Siyasal iktidara teklif: 'Göç Bakanlığı kurulsun!..'
Dünkü MİLAT’ın Ercan Ezgin imzalı manşet haberinde, “Göç Bakanlığı”nın kurulması tavsiye ediliyordu.
Ercan Ezgin MİLAT’ın
hukukçu yazarı.
“Göç ve Uyum
Bakanlığı Kurulmalı” başlıklı yazısında diyor ki, Sayın Ezgin:
“3.7 milyon Suriyeliyle beraber yüz binlerce Afgan, Özbek,
Pakistanlı ve diğer birçok ülkeden gelen göçmenler, muhakkak ki Türkiye gibi
bir ülke için büyük bir külfettir. Bunların bir kısmı kaçak yollardan geçmiş,
kimi belge ve kimliksiz, kimi ikamet etmesi gereken ilin dışında başka bir ilde
yaşıyor. Suça karışanlar, kayıtsız çalışanlar, çevreyi rahatsız edenler elbette
ki tartışılmalı ve çözüm yolları araştırılmalı. Ancak, teşhis, çözüm ve saha
gerçekliği konularında çok dikkatli olunmalı. Tabi ki ülkemizdeki sığınmacılar
belirlenen yerlerde ikamet etmeli, suça karışanlar hakkında gerekli müeyyideler
uygulanmalı, sokaklarda halkı rahatsız edenlere, günlük yaşamı taciz edenlere
kesinlikle izin verilmemeli, gerekli güvenlik ve asayiş tedbirleri alınmalı.
Yasal düzenlemeler yapılmalı.”
***
Nüfusu,
bizdeki “sığınmacı” sayısından çok
daha az olan Danimarka’da bile “Göç
Bakanlığı”nın olduğuna dikkat çekilen yazıda, “Türkiye’de, eskimiş iskân kanunu ve polisiye tedbirlerle mülteci
sorununu çözmenin gittikçe güçleştiğine” vurgu yapılıyor.
Dilerim
yetkililer, MİLAT’ın “Göç ve Uyum
Bakanlığı” teklifini dikkate alır, meselenin “Dünyaya insanlık dersi verdik!” söylemiyle, mevcut mevzuatla ve yapılarla üstesinden
gelinemeyecek kadar “sıkıntılı” olduğunu iyice görür!..
Son
vakitlerde “Afganlılar” gündeminin
de üzerine eklenmesiyle tartışma iyice alevlendi malûm.
Milyonlarca
sığınmacıdan bir kaçının çirkin, rezil halleri, umuma teşmil ediliyor ve bunun
üzerinden “büyük operasyonun” çok
önemli bir bölümü devreye alınıyor.
“Dört dörtlük topluluk yoktur, bizler
de dört dörtlük değiliz. O kadar sığınmacı arasından çürük tipler de çıkacaktır
elbet” deseniz de…
Sokaktaki
vatandaşların kahir ekseriyeti, “Bana ne
kardeşim, bizim sıkıntımız bize yetiyor. Bu işler kontrollü, düzenli bir
şekilde götürülmeliydi!” diyor.
“Sığınmacıların”
yoğunlaştığı yerlerdeki gerilimi kısa süre içinde fark ediyorsunuz.
Bu gerilim,
iyi şeylerin habercisi gibi gelmiyor.
Allah
muhafaza.
Ülkeyi kaosa
sürüklemek isteyenlerin tezgâhladığı ve hayli zamandır yumrukları sıkılı bir
şekilde bekleyen “sıkıntıdaki” vatandaşların da içine çekildiği bir plân
devrede.
Birileri
bunları tezgâhlarken, milyonlarca “sığınmacıyı”
kabul eden Türkiye’nin hemen her alanda görülen “plânlama ve koordinasyon eksikliği” burada da dikkat çekiyor.
15 Temmuz
hain darbe girişiminin ertelenemez hale getirdiği “yeniden yapılanma” sürecinin tabii sıkıntılarını da unutmamak
lâzım.
Şu sebep, bu
sebep…
Netice?
İşte,
birilerinin elinde bulunmaz malzeme.
Bu “sığınmacılar” konusunda, işin başından
bu yana, “ikaz” niteliğinde yazılar
kaleme aldım, konuşmalar yaptım.
Mağdura,
mazluma sahip çıkmanın “insanlık borcu” olduğunu, Anadolu Ruhuna da bunun
yakıştığını belirttiğim yazılarımda, konuşmalarımda, “Bu kadar kısa bir sürede bu kadar büyük ve plânsız göçün çok büyük
sosyal problemlere, güvenlik zaaflarına yol açabileceğini” de ısrarla
vurguladım.
Güvenlik
meselesi malûm.
Kimin elinin
kimin cebinde olduğunun bilinmediği, vekâlet savaşlarının bütün acımasızlığıyla
sürdüğü bu sıkıntılı coğrafyadan gelenler içinde güzel insanlar olduğu kadar, “suç makinesi” niteliğinde olanlar da
vardır elbette.
Olmaması
düşünülemez.
Bu kadar
kısa sürede, nüfusunun yüzde 7’sine, 8’ine denk gelen bir “sığınmacı” kitlesini
kabul eden bir Devlet, kontrolü nasıl sağlayacak?
Büyük göçün
beraberinde getirmesi kaçınılmaz olan sıkıntılara karşı hangi tedbirleri alındı?
“Tedbir
alınmadı” dersek haksızlık olur.
Göç İdaresi
Genel Müdürlüğü, Göç-Net veri tabanı ile sığınmacıları kayıt altına alıyor,
Türkiye’ye uyumlarını sağlamaya çalışıyor, “kitlesel hareketlere karşı” alınacak tedbirleri değerlendiriyor
ama…
Bizler,
Suriyeli sığınmacıların sayısını net olarak bilemiyoruz.
Bu benim
“tahminim” değil.
Elimde, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın, “Suriyeliler ve Türkiye Vatandaşları
Arasındaki Evlilik İlişkileri” başlıklı araştırması var.
Orada
deniyor ki,
“Her ne kadar kayıt sistemi güçlü bir
hale getirilmişse de kayıt altına alınamayan Suriyeli sığınmacıların toplam
sayısına ait güvenilir bir tahmin mevcut değildir.”
Tekrar
edelim:
“Suriyeli sığınmacılardın toplam
sayısına ait güvenilir bir tahmin mevcut değildir.”
Böyle mi
olmalı bu işler?
***
Yukarıda
bahsettiğimiz araştırmanın başlığı dikkatinizi çekmiştir:
“Suriyeliler ve Türkiye Vatandaşları
Arasındaki Evlilik İlişkileri”
İşte,çoklarının görmezden geldiği bir
sıkıntı…
Özellikle,
çok yüksek oranda “sığınmacı”nın
barındığı illerimizden bazılarında şahit olduklarımız…
***************
“Ailemize Dikkat!”
Beylerinin
“Suriyeli hanımlara” ilgi gösterdiğini, bu ilginin de karşılıksız kalmadığını
söyleyen bazı hanımefendiler, bu yüzden yuvalarının yıkıldığını ya da yıkılma
noktasına geldiğini belirterek, bu konuda bir şeyler yapılmasını talep ediyorlar.
Geçtiğimiz
günlerde çok kıymet verdiğim Ehl-i Tasavvuf bir kardeşim, bu tür sıkıntıların
kendi içlerinde de olduğunu, hatta bu yüzden birçok “Tesettürlü Hanımefendi”nin
“feminizme” savrulma noktasına geldiğini
söyledi!
Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın Raporu, meseleyi daha çok “İsviçre’den İthal Medeni Kanun” bakış
açısıyla ele alsa da, içerisinde “dikkat
çekici” tespitler de yok değil.
Mesela…
Bazı
bölümlerde, Suriyeli hanımlara “Türkiyeli” erkeklerin (Türkiyeli kavramı
rapordan alınmadır) ilgi gösterme sebepleri ifade edilmiş.
Temel sebep,
“fırsatını bulmak” imiş!
“Fırsatçılık”mış
yani!
Devamını
Okuyalım:
“Göç öncesinde ikinci bir evlilik
yapmaya maddi veya sosyal imkân bulamayacak kişiler göçten sonra Suriyeli
kadınların ve ailelerin zayıflığından faydalanarak böyle evlilikler
yapabilmektedir. Türkiyeli erkeklerin Suriyelilerle ikinci evlilik yapmalarında
en temel sebep bu evliliklerin erkeklere neredeyse hiç bir bedeli olmamasıdır.”
Bir de
“Resmi Çalışma”daki “alandan yansıyan” şu satırları dikkatlerinize arz etmiş
olalım:
“İnsanlar düştü diye adam da veriyor
kızını. Ben kendim sormuşum Suriyelilere, siz tanımadığınız insanlara nasıl
böyle kızlarınızı veriyorsunuz diye. Adam diyor ki ‘Ben düştüm beş altı tane
kız var evde. Burada işim yok gücüm yok. Gelirim yok. Bari kızımı evlendireyim!..’.
“Genel olarak Suriyeli kadınlar
içinde bulundukları zor şartlara rağmen ‘daha bakımlı’ bulunmaktadır. Kadının
giyimine özen göstermesi, makyaj yapması cinsiyet kimliğinin bir parçası olarak
algılanmaktadır.”
***
Burada “evliliklerden” bahsediliyor.
Bir de “evlilik dışı” münasebetlere vurgu
yapan vatandaşlarımız var ki, buralara hiç girmeyeyim!..
Bu
sıkıntılarla mücadele için “bazı derneklerin” bile kurulduğuna şahit oldum, bir
takım illerimizde.
Hanımefendiler,
Anadolu Ailesi’ne bu yolla sahip çıkmaya ve boşanmaların önüne geçmeye
çalışıyorlar!..
***
Bu “sığınmacı” meselesi, ülkeyi birçok
yönden “kaosa” sürükleyebilir.
Bazı
işverenler, “Suriyelilerin gelmesi çok iyi oldu, bizimkiler iş beğenmiyor, para
beğenmiyor, bunları çok uygun ücretlerle çalıştırabiliyoruz!” yollu
lâflarla ateşe benzin döküyorlar.
Geçim
sıkıntısından bunalan vatandaşlarımız, bunun önde gelen sebeplerinden birinin
de “kontrolsüz göç” olduğunu
düşünüyor.
Suriye’yi
bayram ziyaretlerine gidecek kadar güvenli bulan Suriyelilerin, niçin orada
kalmadıkları sorgulanıyor.
Tedbir
alınmadığı taktirde, nüfus dengesinin iyice bozulacağı ve Anadolu insanının
durumunun gittikçe güçleşeceği yönünde de ciddi değerlendirmeler var.
Birçok “kulak verilebilir eleştiri”nin yanı
sıra, gittikçe güçlenen “ırkçı
zihniyetin” şedit yaklaşımları da dikkat çekiyor.
İnsanları,
etnik kökenlerinden dolayı yargılayan, damgalayan, mahkûm eden, tahkir eden
gruplar var.
Hemen her
alanda dikkat çeken “plânlama ve
koordinasyon eksikliğimiz” bunların propagandalarına güç veriyor.
“Irkçı
yaklaşım” bu ortamda maalesef prim yapıyor.
İşte size,
bir kısım iktidar mensupları ile “yıkıcı
muhaliflerin” hiç hoşlarına gitmeyecek bir yazı daha.
Mağdur ve
mağdurelere sahip çıkmanın “insanlık
vazifesi” olduğunu söyledik diye “ırkçılar”,
Siyasal İktidar’ın “sığınmacılar”
politikasındaki eksikliklerin bir bölümüne dikkat çektik diye diğer taraf
kızar.
Malûm, dokuz köy meselesi!..