Siyasetçilerin politika üretme ahlakı
Tüm insanlar ülkeyi; devletiyle,
milletiyle daha güçlü, daha müreffeh bir konuma taşımak ve ülkesini iç ve dış
siyasette güçlü yapmak istiyor. Bunun yollarından biri; siyasi ahlak ve
politika oluşturma ahlakının (nefs terbiyesinin eseri ahlaktır) tam ve doğru
olarak kullanılmasıdır.
İnsanlar daha güçlü daha
müreffeh bir ülke için siyasete giriyor, seçmen ya da seçilen olup siyaset
yapıyorlar. Anlaştıkları çok ortak nokta, anlaşamadıkları ise daha az noktalar
var.
Yol, köprü, alt yapı-üst yapı
gibi maddi fiziki işlerde hemencecik anlaşıyorlar. Ancak zihniyet, birlik,
ahlak, dış meseleler, dost-düşman ülke-örgüt ayrımı, din-diyanet gibi işlerde
anlaşamıyorlar. Oysa en çok da bu konularda ortak akıl ve ahlak olmalı.
Ülkeyi yönetmeye
talip siyasetçilerin her konuda politika oluşturmaları doğal bir hak ve
oluşturdukları bu politikaların da mutlaka ahlaklı olması gerekli. Eğer iktidar
olurlarsa ülkeyi yönetirken dünyayı (oranlar, ülkelere göre yüzdelik olarak
değişiyor) da yönetmiş oluyorlar. Dolayısıyla ister iktidar olsun ister
muhalefet olsun siyasetçilerin ürettiği politikanın aklı ve ahlakı kendi ülke
ve insanlarını etkilediği gibi dünya ülke ve insanlarını da etkileyecektir.
Bir siyasetçi, politika üretirken kendi ülkesinin gücünü,
kendi insanının her türlü özelliğini, kendi insanının potansiyelini bilmiyorsa
değerlendirme ve politikaları ile zaten büyük sıkıntılar oluşturacak, büyük
yaralar açacak demektir. Bunları tanımadan, bilmeden politika üretirse zaten o
siyasetçiden çok şey beklemek safdillik olur.
İnsan ne yer, ne
içer, hangi okulu okuyup nerede, hangi işi yapacak, hangi yetenekleri ve
bilgisi ile ne kadar potansiyelini kullanacak, ahlaki durumu ile mazlum mu
zalim mi olacak, hangi dine inanır ve dini hürriyetini kullanabilecek mi,
vesaire,.. konularda üretilen politikalar nasıl olacak? Siyasetçiler bu
politikalar için ortak aklı ve ahlakı önceleyecek mi?
Şehirleşmenin artması, çağın
yazılım ve akıllı olması, ülke ve dünya siyasetinin çok hızlı olması, dünün insanlarının
yaşam tarzı ile bugünkülerin uymaması/farklılaşması ister istemez çok düşünülüp
tartışılmış işlerin yapılmasını gerektirmekte. Dünyanın bu çağda nerede ise tek bir
şehir halinde homojenleşmesi, hayatın her alanı ile birbirini çok çabuk etkilemesi,
ister istemez buna göre politikalar, tedbirler almayı gerektiriyor.
Savaşlar,
geç gelen barış, milyarlarca insanın su ve gıdaya muhtaçlığı, uluslararası göç,
ekonomi, adil olmayan bölüşüm gibi uluslararası meseleler, ülkeniz ne kadar
uzakta olursa olsun eninde sonunda gelip sizin ülkenizi bulacak ve maddi manevi
etkileyecek. Bu gibi konular bırakın bir tek ülkenin, onlarca ülkenin bir araya
gelse çözebileceği işler değil. Kaldı ki bu durumların en baş sebebi olan dünya
ülkelerinin adalet ve paylaşım zihniyeti dönüşümü de en önemli mesele.
Şehirleşme, övünerek
bahsettiğimiz ortak ahlakımızı, gururla anlattığımız insani kıymetlerimizi
maalesef kaybettirdi. Teknoloji ve yazılım dünyası da aklı, ortak aklı ve bu
aklı kullanmayı kaybettirdi. Allah’ın razı olduğu bir kalıptaki ahlak ve
kültürde üretilen bilgi yerine ideolojik inanç ve ideolojik bilgiler de ortak
ahlak, kültür ve bilgileri kaybettirdi.
İnsanlar ve ülke, bugüne
kadar birçok kayıp yaşamışken dini, ilmi, iktisadi ve idari/siyasi alanlarda menfi
manada geriye gidişler varken nasıl olacak da siyasetçiler, bu alanlarda
politika oluştururken ortak ahlak bakışı oluşturacaklar?
Ve bizim görüşümüze göre ahlakın görünen yüzü; kim
olursa olsun ahlak sahibine güvenilmesi, politika üretiminde o siyasinin elinden ve dilinden emin olunmasıdır.
Bu güven duygusunu siyasiler niçin başaramıyorlar?