Dolar (USD)
35.19
Euro (EUR)
36.85
Gram Altın
2973.88
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
04 Eylül 2022

Siyaset idealizm ile başlar, realizme esir düşer

Türkiye’de alanı itibariyle en çok tartışılan konulardan birisi de siyaset kurumu ve ilişkileri olmuştur. Ortadoğu coğrafyasının en politize toplumu olduğumuz gerçeği, siyaset ve siyasetçiye bakışımızı ve yaklaşımımızı da tartışmalı bir hale getirmiştir.

Siyasete başladığım an itibariyle tecrübe ile öğrendim ki:

“Siyaset idealizm ile başlayıp realizm ile bitiyor.”

İdealizm-Realizm, etik- ahlak ve siyaset, bu kavramlar hayatın her alanında “Demokles’in Kılıcı“ gibi herkesin dilindedir. Kavramların anlamlarını ve kullanıldıkları yerlerde büyük bir sorunsal mevcut.

Realizm, İdealizmin veya Liberalizmin tam tersidir.

Kısaca bu sorunsalı inceleyecek olursak birey ve kitle olgusunun kapitalistleşmenin bazı sosyal sonuçları ortaya çıkıyor.

Genel olarak toplumda, siyasetin bulaşılmaması gereken ama aynı zamanda da istifade edilmesi gereken bir olgu olduğu yönünde bir tartışma vardır. Toplumun bu konuda kafası karışık ve yerine göre de ikiyüzlüdür. Toplumda gelişi güzel bir anket yapalım mesela; en az yüzde seksen oranla “siyaseti sevmem, siyasetçi tanımam” gibi sözler duyarsınız. Sebebini sorduğunuzda bu cevapları alırsınız: “Siyasetin; yalan, dolan, pis, kaygan ve kaypak bir zemin olduğunu ve bulaşılmaması gerektiğini söyler. Uzak durulması gereken bir olgu olarak algılanmasına karşın siyasetçi toplumda gittiği her yerde saygı görür, topluluklarda sözü dinlenir, önünde ceket iliklenir, mitinglerine binlerce kişi katılır. Seçmen özel, tüzel tüm istek ve taleplerini ona iletmeyi hak görür.

Toplumun siyaset kurumuna farklı gözle bakması şüphesiz ona yüklediği bazı misyonlardan ileri gelmektedir. Bugün, en sıradan bir konuda yaptığı hatadan dolayı sertçe eleştirilen siyaset kurumu, aynı zamanda vatandaş olarak hastalandığında yardımına müracaat ettiği, işe girmek için referans istediği, evlenecek parası olmadığında yardım isteyecek kadar kendine yakın gördüğü insanlardan oluşur. Aslında toplumun oportünist yaklaşımı siyasetçiye ve siyasete en büyük zararı verir.

“Sosyal devlet anlayışını hiçe sayarak benim kişisel taleplerimi yerine getiren olursa en iyi siyasetçidir” yaklaşımı ahlaki bunalımdır. Ayrıca bu tür sohbetlerde bambaşka bir paradoks vardır: “Siyaset ile ilgilenirim, ama siyasetçiyi sevmem.”

Günlük yaşamda siyasetçi için kullanılan olumsuzluk siyaset biliminde görülmüyor. Toplumda siyaset ve siyasetçi kelimelerine farklı anlamlar yükleyip birisini olumlu diğerini olumsuz gösterme gayretleri ikiyüzlü bir yaklaşımdır çünkü her ikisi de aynı anlamdadır. Bunun sebebi ters ve çelişik yargıları bir arada bulunduran toplumun kendi duruşunun olmamasıdır.

Siyaset kendine mahsus bir dil ile insanların kanaatlerini etkilemek, kanaati oluşmamış olanları kanaat sahibi kılmak ve sonunda onları taraftarlar safına almak amacını taşır.

Siyasetçi yetkisini milletten alır, yaptıklarının ya da yapamadıklarının hesabını da millete vermek durumundadır. Siyasetçi doğası gereği toplumun bütün kesimleri ile doğrudan ilişki içindedir.

Siyasetçi halkın genel duruşundan ve sağduyusundan uzak kalırsa halkına karşı yabancılaşma tehlikesi ile karşı karşıya demektir -ki bu da temsil yetkisi konusunda tartışmalara sebebiyet verir. Siyaseti menfaatleri üzerine bina edenler, sadakat ve adalet duygularından mahrum kaldıkları için millete hizmet edemezler. Siyaset; ahlakı güzel, hamiyetini milleti için kullanan, adalet ve sadakat duygularının temayüz ettiği insanlarla yapılmalıdır.

Siyasetçi çok kişiyi temsil ettiği için büyük bir güce ve yetkiye sahiptir. Bu yetkiyi kendi çıkarı için kullanmamalıdır. Siyasetçi nüfuz ticareti yapamaz ve bu yetkiyi insanlara baskı aracı olarak kullanamaz. Bu güç, birçok insan temsil edildiği için verilmekte ve adaletli kullanmak gerekmektedir.

Siyaset yapan insanların toplum nazarında değerleri ne kadar yüksek de olsa kazançlarına ve ilişkilerine şüpheyle bakılmaktadır. Bu durum, toplumun siyaset kurumuna yüklediği misyon, ondan bekledikleri ve buna karşın siyaset yapanların davranışlarından kaynaklanmaktadır.

Siyasal ahlakı inşa etmek zor değildir. Bazı öğretilmiş olguları güçlü algılarla dönüştürmek mümkündür. Siyaset ve ahlak, kavram olarak hayatın her anında varlıkları ya vicdanen ya da fiziksel olarak hissedilen iki olgudur.

Siyaset, tüm gerçekliğe karşı idealist bir arenadır. Siyasetçi realizmin tüm dayatmalarına rağmen idealist ve devrimci olmalıdır.