Siyaset: Sanat mı? Vahşet mi?
Politika, gelişi güzel, kaba saba, barbarca
ve yıkıcı bir şekilde yapılan bir faaliyet değildir. Hukukun ve barışın şehre
(city) hakim olması için yapılan politika, sanata, bilime, felsefeye ve hukuka
dayanılarak yapılmalıdır. Kişisel ve kliksel çıkarlara, hırsın sonucu olan hırsızlıkların ve
yolsuzlukların hakim olması için yapılan siyaset, şehre ve topluma barış, güzellik, adalet,
refah ve iyilik getirmekten ziyade bütün kötülüklerin anası olan bir faaliyete
dönüşür. Siyaset, bir vahşet olarak değil, bir sanat olarak icra edilmelidir.Sanat
ve edebiyatı hiç konuşmuyoruz. Sadece verimsiz ve yıkıcı siyasal söylemlerle
hayatımızzı harcıyoruz. Bu noktada Nietzche’yi hatırlamak lazımdır: “Bir ülkede
edebiyat ve sanattan çok siyaset konuşuluyorsa o ülke üçüncü sınıf bir
ülkedir.”
Siyaset, sanata hükmetmemelidir. Siyaset,
sanatı kendi içinde özümseme imkanları ve araçları yarattıkça, siyaset
incelmekte, güzelleşmekte ve insanileşmektedir. Sanattan arınmış kirli, kaba,
çirkin ve vahşi bir siyasi kültürün, stilin, söylemin ve pratiğinin
yaygınlaşması,çok temel bir insani sorundur. Siyaset, kabalaştıkça ve
çirkinleştikçe eğitimi, hukuku, medyayı, insani ilişkileri, inancı, maneviyatı,
ahlakı, ekonomiyi, edebiyatı, müziği, kısacası siyaset, hayata ve insana dair her şeyi
kirletmekte, karartmakta ve
kapatmaktadır. Sanatın yokluğundan
dolayı siyasetin kabalığına ve yıkıcılığına tahammül etmek neredeyse
imkansız bir durumdur. Bilim, sanat, felsefe, eğitim, ahlak, hukuk, siyasetin
emrinde olan köleler ve köpekler değildirler. Sanata yer verdiği sürece
siyaset, anlamlı, verimli ve yaratıcı bir faaliyete dönüşebilir. İktidarı elde
etmek ve iktidarda kalmak için siyaset,
yaratıcı yıkım anlamında uygulanabilir.
Siyasetin yaratıcı bir barbarlığa dönüşmemesi için sanatın kendisini terbiye
etmesine ve inceltmesine ihtiyacı vardır. Sanat tarafından terbiye edilmemiş bir siyaset, kabalık, vahşet, fanatizm
ve şiddet üretmekten başka bir işe yaramamaktadır. Siyaset, sanata hükmetme
saplantısına düşmemelidir. Siyasetin sanata hükmetmeye kalkması, sanatı ortadan
kaldırdığı gibi, siyasetin kendi sonunu hazırlamasına zemin hazırlamaktadır.Siyasetten
bağımsız özgür sanat bir gereklilik
olduğu gibi, sanattan arınmış bir siyasetin de bir sorun olduğunun anlaşılması
önemlidir.
Sanat, doğaya, insana ve topluma yapılan
şahitliğin değişik faaliyetlerle
ifadesini içermektedir. Doğa, insan ve topluma şahitlik eden sanatçı,
düşlerini, duygularını, düşüncelerini ve duyarlılıklarını eserlerinde ifade
eder. Sanatçının eserlerinde ortaya koyduğu duyarlılığa, siyasetçinin duyarlı
olması lazımdır. Sanata duyarlı siyasete çok ihtiyaç vardır. Sanat ve sanatçıyı
küçümseyen, sahip olduğu ekonomik ve siyasal imkanlar nedeniyle kendisini dev
aynasında gören cüce ruhlu siyasetçiler, duyarsızlık, düşüncesizlik, sığlık ve
duygusuz kişiler olarak doğayı, insanı ve toplumu kirletmektedirler. Sanata
duyarsız siyasetçilerin hakim olması
durumunda, bireyler ve toplumsal kesimler, kendilerini ifade edememekte, sadece
bu yoz ve duyarsız siyasetçilerin kabalıklarına, küfürlerine, hakaretlerine ve
kirlenmişiliklerine maruz kalmaktadırlar. Sanata duyarlı siyaset konusunda
gelişmek için siyasetçinin yeni bir
edep ve terbiye kazanması için yapılması
gerekenler konusunda yeniden düşünmeliyiz ve tartışmalar yapmalıyız.Sanat ve
siyaset arasındaki ilişkiden kastımız, siyasetin veya sanatın bir öteki içinde kimliğini
kaybetmesi değildir. Burada bahsettiğimiz şey, sanatın siyasette yaratıcı fikir
ve duyarlılık oluşturması ve siyasetin kendisinii sanatın etkilerine açık
tutmasıdır.
Siyaset ve devlet, sanat ve kültür icat
edemezler. Siyaset ve devlet aygıtları, toplumsal iktidarı kurmak için sanat ve
kültürü araç olarak kullanmayı
isteyebilirler. Sanat ve kültür, duyguyla, özgünlükle, bireysellikle,
özgürlükle ve yaratıcılıkla yapılabilecek faaliyetlerdir. Siyasetin sanat ve
kültür üzerinde vesayet kurmadığı, kişilerin kendilerini geliştirme imkanlarının
önünü açtığı durumlarda sanat ve kültür yeşermekte, gelişmekte ve
serpilmektedir. Sanat ve kültür,
emir-komuta ilişkisi içinde gerçekleşebilecek faaliyetler değildirler.
Sanat, bireyle başlar, gelişir ve büyür. Siyaset, bireyin hak ve özgürlüklerini
korumak ve geliştirmek suretiyle sanata
uygun bir atmosferin oluşumuna katkı sunabilir. Suskunluğun, ataletin, kaygının
ve mutsuzluğun üretildiği ortamlarda sanat değil, vahşet
egemen olmaktadır.