Siyaset kimin için niçin yapılır?
Devlet; sözcük olarak Arapça’dan dilimize geçmiştir. Anlamı ise, siyasal bakımdan örgütlenmiş, millet ya da milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlıktır.
Platon, insan ve devleti özdeşleştirmiştir yani devletin,
insanın büyütülmüş hali olduğunu savunmuştur. Diğer bir deyişle insan, devleti
temsil eden küçük bir örnektir.
Ona göre; "siyaset ile ilgilenmeyen aydınları bekleyen
kaçınılmaz son; cahiller tarafından yönetilmeye mahkum olmaktır."
Platon'un devlet'i bir ütopya mi yoksa realizmin zirvesi mi?
Bunu okuyucuların takdirine bırakıyorum.
Genellikle "politika" batının, "siyaset"
ise doğunun tercih ettiği kavramlardır. Siyaset, belli bir toplumda çatışma halinde
olan düşüncelerin uzlaştırılması faaliyetidir. Bu uzlaştırma faaliyeti ise
yönetim Erkin'in elde bulunması ile gerçekleşir.
Siyasetin farklı anlamları bulunmakla birlikte kısaca
siyaset: devlet işlerini düzenleme, yönetme bilim ve sanatıdır. Bu bağlamda
siyaset, erdemli, bilgili insanların mutlaka aktif rol almasını gerektiren
kutsal bir alandır. İster istemez hayatımızın her alanına nüfuz ediyor siyaset.
Biz siyasetle ilgilenmesek de o bizimle ilgilenmeyi ihmal etmiyor ve bizi
çepeçevre kuşatıyor. Bu kadarla da kalmıyor; siyaset, sadece bireylerin değil
toplumların, ülkelerin ve tüm insanlığın kaderini çiziyor, dünyanın dengesini
belirliyor.
Güne başladığımız ve günü bitirdiğimiz ana kadar, siyaset ve
etkileri hayatımıza dokunuyor. İçtiğiniz çayın fiyatı, oturduğunuz evin kirası,
üstünüzdeki kıyafetin değerini vb. nice örnekler sıralayabilirim. Tüm bunları
alma gücünüzü siyaset belirliyor ya da politikalar belirliyor.
Siyasetten en çok şikayet eden toplum görünüp, en politize
toplum olmayı nasıl başarıyorsak onu da bilim ve ilim adamları çözsün.
Dünya üzerinde en politize coğrafya neresi diye
sorarsak; ilk adres doğu ve Ortadoğu olur. Bu ülkelerin başında
Türkiye, bölge olarak da güneydoğu bölgesi gelir. Siyasi tecrübelerime
dayanarak bu tanımlamalarımı yapıyorum. Siyasette en çok söven, en çok
faydasını görmek isteyendir.
Siyaset yapma gerekçesi olanları üç kategoride analiz
edebiliriz.
Siyaset üç amaç için yapılır:
1. Komisyon için
2. Vizyon için
3. Misyon için
Siyaseti "komisyon" için yapanların hiçbir misyonu
yoktur. Hiçbir değer ve hassasiyeti yoktur. Makyavelist düşünce onların
ilahıdır. Tek ilkeleri çıkar ve menfaattir. Ona göre bir kişinin hedeflerine
ulaşması için başkalarını manipüle etmesinde, sömürmesinde sakınca yoktur. Sabit
felsefeleri "yağmur nerdeyse tarlayı oraya sür" Bu kimlikler için
asla iktidar değişmez onlar hep kazanan taraftadırlar.
Siyaseti "vizyon" için yapanlar:
Biz bunlara kartvizit siyasetçileri deriz. Kendilerine
renkli ve albenili bir vitrin sağladığı için siyasete soyunmuştur. Her
yaptıkları ispat ve gösterişe ayarlıdır. Siyasete şahsiyetleri ile kattıkları
en ufak değer yoktur. Toplumda görmedikleri değeri ve itibarı, bir partinin yönetiminde
yer alarak aldıklarını düşünen değersiz ve vasıfsız şahsiyetlerdir. Oturdukları
koltukları altlarından aldığınızda bir hiçe dönerler. Kısacası onlar koltuğa
değer katmaz tüm değerlerini o koltuktan alırlar.
-siyaseti misyon için yapanlar: onlar siyasetin katma değerleridirler.
Ne komisyoncu ne de vizyoncu olmaya tenezzül etmez, hep dik duruşludurlar. Kaybeder gibi
görünseler de aslında duruşlarıyla hep kazananlardır. Çünkü onlar inandıkları
dava, iddia ve idealler için orda bulunmuşlardır. Elleri asla kirli değildir.
Sağa sola bakmadan her zaman göreve fedakarlıkla koşan, mükâfatını sadece
Allah'tan bekleyenlerdir. Onlar için sadece fikirlerinin iktidarı vardır.
Ganimet rant talan iktidarı beklemezler. Zalim olmaktansa mazlum olmayı
yeğleyenlerdir. Davası olmayanın misyonu, misyonu olmayanın davası olmaz. Her
şart ve koşulda bu siyaseti yapanlara selam olsun.
Siyaseti; ahlak,
erdem, fazilet ve değerler için yapanların bu arenayı ahlaksız, hırsız, arsız
vasıfsız, cahil kimliklere asla bırakmamalı diyor, yazıyı anlamlı ve değerli bir tavsiye ile
bitirmek istiyorum.
Humus valisinin, Halife Ömer Bin Abdulaziz' e şöyle bir
mektup gönderdiği rivayet edilir:
-Humus şehrinin duvarları harabeye döndü. Onarılması gerek.
Ne buyurursunuz? Ömer bin Abdülaziz aynı kağıda cevabını yazar ve gönderir.
"Humus şehrinin duvarlarını adalet duvarı haline getir.
Yolları korkudan, zulümden temizle. O zaman duvarın harca, kerpice ihtiyacı
kalmaz.