Siyasetçinin güzel ahlak görevi
İnsanlar
çoğunlukla farkında değiller. İnsan ve toplum bir ve beraber, aynı zaman ve
mekânda iyi huylu, güzel sözlü, doğru yolda, adalet üzere olamadan yaşanabilir bir ülke kuramazlar.
Ahlaklı insan olunmadıkça insanlık elbisesi giymiş toplum, ahlaklı ve insanlık
elbisesi giymiş toplum olunmadıkça ülkemiz ve dünya, huzur düzenine sahip
olamaz. Ülke ve dünya topyekûn yaşanabilir
bir yer yapılamaz.
Ülke ve
dünyayı yaşanabilir yer kılmak demek edep ve insanlığın yaşanması ve kurulu
düzenlerin her birine edep ve insanlığın hâkim olması demektir. Oturduğumuz
evler, yaşadığımız sokaklar, mahalleler, ülke ve dünya seyirci kalınarak
köpüklü kahve içilecek bir yer değildir. İyi olana da kötü olana da seyirci
kalınamaz. Güzel, doğru ve adil olan her eylem, her sözü seyirci kalarak değil
tebrik, takdir, destek ile yaşatır çirkin, yanlış ve zulüm barındıranları ise
asla seyirci kalmadan zem, tahkir, nehiy ile söndürebiliriz.
Bunu
yapmak, tercih yaparak taraf seçmekle safları belirlemekle olur. Ya iyilerden
ya da kötülerden taraf olacaksınız demektir. Ülke ve dünya, yangın yerine
dönmesin diye ya kendi nefsini yakmış bir insan ve topluluk olacaksınız ya da
yangını söndürecek başka bir insan ve topluluk bekleyeceksiniz demektir. Böyle
bir insan ve topluluk beklemek ise insan ve toplumun kendilerine
yapabilecekleri en büyük zulüm demektir.
Bu
tercihlerin ilkinde büyük bir kârla, ikincisinde ise büyük bir zararla yaşam
sürülür. Bu kâr ve zarar durumu hem maddi hem manevi unsurlar barındırır. Hayat
da kurtarabilir, hayat da söndürebilir. Nefslerin kör, sağır, dilsiz arzularını
ihya da edebilir, imha da edebilir.
Nefs
taşımak insana ait özelliklerden biridir. Bir insanda nefs varsa o insan, hata
yapabilir. Toplumların da nefsi olduğuna göre toplumlar da hata yapabilir. Bu
hatalar tekrarlı ve sistemli bir şekilde ülke ve dünyanın topyekûn yaşana
bilirliğini bozucu ve yıkıcı değilse hoş görülebilir, düzelmesi beklenebilir.
Ancak bozucu ve yıkıcı olan hatalara sessiz kalınması, beklenmesi, dur
denmemesi ve ceza verilmemesi yine insanlık için çok büyük bir zulümdür.
Bozucu ve yıkıcı olan bir kötülük ve
çirkinliğe sessiz kalmaması, dur demesi gereken birinci derecedeki yer siyaset
makamıdır. Siyasetçinin asli görevi, güzel ahlakı yaşatmaktır. Siyasetçiler gerek
ülkeye şekil verme bakımından gerekse kanun koyucu olmaları bakımından
öncelikle kötü ve çirkin işler yapılmasın, söylenmesin diye önlem almak, yasa
oluşturmak zorundadırlar. Kurumları yöneten memurları bu kanun ve yasaları
işletmekle mükellef tutmalı ve takip etmelidirler. Bu durumdan iktidar ve
muhalefetteki tüm siyasetçiler sorumludur.
Muhalefette
siyaset yapıyorum, sorumluluk iktidardadır diyerek bu mesuliyet üzerlerinden
asla kalkmış olmaz. Her siyasetçi; insan, toplum ve ülkenin edebine, ahlakına
ve insanlığına katkı yapmak zorundadır.
Kendini gericilik boyunduruğundan kurtaramayan pek çok siyasetçi, fıtrata
aykırı olmayı hayat biçimi kabul eden tavırlara, yıkıcı ve bozucu kötülük ve
çirkinliğe müsamaha göstermeyi özgürlük iddiasıyla savunup toplum ve ülkenin
edep ve ahlakını üç aşama, beş aşama ileri götüremez… Kötü ve çirkin işlere
sessiz kalamaz… İnsanlığı yok edemez…
Kötü ve
çirkin işlere dur denilmiyorsa sessiz kalınıyorsa edebiniz, insanlığınız hatta
ve hatta İslamlığınız büyük bir tehlikede demektir. İnsanlık yok olmasın isteniyorsa edep ve ahlak var
olsun deniliyorsa siyasetçiler, iyilerden olmak zorundadır. Siyasetçiler,
iyilerden olsun isteniyorsa insan ve toplum kötü ve çirkinliğe sessiz
kalmayarak her daim iyilerden olmak zorundadır. Çünkü insan ve toplum nasılsa
siyasetçi de öyledir, ülke de öyledir, dünya da öyledir. İnsan ve toplumun kötü
ve çirkin işlere galip gelebilmesi ne olunursa olsun kendilerinin iyilerden
olmasıyla başlar.