Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
31 Mart 2023

Siyaset ilkesizliğin en yaygın alanı olmamalı

Siyaset-ahlâk birlikteliği halen ulaşılamamış bir olgu olarak gündemimizde durmaktadır. Başka bir deyişle, siyasetin ahlâk ile yan yana duruşu idealde hep mümkün, realitede ise hep kısıtlı ya da ancak bazı zaman ve yerlerde görülebilir şeklinde ortaya konulmuştur.

Evet, idealde Ahlâk siyasetin temel yapı taşlarından biridir. Siyasetin, ahlakı içine almadan işlemesi ya da siyasette siyasî alanın dışına çıkarılması, siyaseti de ahlâksız bir hale büründürmektedir.

Bilinçli ya da bilinçsiz bir süreç yoluyla, ahlâkı öteleyen ve kendi alanına gömülü bir siyasî faaliyet, kalıtsal olarak özürlüdür.

Ahlâkî temelden yoksun, ahlâkî değer yargılarının süzgecinden geçmeyen bir siyaset, küresel skandallar dizisinde, rüşvet, hırsızlık ve yolsuzluk uygulamalarındaki çarpıcı artış hızıyla karşılık bulmaktadır.

Hali hazırda var olan siyaset dili, yaşayan insanlar arasında bir mücadele ve çatışma halidir.

Toplum ve bireyler arasındaki farklılıklar, eğilimler ve çatışma siyasetin varlık sebebini oluşturur. İnsanlar fikirlerini ve ideallerini bu yolla uygulayabileceklerini düşünmektedirler. Buna, iktidarın ele geçirilmesi ve onun sağladığı yararların paylaşımı da denilebilir.

Maalesef bugün, toplumun siyaset kurumuna “ilkesizliğin en yaygın alanı” olarak bakmasında, toplumun tüm katmanlarının (siyasi partiler, siyasi örgütlenme, seçmen tabakası, siyasi aktörler vb.) bütünsel bir etkisinin olduğu, bunun sadece kişisel olarak siyasetçilere yüklenebileceğinden daha büyük bir kirlilik içerdiği göz ardı edilemez.

Şu bir gerçektir ki;

İlkeli olmanın ve erdemliliğin tanımı, sayısı ve önemi değişse de değişmeyen şey ilkesiz ve erdemsiz bir yaşamın “yaşanmaya değmez” oluşudur. Erdem muhakkak burada yalnızca ahlaki bir mesele olmanın ötesinde “olguları yerli yerinde değerlendirmek, hayatı anlamlı kılmak ve özüne uygun gelişiminin doğrultusunda kendini ve daha özelde amaçlarını bilmek” tir. Bu bilgi, bize çeşitli erdemlerin insana yaraşır olduğunu belirleme ve yaşama dâhil edilmesi, karşısında yer alanların ise terkedilmesi gerektiği sonucuna ulaştırmıştır

Erdemler mutlu bir yaşamın ilkeleri olmakla birlikte zıddı olan hırs, tutku, iştah ve şehvet gibi çeşitli duygular kötü huylar olarak anılmaktadır.

Ama felsefi anlamda bilgeliğin tam karşısına konumlandırılmış bu erdemsizlik bugün modern hayatla birlikte ne yazık ki sıradan bir davranış biçimine, siyaset alanının bir rutinine dönüşmüş durumdadır. Bunun yanı sıra dürüstlük, duygularda ölçülülük veya iffet ve bilgeliğin itidali ile adalet ayakta tutulmalı ki, siyaset kurumu kritik bir öneme sahip bir değer olarak tarih sahnesinde yer alabilsin.

Her şeyin iktisadi anlamda değerlendirildiği günümüzde, pragmatist bakış açısı Keynes’in deyişi ile “bakkal defteri ahlakı”nı doğurmuştur. Bu durum erdemlerin bütünlüğü içerisinde düşünüldüğünde diğer erdemleri ve hatta ahlaki yaşamı tehdit edecek seviyede kritiktir.

Siyaseti sadece “kaynakların paylaşımı mücadelesi“ değil, aynı zamanda “değerlerin paylaşılmasına hizmet eden“ bir araç olarak görmek lazım. Siyasetin pratikte toplumda uzlaşma ve bütünleşmeyi hedef alarak herkesin yararına bir toplum düzeni kurması için çaba harcaması nihai amaçtır…

Toplum organik bir bütün olmasına rağmen karşılıklı bağımlılık içinde olan çok sayıda alt topluluk Farklı olma hali yaşadığımız toplumun en belirgin özelliklerinden biridir.

Farklılaşma nedenlerinin siyasete konu olabilmesi için aynı konudaki çıkarlarını farklı algılayan, farklı tutumlar benimseyen topluluklar bulunması ve bunların siyasal sistemden değişik kararlar üretmesini beklemeleri karşıtlık olarak algılanmamalıdır. Zira farklılaşma sonucu toplumda ortaya çıkan görüş ve çıkarların uyumsuzluk göstermesi sosyal hayatın doğası gereğidir.

Siyaset ve siyasetçilere düşen, bu farklılıkları çatışmaya dönüştürecek varsayımları, uzlaşma ve mutlu bir toplumun kurulmasına kaynaklık edecek durumlara dönüştürmektir.