Dolar (USD)
32.56
Euro (EUR)
34.84
Gram Altın
2433.95
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

26 Ağustos 2021

Siyasetçilerin politika üretme ahlakı

Tüm insanlar ülkeyi; devletiyle, milletiyle daha güçlü, daha müreffeh bir konuma taşımak ve ülkesini iç ve dış siyasette güçlü yapmak istiyor. Bunun yollarından biri; siyasi ahlak ve politika oluşturma ahlakının (nefs terbiyesinin eseri ahlaktır) tam ve doğru olarak kullanılmasıdır.

İnsanlar daha güçlü daha müreffeh bir ülke için siyasete giriyor, seçmen ya da seçilen olup siyaset yapıyorlar. Anlaştıkları çok ortak nokta, anlaşamadıkları ise daha az noktalar var.

Yol, köprü, alt yapı-üst yapı gibi maddi fiziki işlerde hemencecik anlaşıyorlar. Ancak zihniyet, birlik, ahlak, dış meseleler, dost-düşman ülke-örgüt ayrımı, din-diyanet gibi işlerde anlaşamıyorlar. Oysa en çok da bu konularda ortak akıl ve ahlak olmalı.

Ülkeyi yönetmeye talip siyasetçilerin her konuda politika oluşturmaları doğal bir hak ve oluşturdukları bu politikaların da mutlaka ahlaklı olması gerekli. Eğer iktidar olurlarsa ülkeyi yönetirken dünyayı (oranlar, ülkelere göre yüzdelik olarak değişiyor) da yönetmiş oluyorlar. Dolayısıyla ister iktidar olsun ister muhalefet olsun siyasetçilerin ürettiği politikanın aklı ve ahlakı kendi ülke ve insanlarını etkilediği gibi dünya ülke ve insanlarını da etkileyecektir.

Bir siyasetçi, politika üretirken kendi ülkesinin gücünü, kendi insanının her türlü özelliğini, kendi insanının potansiyelini bilmiyorsa değerlendirme ve politikaları ile zaten büyük sıkıntılar oluşturacak, büyük yaralar açacak demektir. Bunları tanımadan, bilmeden politika üretirse zaten o siyasetçiden çok şey beklemek safdillik olur.

İnsan ne yer, ne içer, hangi okulu okuyup nerede, hangi işi yapacak, hangi yetenekleri ve bilgisi ile ne kadar potansiyelini kullanacak, ahlaki durumu ile mazlum mu zalim mi olacak, hangi dine inanır ve dini hürriyetini kullanabilecek mi, vesaire,.. konularda üretilen politikalar nasıl olacak? Siyasetçiler bu politikalar için ortak aklı ve ahlakı önceleyecek mi?

Şehirleşmenin artması, çağın yazılım ve akıllı olması, ülke ve dünya siyasetinin çok hızlı olması, dünün insanlarının yaşam tarzı ile bugünkülerin uymaması/farklılaşması ister istemez çok düşünülüp tartışılmış işlerin yapılmasını gerektirmekte. Dünyanın bu çağda nerede ise tek bir şehir halinde homojenleşmesi, hayatın her alanı ile birbirini çok çabuk etkilemesi, ister istemez buna göre politikalar, tedbirler almayı gerektiriyor.

Savaşlar, geç gelen barış, milyarlarca insanın su ve gıdaya muhtaçlığı, uluslararası göç, ekonomi, adil olmayan bölüşüm gibi uluslararası meseleler, ülkeniz ne kadar uzakta olursa olsun eninde sonunda gelip sizin ülkenizi bulacak ve maddi manevi etkileyecek. Bu gibi konular bırakın bir tek ülkenin, onlarca ülkenin bir araya gelse çözebileceği işler değil. Kaldı ki bu durumların en baş sebebi olan dünya ülkelerinin adalet ve paylaşım zihniyeti dönüşümü de en önemli mesele.

Şehirleşme, övünerek bahsettiğimiz ortak ahlakımızı, gururla anlattığımız insani kıymetlerimizi maalesef kaybettirdi. Teknoloji ve yazılım dünyası da aklı, ortak aklı ve bu aklı kullanmayı kaybettirdi. Allah’ın razı olduğu bir kalıptaki ahlak ve kültürde üretilen bilgi yerine ideolojik inanç ve ideolojik bilgiler de ortak ahlak, kültür ve bilgileri kaybettirdi.

İnsanlar ve ülke, bugüne kadar birçok kayıp yaşamışken dini, ilmi, iktisadi ve idari/siyasi alanlarda menfi manada geriye gidişler varken nasıl olacak da siyasetçiler, bu alanlarda politika oluştururken ortak ahlak bakışı oluşturacaklar?

Ve bizim görüşümüze göre ahlakın görünen yüzü; kim olursa olsun ahlak sahibine güvenilmesi, politika üretiminde o siyasinin elinden ve dilinden emin olunmasıdır. Bu güven duygusunu siyasiler niçin başaramıyorlar?