Siyaset-Sanat-Edebiyat
Siyasetin bulaşmadığı, etkilemediği, muhasara altına almadığı, yönlendirmediği, yönetmediği bir şey kalmadı. Sanat ve edebiyat dünyası da siyasetin cenderesindedir. Bu yeni bir şey de değildir. Yeni olan ise AK Parti iktidarında muhalif ve aykırı duruşu olan sanatçı ve edebiyatçıların saygınlığı ve desteklenmesinin devam etmesidir. Hatta kendi mahallesinin insanını bile zaman zaman ihmal etme pahasına, karşı mahalleye şirin görünme meyli hep sürmüştür.
Ülkesi ve toplumu yararına kim ne yapıyorsa muhakkak desteklenmelidir. AK Parti, iktidar olduğu 2002’den bugüne değin toplumun tüm kesimleri tarafından destek bulabilmek, kendisi hakkındaki ön yargıları kırmak, olası blokları yıkmak, sempati kazanmak, yeni alanlar açmak, sanattan kültüre; müzikten tiyatroya ve edebiyat dünyasına dair ortaya koyduğu politikalarla Türkiye partisi olduğunu ve herkesi kucaklamak istediğini gösterdi. Sözde kalmayan ve maddî destekleri de beraberinde getiren bu politikalar ile sanat ve sinema camiasında takdir toplayan Erdoğan, çeşitli açılışlarda ve programlarda masasında her kesimden insanı bulundurdu. Kültür politikaları alanında, özelikle sinemada devlet desteği sağlandı. Kültür Bakanlığı destekli filmler çekildi. Belgeseller hazırlandı. Üretim arttı, sinema salonlarında yabancı sinemaya alternatif değil, onunla rekabet edebilecek bir yerli sinema oluştu.
Sanat, spor, kültür, edebiyat, müzik, tiyatro gibi alanların en meşhurlarını her fırsatta taltif eden AK Parti iktidarı, kendisini eleştirenlerin hatta eleştiri boyutunu aşıp kendisine hakaret edenlerin bile önünü kesecek hamlelerden kaçındı. Niçin böyle davranıldı, sanatçıyım diye meydanlara çıkanların gücü neydi? Sanatçı kimdi, sanat neydi? Bu can alıcı sorunları tartışmak yerine, karşılıklı restleşmeler ve saldırılarla savaşlar yapıldı.
Biri, diğerinin yaptığını sanattan saymadı; diğeri de ötekini adamdan saymadı. Oysa biz, adamları değil, ortaya konulan eserleri tartışmalıydık. Kültür Bakanlığı destekli çekilen belgeselleri, filmleri ne kadar takip edebildik, bunların eleştirisini kimler yaptı, kimler hangi projelere nasıl destek çıkarttı, hangi dergiler ve kitaplar destek aldı, neye ve kime göre destek verildi? Tüm bu soruların cevabı hep şu cümlede gizliydi: Adamı olanın işi yürüyor.
Kimdi bu adamlar? Kime hizmet ediyorlardı? Destek aldığı iktidarı yerden yere vuran, onun liderine salya sümük ağzını açan nice yönetmenler, oyuncular, yapımcılar zor zamanda hangi safta yer alıyordu? Bu saf, iktidar partisinin safı olarak algılanmamalıdır. Bahsi geçen bu adamların meşhurluğu, bu ülkede meşruiyet sağlamıştır bunlara. Bu adamlar, köy boğası misali, istedikleri yerlerde yemiş içmişler ve istediklerine sövmüşlerdir. Toplumda da kabul görmüşlerdir. İktidarın yumuşak karnını iyi bilen bu güruh, her fırsatta Erdoğan düşmanlığının ve ülke aleyhtarlığının figüranı olmuşlardır. Bunlara “Gezi Olayları” turnusol olmuştur. En önde gidenler, maalesef en çok izlenen, alkışlanan ve sanatçı(!) kimliğine sığınan kişilerdi. Şimdi onların bazıları yurt dışında beslendikleri yerde yeni roller bekliyorlar.
Ülkenin başına çorap örenleri, iktidar neden önceden kestiremiyor diye sormak geçiyor içimizden. 2002’de iktidar olan AK Parti idi ama onu iktidar eden muhafazakâr toplum ve sanat dünyası hâlâ iktidara uzaktı. AK Parti seçmeni için “Onlar ne anlar edebiyattan, sinemadan, tiyatrodan” sözleri her zaman “sol ve çağdaş” kesim olarak görülenlerin dilinde idi. AK Parti iktidar olmuştu ama nüfuzunu artırma hamlelerini de sürdürüyordu. Karşı kesimin bu sakat bakışına maalesef inananlar da oldu. Kültür Bakanlığını uzun süre kim yürüttü, diye sormayalım mı? En şatafatlı toplantılarda boy gösterenler hiçbir zaman AK Parti’ye oy vermemişti. Bir insan, oy vermiyor diye dışlanamazdı ama ülkesine düşman olana da prim verilemezdi. Vatan hainliği veya ülkeye düşman olmanın ölçütü nedir denilirse bulunduğu saftır derim. Ülkenin kritik zamanlarında Avrupa’dan gelen rüzgâra göre ağzını açanların veya ülkenizle savaşan terör örgütleriyle aynı ağzı kullananların hainliği tartışılmaz, bunlara da sanatçı denmez, dense dense soytarı denir.
Topluma sanatçı diye sunulanların daha doğrusu yutturulanların diline baktığımızda, sözüm ona sansürsüz sanatmış, ağzı bozuk, tüm sindirim siteminin önü açılmış ve kanalizasyonlara doğrudan akan bir dil görürsünüz. Mahcup olan maalesef mağlup tavrında, sanatçıyım diyenler ise ar perdesini yırtmış ve sövüyor. Sanat ve edebiyat âlemi ise siyasetten alacağı desteğin peşinde yuvarlanıyor. (Kitap tavsiyemiz, Cemil Meriç, Bu Ülke)