Siyasetin geleceği ve çözümsüzlük
Cuma günkü yazımızın başlığını okuyanlar bilir “Toplumsal birlik-beraberlik ve siyasetin rolü” adını taşıyordu. Bu yazımızda ülke olarak birlik ve beraberliğin; Türkiye üzerinde plânlanan yeni sosyal patlama senaryolarını boşa çıkarmak için ne kadar önemli olduğuna işaret etmeye çalışmıştık.
ABD’ninTürkiye’de Irak gibi, Hong Kong gibi, İspanya gibi, Lübnan gibi, İran gibi, Fransa gibi, toplumsal kargaşa odaklı senaryoları koyma hazırlığından bahsetmiştik. Burada asli görevin iktidarı ve muhalefeti ile siyasilere düştüğüne işaret etmiştik.
Yazıyı “Bu durum aynı zamanda mevcut siyasi yapılara karşı toplumsal bakışta meydana gelen tıkanan ümitlerinin açılmasına yardımcı olacaktır.” cümlesi ile bitirmiştik.
Şu unutulmasın biz uyarılarımızı yüzde 100 gerçekleşecek diye yapmıyoruz. Tam tersine yüzde bir bile ihtimal olsa Türkiye’nin üzerine plânlanan oyunların bertaraf edilmesi için yapıyoruz.
Toplumsal beraberlik
Toplumsal birlik ve beraberliğin sağlamlaştırılması çağrımız basit bir çağrı değildir. Bu birlik ve beraberliğin sağlanmasında siyasilere, görevlerin yerine getirilmesi konusunda düşen rol sıradan değildir. Bu sadece bu garibin düşüncesi de değildir. Uyarılar fantezi olsun diye de kaleme alınmamaktadır.
Türkiye’nin, hangi açıdan olursa olsun bugünlerde bir tökezlediğinde aslanın veya kurdun veya çakalların ortasında tökezlediği gibi parçalanma tehlikesinden bahsediyoruz. 200 yıldır bu millet üzerinde 1453 İstanbul’un Fethi ve 1071 Malazgirt Zaferinin öcünün alınmasının fırsatları kollanmaktadır. Bu uğurda bir İmparatorluk parçalandı. Şimdi de Anadolu’ya sıkışıp kalmış bir Türkiye’nin bitirilmesi masadadır. Unutulmasın sofrada halen parçalanmamışsak bu bizim kurnazlığımızdan çok, yeme derdinde olanların arasındaki pay kavgasındandır. Böyle bir ortamda o masada yem olmaktan kurtulup pay kavgasında olanları yem durumuna düşürmek varken bu fırsatı kaçırmamak gerek.
Geleceğin plânlaması
Unutulmasın siyaset geleceğin plânlanmasına talip olmaktır. Geleceğin plânlamasına talip olmak ise milletin sorunlarına milletin beklentilerine çözüm üretmekten geçer. Gelinen noktada siyaset kurumu, geleceğin plânlanması dahilinde milletin sorunlarına ve beklentilerine çözüm üretmekten uzaklaşmaktadır. Siyaset kurumu bu temel görevinden uzaklaştıkça halkın umudu, beklentisi azalmaktadır.
Halk öncelikle sorunlarının ve beklentilerinin çözümünü iktidar partisinden ve ana muhalefet partilerinden bekler. Sonra yeni oluşumlara yönelir. Bugün halkın; ne etkin olan siyaset kurumundan yani iktidardan ve muhalefetten ne de yeni siyasi oluşumlardan bir umudu vardır. O nedenle siyasetin kısır döngüden ibaret kavgacı üslubundan haz etmediği ortadadır.
Ciddiyetsiz bir iddia
Son 3-5 gündür Türkiye gündemi, Rahmi Turan’ın ortaya attığı bence hiçbir ciddiyeti olmayan iddiasını tartışıyor. Doğru olsa ne olur, olmasa ne olur? Hiçbir kıymeti harbiyesi olmayan bu iddia için Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘sazanlığı’, Erdoğan’ın Başkanlığını ortaya koyması, iddiada adı geçen Muharrem İnce’nin Taksim’de kendini yakma ve harakiri ‘sözü’ her şeyden önce vatandaşın böyle bir boş gündemle meşgul edilmesi sizce de çok garip değil mi?
Bu iddiayı ortaya atan Rahmi Turan ne hikmetse elde ettiği rantın keyfini tedavi maksadı ile gittiği Londra’da sürüyor.
Oysa millet siyaset kurumundan ABD’nin Türkiye’ye kurmakta olduğu toplumsal barışa yönelik tuzakları bozmasını, toplumsal birlik ve beraberliği daha da sağlamlaştırması için çaba harcamasını bekliyor.
Hiç kimse gelecek seçimlerde halkın siyaset kurumuna vereceği dersin nereden kaynaklandığını sormasın. Tıkanmış, çözüm üretmekten uzaklaşan siyasi yapılar başarısız olmaya mahkûmdur. Siyasetin geleceği milletin sorun ve beklentilerine çözüm çalışmalarına bağlıdır. Yoksa kısır ve boş tartışmalara değil.
Kalın sağlıcakla…