatlar, bugün de vardırlar ve yarın da var olmaya devam edeceklerdir. Tarikatların ve cemaatlerin bizzat varlığı sorun değildir. Tarikatların ve cemaatlerin toplumsal güçlerini kullanarak siyaseti dizayn etme ve iktidar odağı olma şeklindeki yaklaşımları sorundur. Sosyolojik bir olgu olarak cemaat ve tarikatların varlığını anlamak için sistematik ciddi araştırmalara ihtiyaç vardır. Aynı zamanda siyaseti ve ticareti merkeze almış iktidar odağı olarak cemaat ve tarikatların varlığının sorgulanması ise demokrasinin ve sivil toplumun kökleşmesi ve gelişimi açısından büyük önem arz etmektedir.
Çok partili siyasal hayata geçişten sonra tarikatların ve cemaatlerin dini sosyal yapılar olmaktan ziyade siyasal ekonomik güç organizasyonları olarak geliştiğini görmekteyiz. Çok partili siyasal hayatın en büyük kazananlarının tarikatlar ve cemaatler olduğunu söyleyebiliriz. Yapılan her seçimden sonra tarikatlar ve cemaatler, sosyal, siyasal ve ekonomik açılardan büyümüşlerdir. Tarikatlar ve cemaatler, Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan Partisi, Refah Partisi ve AK Parti başta olmak üzere bütün sağ ve muhafazakâr siyasal partilerle oy verme karşılığında çok yönlü taleplerinin karşılanması şeklinde pazarlıklarda bulunmuşlardır. Siyasal partiler, tarikat ve cemaatlerin kitleler üzerindeki etkisini dikkate alarak bu yapıların taleplerini dikkate almışlardır.
Tarikatlar ve cemaatler, din adına ortaya çıkmalarına rağmen, aslında her birisi, din içinde ortaya çıkan alternatif din durumundadır. Alternatif din konumundaki tarikat ve cemaatlerin her birisinin kendilerine ait referans kaynakları, kurucu şahsiyetleri, ritüelleri, örgütlenme hiyerarşileri, sosyal ağları, doktrinleri, teolojileri ve mitolojileri bulunmaktadır. Tarikat ve cemaatler, birbirinden farklı evrenleri yansıtmaktadırlar. Her tarikat ve cemaatin, siyasetle kurduğu ilişki, bir diğerinin aynısı değildir. Her tarikat ve cemaat, siyasal partilerle ve liderlerle ihtiyaçlar ve şartlar çerçevesinde ilişkiler kurmakta ve destekte bulunmaktadır. Başka bir ifade ile tarikatlara ve cemaatlere göre siyasal partiler vardır veya yoktur. Tarikat ve cemaatlerin siyasetle ilişkilerini belirleyen ana dinamik, çıkarlardır. Tarikat ve cemaatleri katı ve kapalı yapılar olarak görmek, siyasetle ilişkilerini anlamada yeterli değildir. Tarikat ve cemaatlerin siyasetle ilişkilerini belirleyen ana özelliğin esneklik ve pragmatizm olduğunu söylemek mümkündür.
1950 yılından itibaren tarikatlar ve cemaatler, bütün siyasal partilerle ve aktörlerle yakın ilişkiler kurma konusunda çok başarılı olmuşlardır. Tarikatlar ve cemaatler, salt dini yapılar değildirler. Bütün tarikatları ve cemaatleri, değişik tonlara sahip siyasal yapılar olarak değerlendirebiliriz. Siyasal iktidarlardan istediklerini alma konusunda çok başarılı olan tarikat ve cemaatlerin, demokratik sivil toplumun sahici unsurları haline gelme konusunda ise başarısız olduklarını görüyoruz. Toplumsal hayatın farklı alanlarına katkı sunmak yerine tarikat ve cemaatlerin devlet ve toplum içinde güç merkezi olmak için birbiriyle yarıştıkları olgusunu toplum görmektedir. Çevre sorunları alanında sahici anlamda faaliyet gösteren, kadına karşı şiddetle mücadele eden sivil toplum örgütü niteliğinde çalışan bir tarikat veya cemaat bulunmamaktadır. Tarikat ve cemaatlerin, kapalı kapıların arkasında siyasal partilere ve aktörlere müdahale etmesi, devlette kadrolaşmaları, demokratik siyasal hayatın normalleşmesi ve sivilleşmesinin önünde engel oluşturmaktadır.
Tarikatlar ve cemaatler, iki alanda faaliyetlerini gizlice yürütmektedirler. Gizlilik, tarikat ve cemaatlerin dini, siyasal ve ekonomik faaliyetlerinin ana özelliğini oluşturmaktadır. Kendisini gizlemesini bilenin siyasal, dinsel, toplumsal ve ekonomik alanlarda iktidar olacağını tarikatlar ve cemaatler çok iyi bilmektedirler. Görünen yüzlerinin gerisindeki gizli ilişkileri ve faaliyetleri sayesinde cemaat ve tarikatlar, alternatif güç odakları olarak varlıklarını sürdürmektedirler. Alternatif güç merkezleri olarak varlıklarını sürdürdükçe, tarikat ve cemaatlerin demokratik sivil toplumun unsurları haline gelmeleri mümkün değildir. Tarikat ve cemaatlerin, siyasete ve devlete yaslanmadan, devlete sızmaya ve kadrolaşmaya çalışmadan siyaset yerine kendi sosyolojilerine dayanan sivil demokratik ve şeffaf yapılara dönüşmeleri acil bir gerekliliktir. Giden bir FETÖ’nün yerine bin FETÖ gelmemesinin yolu, cemaatlerin ve tarikatların siyasetten ve devletten arınmalarından geçmektedir.