Siyasetçiler, Birliği nasıl anlarlar? (2)
Coğrafyamız kaderimizse ya da kaderimiz coğrafyamızsa ya da daha değişik bir bakış açısıyla tüm dünya coğrafyası kaderimizse ne yapılmalı, nasıl bir yol izlenmeli? Tarih tekrar ediyor ve karşımızdaki her devlet veya takipçisi genetik kodlarından hiç vazgeçmiyor, aklını kullanmıyor, inadından vazgeçmiyorsa ülkemiz ne yapmalı? Köşesinde mi beklemeli, kahvesini mi yudumlamalı?
Birlik denilince siyasetçiler “Birliği” nasıl
anlarlar? Kabaca, siyasetçileri üçe ayırarak bir değerlendirme yapalım.
1. Tür Siyasetçiler:
Dünyayı, ülkelerini, insanlarını bir ya da birkaç yönüyle
görürler ve anlarlar. Bütün değerlendirmelerini ister olumlu olsun ister
olumsuz olsun, buna göre yaparlar.
Örneğin; çok güçlü bir ordumuz var, Yunandan, Bulgardan,
bilmem neden korkmamıza hiç gerek yok, topu gelse ezer geçeriz derler.
Büyük bir siyasi liderimiz var. Onunla dünyayı bile fethederiz.
O, bizim ekonomimizi de uçurur, insanımızı da uçurur, filanı da uçurur derler.
Böyle giderse; 10 senede, 100 senelik yol alırız derler.
Ekonomide artık stratejik ortaklıklarımız var. Stratejik
demek; çok yönlü, çok derin, geleceği çok uzun, ilişkileri çok yoğun derler.
Artık, Arap ülkeleriyle, Rusya’yla bir dünya zengini oluruz derler.
İnsanımız çok cesur, tarih boyunca hiçbir düşman ülkemizde
kalamamış, şimdi mi kalacak derler.
Bizim değerlendirmemize göre bunlar “Siyaset Soytarıları”dırlar. Memlekete, zararlarından başka hiçbir
faydaları dokunmaz. Siyasetle daha doğrusu “İlmi Siyaset” ile doğrudan
ilgilenmeyen halk için en kuvvetli zehir; bunların düşünceleri, konuşmaları ve
eylemleridir.
Allah, bu türden siyasetçileri, düşmanımızın bile başına
vermesin diye dua etmeliyiz.
2. Tür Siyasetçiler:
Tarihi okumayı iyi bilirler. Tarihin toplumlar ve ülkeler
için en büyük ibret kaynağı olduğunu çok iyi bilirler. Dünyayı, ülkelerini,
insanlarını pek çok yönüyle görüp değerlendirirler.
Çok güçlü bir ordusu olduğunu bilirler ama aynı zamanda
dünyada kurulan siyasi dengelerin sonucunda neredeyse bütün dünyanın kendisine
saldırabileceğini de bilirler. Örneğin; İstiklal Savaşı’ndan önce açılan
cepheleri çok iyi bilirler. 1877 Osmanlı-Rus Savaşı’nın başlamasından sonra,
neredeyse kesintisiz devam eden savaşların sonunda, o zamanki dünyanın süper
gücü olan İngiltere’nin Kuzey Cephesi hariç milyonlarca kilometre karelik
alanlarda bize karşı cephe açtığını, var gücüyle savaştığını çok iyi bilir.
Kendi askeri kadar Hindistan’dan, Yeni Zelanda’dan, Afrika’dan çok asker
getirdiğini bilir. Fransızların, İtalyanların, Kuzeyde Rusların, Soytarıların
bir çiğnemlik et gördüğü Yunanlıların ve daha başka güçlerin topyekûn
saldırdığını bilir.
Bütün bunları bildiği için sadece orduya bel bağlayarak
hareket etmez. Ülke birliğinin, gücünün her alanda olmasına dikkat eder, bu
konuda çaba sarf eder. Siyasi dâhilerin, büyük liderlerin ülkelerine çok büyük
değer kattıklarını, çok büyük bir ivme kazandırdıklarını Soytarılardan çok daha
iyi bilir ama asla bir kişiye bel bağlamaz. Ölürse ne olacak, sapıtırsa ne
olacak sorularını her daim sorar. Asıl önemli ve değerli olanın, bir sistem
içinde kaliteli siyasetçi yetiştirmek olduğunu bilir ve bu konularda çaba sarf
eder.
Ekonomide stratejik ortaklığın ne olduğunu elbette
Soytarılardan çok daha iyi bilir ama aynı zamanda dengelerin her an
değişebileceğini de bilir. Zamanında tedbir geliştirmek gibi büyük planlamaları
kesinlikle yapar. (Not: Körfez Savaşı’ndan önce Irak, tek başına en büyük ortaklarımızdan
biriydi ve Türkiye’nin zenginleşmesinde önemli bir rol oynadı. Savaşın
başlamasından sonra bu büyük gelir kaynağımız kuruduğu gibi, Irak’tan gelen
milyonlarca mülteciye yıllarca ev sahipliği yaptık. Kazandığımızdan daha
fazlasını geri verdik.)
İkinci tür siyasetçi; kendi insanına güvenir, cesaretinden,
fedakârlığından hiç şüphe etmez ama dünyanın değişen koşullarını da çok iyi
okur.
Zafer süngünün ucundayken, cesaret en büyük değerdir. Fakat
zafer kıtalararası füzenin ucundayken, bilgi en büyük güçtür. Çünkü cesaretle,
on binlerce kilometreden bir füzeyi uçurup, adrese patlatamazsınız. Onu uçurmak
cesaret değil, bilgi işidir. Bu türden siyasetçiler ülkenin kalkınmasının
bilgiden geçtiğini çok iyi bilirler. Biz bu siyasetçilere, “Sıradan Siyasetçiler” diyoruz.
3. Tür Siyasetçiler:
Sıradan siyasetçilerin bildiği her şeyi zaten bilirler ve
gereğini yaparlar.
“Nitelikli Siyasetçi,”
insan potansiyelinin ne kadarının kullanıldığını ülkelere göre çok iyi bilir.
Hangi ülkenin ne zaman çökeceğini, hangi belalara yol açabileceğini bilir.
Hangi ülkelerin ne kadar güçle yollarına devam edeceğini bilir, bütün bunlara
göre uzun vadeli ülke ve ülkeler hesabı yapabilir.
Nitelikli siyasetçi; insan nefsini, toplumların nefsini
(kültürünü) çok iyi bilir, ülkelerin güçlü durumda ne yapabileceklerini, aç
kaldıklarında ne yapabileceklerini çok iyi bilir.
Tarihin tekerrürünün aslında nefslerin aynı oyunu; zaman
değiştiği için, şartlar değiştiği için, araçlar değiştiği için daha farklı
metotlarla ama aynı duygularla gerçekleştirdiğini gayet iyi bilirler ve buna
göre hazırlık yaparlar.