Siyaset ve ahlak
Bugünkü yazımıza düşündürücü olduğu kadar anlamlı bir hikâye ile başlayalım.
Hikâye şu:
Su, ateş ve ahlak dost olup birlikte zaman geçirmeye başlamışlar.
Birbirlerine öylesine alışmışlar ki, su ateşsiz bir yere gidemez, ateş suyu
görmeden uyuyamaz olmuş. Ahlak ateşsiz yürüyemez, su ahlak olmadan akamaz
olmuş. Zamanla aralarına ayrılığın girmesinden endişelenmişler, birbirlerini
kaybetmekten korkar olmuşlar. Baş başa oldukları bir gün, kaybolurlarsa
birbirlerini nasıl bulabileceklerini anlatmaya karar vermişler.
Ateş ve ahlâk suya sormuş:
“Kaybolursan seni nasıl
bulacağız?”
Su cevaplamış:
“Nerede bir şırıltı duyarsanız
ben oradayım.” demiş.
Sıra ateşe gelmiş.
Su: “Seni yitirirsek ne
yapalım?” diye sormuş.
Ateş: “Duman gördüğünüz yerde
ben varım.” cevabını vermiş.
Sıra ahlâka gelince cevabı şu
olmuş:
“Beni asla kaybetmeyin;
eğer kaybederseniz, bir daha asla bulamazsınız!”
Ne
ile uğraşırsanız uğraşın, uğraştığınız şeyin bir ahlakı var. İş ahlakı,
ortaklık ahlakı gibi... Ahlak, bütün yaşam ve tüm insanlık için vazgeçilmeyecek
değerdir. Sadece bir alana özgü değil. Dünya için çok önemli. Daha iyi bir
dünya için dilin ahlakı, gözün ve sözün ahlakı mutlak şart. Mahremiyeti korumak
bedenin ahlakı, güzel söz ve üslup dilin ahlakı, vefa kardeşlik ahlakındandır.
Hep
aynı tavra şahit oluyoruz. Yalan ve iftira, boş vaatler ve vefasızlık örneği çok.
Azıcık bir dünya menfaati için dostluk, ahlak, yol ve dava arkadaşlığı maalesef
küçük hesapların kurbanı oluyor.
Allah,
düşmanımız da olsa adaletle davranmamızı, haksızlık yapılmamasını emrediyor. Düşmanlığın
da bir hukuku ve ahlakı var. Hakkaniyetli ve güzel davranmak mümince bir
davranıştır.
Yaptığınız
şey her neyse siz iyi iseniz iyi, kötü iseniz sonuç kötü oluyor. Örneğin,
siyaset ahlakı ‘ölümle sıtma arasında
bir tercihe zorlanıyorsa’ müsebbibi zorlayandır. Siyaset kurumu bu tür
siyasetçiler eliyle büyük yara alıyor.
Siyaset
ahlakını bozanların bir eşkâli var mı, tabi ki var. Güncel olması aşçısından
bir örnek; koalisyon kurmaya çalışan muhalefet liderlerinden biri on iki ay
birlikte olduğu masayı “kumar masası”
diyerek terk ediyor. İyi de siz o masada değil miydiniz? Ayrıca terk edebilirsiniz
de, ancak kullandığınız dil ve üslup, tavrınız muhtemel bir iktidar olmanız
durumunda ülkemiz adına kaygı vericidir.
Nihayet
Cumhurbaşkanı adaylığına adını yazdırmayı başaran masanın diğer ortağı da, “siyasi oyuncu, nezaketsiz, oy devşiren”
suçlaması ile ortağına karşılık veriyor. Ah ahlak, sen kimlerin ellerinde heba
oluyorsun!
Tekrar
edelim, siyasetin de bir ahlakı var. Siyasetçilerin görevi buna uymak, bu
zeminde millete ve vatana hizmet etmektir. Zar atmak, koltuk kapmak değildir.
Muhteris, ilkesiz ve beceriksiz siyasetçilerin ülkemize ne bedeller ödettiğine
geçmişte çok şahit olduk. Bir kez daha şahitleri olmak istemiyoruz. Ah, o kör
olası iktidar tutkunluğu, sen yok musun?
Siyasette,
ahlak ve seviyeyi düşürenlerin ülkemiz üzerine oynanan yakıcı ve yıkıcı
oyunların parçası olup olmadıklarını yakında göreceğiz. Umarım, duyduğumuz
şeyler doğru değildir.
Milletimizin
merak etiği soru şu, Meral Hanım’ı masaya kim döndürdü?