Dolar (USD)
32.58
Euro (EUR)
34.70
Gram Altın
2508.43
BIST 100
9693.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


​Siyaset ve Siyasetçi İlahlaştırması

Bilindiği üzere Kur’an-ı Kerim’in dörtte biri tevhid esaslarını ortaya koyan ayetlerden oluşur. Bu da Allah’tan başka ilah edinilmemesinin ne kadar önemli olduğunu gösteren bir delildir. Kur’an, ilah edinme meselesini sadece bir puta tapınma ile sınırlı şekilde göstermez. Allah’tan başkasından medet ummanın, Allah’ın koyduğu güzel ahlak ilkelerini bırakıp Allahtan başkasının emirlerine/ilkelerine tabi olmanın tamamı bu kapsama alınır. Tevhid, tevekkül ile de desteklenir, tevhid tevekkül etmeyi gerektirir. Bununla birlikte, tevekkülü de doğru anlamak lazımdır; Allah, koyduğu bilimsel kanunlara uyulmasını emreder. Bilimsel kurallar fizik, kimya, gibi fen bilimlerinin kuralları olduğu gibi sosyoloji, psikoloji, teoloji vs gibi sosyal bilimleri de ifade eder. Dini terminolojideki “sünnetullah” ve “adetullah” da bu demektir. Yani, insan bilimin kurallarına uygun davrandığı sürece Allahın hikmetine ve emirlerine de uymuş olmaktadır. Yoksa, bilimin bütün kurallarını ihlal ederek tevekkül etmek bizler gibi sıradan, normal insanlar için çok yanlış sonuçlar veren ve İslam dini ile de bağdaşırlığı bulunmayan bir yaklaşımdır. Bununla birlikte, bilimsel kuralların da Allahın icraatının araçları olduğunu, her halükarda kudret sahibi Allah’ın bu bilimsel kuralları ortaya koymak ve işlettirmek dahil olmak üzere her şeye kâdir (gücü yeten) olduğunu atladığımızda bu sefer de bilimi ilah edinmiş oluyoruz. Kısaca bu kurallar Allahın icraatının perdeleridir. Bu perdeleri de iki şekilde görmek mümkündür, birincisi evimizden baktığımızda dışarıyla irtibatımızı kesen perdeler gibi bir perde şeklinde gördüğümüzde sadece bu kanunları görüp bunları ilah ediniriz. İkinci şekli de sinema perdesi gibi gördüğümüzde, bu kuralların arkasında Allah’ın bütün sıfatlarını görmek ve o şekilde Allahı daha doğru bilmek ve daha iyi bir kul olmak imkanını yakalamış oluruz. Bilimler Allah’ın icraatlarının aynaları, mecralarıdır, sinema perdeleridir.

Kur’an’da Allah’ı sıfatları ve isimleri (Esma-yı Hüsna) ile birlikte tanımak gerektiği anlatılır. İlim, irade, kudret sahibi; duyan, gören, bilen, işiten, hikmet sahibi, her şeye gücü yeten, güzellikleri ortaya koyan, en zor şartlarda bile en güzel şeyleri yaratmaktan âciz olmayan, bu nedenle de hiçbir sebebe (yaratılmışlara) muhtaç olmayan gibi sıfatlar ile iş yapan bir Allah tanımlanır Kur’an’da. Dolayısıyla, Allah mülkünde, insanların huzur ve refahını tesis etmekte hiçbir şahsa, aracıya, partiye, ideolojiye vs muhtaç değildir. Bir anda bulutları dağıtıp güneşi açtırmaya kâdir olduğu gibi, bir anda bulutları toplayıp yağmuru yağdırmaya, fırtınalar koparmaya da kâdirdir.

Olaylara bakarken Allah’ın ilminin, iradesinin, kudretinin bittiği yerde bu siyaset ve siyasetçiler başlıyormuş gibi analiz yapılması da doğru değil. Bize düşen emredildiğimiz gibi dosdoğru olmaktır. Kur’anın bir diğer dörtte biri de adalet ve yaşam kurallarıdır. Bu açıdan bakıldığında biz doğruluk, dürüstlük, ahlak, etik, yardımlaşma, dayanışma, barış ve huzur gibi kavramlar bazında ne kadar doğru bir yaşam biçimi ortaya koyuyoruz? Siyaset ve siyasetçiler ile ilgili olarak da ne kadar İslami, insani ve hukuki kurallar çerçevesini ihlal etmeden bakıyoruz? Bütün mesele bu noktada toplanıyor. Herhangi bir partiyi ve bazı partileri adreslemeksizin söylüyorum: Allah, çalmayın diyor, hangi parti veya yönetimi veya lideri yolsuzluk yapanı ifşa edip cezalandırıyor? Allah, kayırmacılık yapmayın ve kul hakkı yemeyin ve yedirmeyin diyor, hangi parti veya yönetimi veya lideri atamalarda kendi yandaşına kadroları peşkeş çekmiyor? Allah yalan söylemeyin diyor, hangisi yalan söylemiyor ve yalan söyleyeni dışlıyor, vs vs bu listeyi uzatıp devam ettirebiliriz. Öyleyse biz toplum olarak ne yapıyoruz biliyor musunuz? Allah’ın emir ve yasaklarına değil, siyasetin, siyasi ideolojimizin, siyasi menfaatimizin, bir partinin, bir liderin, işlerini, işlemlerini, eylemlerini, söylemlerini kendimize program edinmişiz, onun emir ve yasaklarını, “gereklilik ve zorunluluk adı altında” benimsiyor, destekliyor, sahipleniyor, savunuyor durumdayız. Doğrularına da yanlışlarına da taraftar oluyoruz, hani biz sadece Allahın emir ve yasaklarına tabi olacaktık? Allahtan başkasının emir ve yasaklarına tabi olmayacaktık, öyleyse Allahtan başka ne kadar çok ilah edinmişiz de farkında bile değiliz. Bizim görevimiz sadece doğruların doğrularının yanında dosdoğru durmak, yanlışların yanlışlarının yanında olma yanlışından kurtulmak değil de ne?

Son dönemde toplumsal sorunlarımız arasında çok derin bir yara haline gelmiş bu siyaset ve siyasetçi ilahlaştırması sorununun çözümlenmesi gerekmektedir. Bunun da ilk adımı, her yerde olduğu gibi siyaset kurumunda bir sistem kurmak, rol modellerin gerçekten topluma örnek olmasını sağlamak, çok konuşan konuşurken mangalda kül bırakmayan ancak uygulamada söylediklerinin tam tersini yapan siyaset yapma tarzının ve modelinin tasfiye edilmesi ile aklı selimde, hakta, doğrulukta, ilkelilikte buluşulan zeminler oluşturmak gerekiyor. Dinin siyasete alet edilmeden, siyasetin insana hizmet kurumu haline getirilip insani değerler odaklı bir yeniden modelleme yapılması gerekiyor. Siyasetçilerin de eylem ve söylemi birbiri ile uyumlu kişilerden seçilmesi bu tarz rol modellerin ön plana çıkartılması ile soruna çözüm aranması gerekiyor.