Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
13 Ekim 2024

Siyasetin kıskacında çözüm süreci

Türkiye’nin siyaset sahnesi son günlerde Cumhur İttifakı’nın Kürt meselesi etrafındaki manevralarıyla meşgul. Devlet Bahçeli’nin Meclis açılışında sergilediği sıcak tavırlar, bazı çevrelerde “Yeni bir çözüm süreci mi başlıyor?” sorusunu akıllara getirdi. Ancak bu durum, sahici bir barış arayışından çok, dar siyasi hesapların ve ittifak içi çekişmelerin bir sonucu olarak görülmeli.

Bahçeli’nin “jestleri” Çözüm Süreci mi Yoksa İttifakı Kurtarma Çabası mı?

Bahçeli, bugüne kadar Kürt sorunu ve çözüm süreci konularında oldukça katı bir tavır sergilemiş bir siyasetçi. Ancak son günlerde HDP’den ayrılarak kurulan Demokrasi ve Eşitlik Partisi’ne (DEM) yönelik sıcak tavırları, gözlerden kaçmadı. Bu tavır değişikliğinin ardında ne var? Barış ve çözüm arayışı mı yoksa Cumhur İttifakı’nın geleceğini güvence altına almak için atılan bir adım mı?

Türkiye’de çözüm süreci, ülkenin hem iç siyasetinde hem de toplumsal yapısında derin izler bırakmış bir olgu olarak, zaman zaman yeniden gündeme geliyor. Geçmişte PKK ile yürütülen müzakere süreci, barış ve çözüm arayışlarının toplumsal bir karşılık bulabileceğine dair umutlar yeşertmişti. Ancak 2015’te sürecin sona ermesiyle birlikte, bu umutlar yerini bir kez daha çatışma ve güvenlik politikalarına bıraktı. Peki, bugünkü siyasi ortamda yeni bir çözüm süreci başlar mı? Yoksa bu konu, sadece iktidarın dar siyasi hesaplarının bir parçası olarak mı tartışılıyor?

2013-2015 yılları arasında yürütülen çözüm süreci, PKK’nın silah bırakması ve Kürt kimliğinin tanınması gibi taleplerin müzakere edilmesiyle önemli bir ivme kazanmıştı. Ancak 2015’te yaşanan Suruç ve Ceylanpınar saldırıları ile çözüm süreci rafa kaldırıldı ve Türkiye, bir kez daha güvenlik odaklı bir politika izlemeye başladı. Bugün gelinen noktada ise çözüm sürecinin yeniden başlaması, iktidarın Kürt meselesine dair politikalarını nasıl şekillendireceği sorusuyla doğrudan bağlantılı.

Bu güvenlik odaklı politika, AK Partinin Güneydoğu ve Doğu Anadolu’daki tabanını erozyona uğrattı. 2015’e kadar bölgede belirli bir desteği olan AK Parti bu tarihten sonra bölgedeki gücünü kaybetti ve yerini HDP’ye bıraktı. Dolayısıyla, AK Partinin bölgedeki seçmen kaybını telafi etmek için siyasal politika odaklı yaklaşımını değiştirmeden Kürt meselesine dair bir çözüm arayışı içine girmesi oldukça güç. Aksi takdirde, bu politika değişikliği MHP ile olan ittifakını zedeleyebilir.

Cumhur İttifakı’nın Kürt meselesine yaklaşımı, daha çok milliyetçi söylemler ve güvenlik politikaları üzerinden şekilleniyor. MHP, çözüm sürecine her zaman karşı çıkan bir parti oldu ve bugün de bu tutumunu sürdürmekte. Bahçeli’nin, Meclis açılışında sergilediği jestlerin çözüm süreci gibi kapsamlı bir projeyi desteklediğini söylemekse hayalcilik olur. Zira Bahçeli, HDP ve DEM gibi partilere yönelik “Türkiye partisi olun” çağrısında bulunsa da, bu çağrı daha çok sembolik bir nitelik taşıyor ve sahici bir açılım içermiyor.

Bugünkü siyasi ortamda, Kürt meselesi ve çözüm süreci konusundaki tartışmalar, daha çok siyasi dengeleri koruma ve seçim hesapları çerçevesinde ele alınıyor. AK Parti Kürt seçmenin desteğini yeniden kazanmak istese de, MHP’nin varlığı ve güvenlik politikalarına sıkı sıkıya bağlılığı bu olasılığı büyük ölçüde sınırlandırıyor. Türkiye’nin Kürt meselesine dair kapsamlı bir çözüm sürecine girmesi için öncelikle ittifakın yapısal dinamiklerinin değişmesi, güvenlik politikalarının yumuşatılması ve Kürt meselesinin bir siyasi pazarlık unsuru olarak kullanılmaktan vazgeçilmesi gerekiyor.

Ancak, mevcut durumda AK Partinin bu yönde bir adım atması mümkün görünmüyor. Cumhur İttifakı’nın temel taşlarından biri olan MHP’nin tavrı, bu sürecin önündeki en büyük engel olarak duruyor. Dolayısıyla, yakın vadede yeni bir çözüm süreci beklentisi, daha çok siyasi bir fantezi olarak kalacak gibi görünüyor. Türkiye’nin bu konuda somut adımlar atması, ancak ittifak dengelerinin değişmesi ve Kürt meselesine dair daha kapsayıcı bir bakış açısının geliştirilmesiyle mümkün olabilir.

Bu nedenle, Türkiye’de yeniden bir çözüm süreci başlaması kısa vadede pek olası görünmüyor. Ancak, siyasette her zaman dengelerin hızla değişebileceği ve sürpriz gelişmelerin yaşanabileceği unutulmamalı. Yine de mevcut tablo, çözüm sürecine dair umutları oldukça zayıflatıyor.

Pekâlâ çözüme ve barışa dair bir ümit yok mu? Yazının başından bu yana açık veya örtük bir şekilde ümitsizlik vurgusu hâkim. Bu ümitsizliğin öznel bir kanaat veya kişisel bir karamsarlık olmadığını ifade edebilirim. Hatta bu yazının okurları bile mevcut siyasal dengelere ve siyasetçilerin eylemsizliklerine bakınca ileriye dönük bir ümitsizliğe kapılıyordur. Toplumsallaşmış ve oldukça kavi bir karamsarlıktan bahsediyorum aslında. Bu karamsarlığın sebebi Cumhur İttifakının yapısı mı? Yani sırf MHP ve Ak Parti ittifakından ötürü mü bu denli ümitsiz herkes?

Eğer herkes bu kadar ümitsiz ise, Ak Parti ve Bahçeli bu adımı niye attı?

Bu soruların cevabını gelecek yazıya bırakalım.