Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.31
Gram Altın
2920.24
BIST 100
9659.96
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
12 Ağustos 2021

Siyasal iktidara teklif: 'Göç Bakanlığı kurulsun!..'

Dünkü MİLAT’ın Ercan Ezgin imzalı manşet haberinde, “Göç Bakanlığı”nın kurulması tavsiye ediliyordu.

Ercan Ezgin MİLAT’ın hukukçu yazarı.

“Göç ve Uyum Bakanlığı Kurulmalı” başlıklı yazısında diyor ki, Sayın Ezgin:

3.7 milyon Suriyeliyle beraber yüz binlerce Afgan, Özbek, Pakistanlı ve diğer birçok ülkeden gelen göçmenler, muhakkak ki Türkiye gibi bir ülke için büyük bir külfettir. Bunların bir kısmı kaçak yollardan geçmiş, kimi belge ve kimliksiz, kimi ikamet etmesi gereken ilin dışında başka bir ilde yaşıyor. Suça karışanlar, kayıtsız çalışanlar, çevreyi rahatsız edenler elbette ki tartışılmalı ve çözüm yolları araştırılmalı. Ancak, teşhis, çözüm ve saha gerçekliği konularında çok dikkatli olunmalı. Tabi ki ülkemizdeki sığınmacılar belirlenen yerlerde ikamet etmeli, suça karışanlar hakkında gerekli müeyyideler uygulanmalı, sokaklarda halkı rahatsız edenlere, günlük yaşamı taciz edenlere kesinlikle izin verilmemeli, gerekli güvenlik ve asayiş tedbirleri alınmalı. Yasal düzenlemeler yapılmalı.”

***

Nüfusu, bizdeki “sığınmacı” sayısından çok daha az olan Danimarka’da bile “Göç Bakanlığı”nın olduğuna dikkat çekilen yazıda, “Türkiye’de, eskimiş iskân kanunu ve polisiye tedbirlerle mülteci sorununu çözmenin gittikçe güçleştiğine” vurgu yapılıyor.

Dilerim yetkililer, MİLAT’ın “Göç ve Uyum Bakanlığı” teklifini dikkate alır, meselenin “Dünyaya insanlık dersi verdik!” söylemiyle, mevcut mevzuatla ve yapılarla üstesinden gelinemeyecek kadar “sıkıntılı” olduğunu iyice görür!..

Son vakitlerde “Afganlılar” gündeminin de üzerine eklenmesiyle tartışma iyice alevlendi malûm.

Milyonlarca sığınmacıdan bir kaçının çirkin, rezil halleri, umuma teşmil ediliyor ve bunun üzerinden “büyük operasyonun” çok önemli bir bölümü devreye alınıyor.

“Dört dörtlük topluluk yoktur, bizler de dört dörtlük değiliz. O kadar sığınmacı arasından çürük tipler de çıkacaktır elbet” deseniz de…

Sokaktaki vatandaşların kahir ekseriyeti, “Bana ne kardeşim, bizim sıkıntımız bize yetiyor. Bu işler kontrollü, düzenli bir şekilde götürülmeliydi!” diyor.

“Sığınmacıların” yoğunlaştığı yerlerdeki gerilimi kısa süre içinde fark ediyorsunuz.

Bu gerilim, iyi şeylerin habercisi gibi gelmiyor.

Allah muhafaza.

Ülkeyi kaosa sürüklemek isteyenlerin tezgâhladığı ve hayli zamandır yumrukları sıkılı bir şekilde bekleyen “sıkıntıdaki” vatandaşların da içine çekildiği bir plân devrede.

Birileri bunları tezgâhlarken, milyonlarca “sığınmacıyı” kabul eden Türkiye’nin hemen her alanda görülen “plânlama ve koordinasyon eksikliği” burada da dikkat çekiyor.

15 Temmuz hain darbe girişiminin ertelenemez hale getirdiği “yeniden yapılanma” sürecinin tabii sıkıntılarını da unutmamak lâzım.

Şu sebep, bu sebep…

Netice?

İşte, birilerinin elinde bulunmaz malzeme.

Bu “sığınmacılar” konusunda, işin başından bu yana, “ikaz” niteliğinde yazılar kaleme aldım, konuşmalar yaptım.

Mağdura, mazluma sahip çıkmanın “insanlık borcu” olduğunu, Anadolu Ruhuna da bunun yakıştığını belirttiğim yazılarımda, konuşmalarımda, “Bu kadar kısa bir sürede bu kadar büyük ve plânsız göçün çok büyük sosyal problemlere, güvenlik zaaflarına yol açabileceğini” de ısrarla vurguladım.

Güvenlik meselesi malûm.

Kimin elinin kimin cebinde olduğunun bilinmediği, vekâlet savaşlarının bütün acımasızlığıyla sürdüğü bu sıkıntılı coğrafyadan gelenler içinde güzel insanlar olduğu kadar, “suç makinesi” niteliğinde olanlar da vardır elbette.

Olmaması düşünülemez.

Bu kadar kısa sürede, nüfusunun yüzde 7’sine, 8’ine denk gelen bir “sığınmacı” kitlesini kabul eden bir Devlet, kontrolü nasıl sağlayacak?

Büyük göçün beraberinde getirmesi kaçınılmaz olan sıkıntılara karşı hangi tedbirleri alındı?

“Tedbir alınmadı” dersek haksızlık olur.

Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, Göç-Net veri tabanı ile sığınmacıları kayıt altına alıyor, Türkiye’ye uyumlarını sağlamaya çalışıyor, “kitlesel hareketlere karşı” alınacak tedbirleri değerlendiriyor ama…

Bizler, Suriyeli sığınmacıların sayısını net olarak bilemiyoruz.

Bu benim “tahminim” değil.

Elimde, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın, “Suriyeliler ve Türkiye Vatandaşları Arasındaki Evlilik İlişkileri” başlıklı araştırması var.

Orada deniyor ki,

“Her ne kadar kayıt sistemi güçlü bir hale getirilmişse de kayıt altına alınamayan Suriyeli sığınmacıların toplam sayısına ait güvenilir bir tahmin mevcut değildir.”

Tekrar edelim:

“Suriyeli sığınmacılardın toplam sayısına ait güvenilir bir tahmin mevcut değildir.”

Böyle mi olmalı bu işler?

***

Yukarıda bahsettiğimiz araştırmanın başlığı dikkatinizi çekmiştir:

“Suriyeliler ve Türkiye Vatandaşları Arasındaki Evlilik İlişkileri”

İşte,çoklarının görmezden geldiği bir sıkıntı…

Özellikle, çok yüksek oranda “sığınmacı”nın barındığı illerimizden bazılarında şahit olduklarımız…

***************

“Ailemize Dikkat!”

Beylerinin “Suriyeli hanımlara” ilgi gösterdiğini, bu ilginin de karşılıksız kalmadığını söyleyen bazı hanımefendiler, bu yüzden yuvalarının yıkıldığını ya da yıkılma noktasına geldiğini belirterek, bu konuda bir şeyler yapılmasını talep ediyorlar.

Geçtiğimiz günlerde çok kıymet verdiğim Ehl-i Tasavvuf bir kardeşim, bu tür sıkıntıların kendi içlerinde de olduğunu, hatta bu yüzden birçok “Tesettürlü Hanımefendi”nin “feminizme” savrulma noktasına geldiğini söyledi!

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın Raporu, meseleyi daha çok “İsviçre’den İthal Medeni Kanun” bakış açısıyla ele alsa da, içerisinde “dikkat çekici” tespitler de yok değil.

Mesela…

Bazı bölümlerde, Suriyeli hanımlara “Türkiyeli” erkeklerin (Türkiyeli kavramı rapordan alınmadır) ilgi gösterme sebepleri ifade edilmiş.

Temel sebep, “fırsatını bulmak” imiş!

“Fırsatçılık”mış yani!

Devamını Okuyalım:

“Göç öncesinde ikinci bir evlilik yapmaya maddi veya sosyal imkân bulamayacak kişiler göçten sonra Suriyeli kadınların ve ailelerin zayıflığından faydalanarak böyle evlilikler yapabilmektedir. Türkiyeli erkeklerin Suriyelilerle ikinci evlilik yapmalarında en temel sebep bu evliliklerin erkeklere neredeyse hiç bir bedeli olmamasıdır.”

Bir de “Resmi Çalışma”daki “alandan yansıyan” şu satırları dikkatlerinize arz etmiş olalım:

“İnsanlar düştü diye adam da veriyor kızını. Ben kendim sormuşum Suriyelilere, siz tanımadığınız insanlara nasıl böyle kızlarınızı veriyorsunuz diye. Adam diyor ki ‘Ben düştüm beş altı tane kız var evde. Burada işim yok gücüm yok. Gelirim yok. Bari kızımı evlendireyim!..’.

“Genel olarak Suriyeli kadınlar içinde bulundukları zor şartlara rağmen ‘daha bakımlı’ bulunmaktadır. Kadının giyimine özen göstermesi, makyaj yapması cinsiyet kimliğinin bir parçası olarak algılanmaktadır.”

***

Burada “evliliklerden” bahsediliyor.

Bir de “evlilik dışı” münasebetlere vurgu yapan vatandaşlarımız var ki, buralara hiç girmeyeyim!..

Bu sıkıntılarla mücadele için “bazı derneklerin” bile kurulduğuna şahit oldum, bir takım illerimizde.

Hanımefendiler, Anadolu Ailesi’ne bu yolla sahip çıkmaya ve boşanmaların önüne geçmeye çalışıyorlar!..

***

Bu “sığınmacı” meselesi, ülkeyi birçok yönden “kaosa” sürükleyebilir.

Bazı işverenler, “Suriyelilerin gelmesi çok iyi oldu, bizimkiler iş beğenmiyor, para beğenmiyor, bunları çok uygun ücretlerle çalıştırabiliyoruz!” yollu lâflarla ateşe benzin döküyorlar.

Geçim sıkıntısından bunalan vatandaşlarımız, bunun önde gelen sebeplerinden birinin de “kontrolsüz göç” olduğunu düşünüyor.

Suriye’yi bayram ziyaretlerine gidecek kadar güvenli bulan Suriyelilerin, niçin orada kalmadıkları sorgulanıyor.

Tedbir alınmadığı taktirde, nüfus dengesinin iyice bozulacağı ve Anadolu insanının durumunun gittikçe güçleşeceği yönünde de ciddi değerlendirmeler var.

Birçok “kulak verilebilir eleştiri”nin yanı sıra, gittikçe güçlenen “ırkçı zihniyetin” şedit yaklaşımları da dikkat çekiyor.

İnsanları, etnik kökenlerinden dolayı yargılayan, damgalayan, mahkûm eden, tahkir eden gruplar var.

Hemen her alanda dikkat çeken “plânlama ve koordinasyon eksikliğimiz” bunların propagandalarına güç veriyor.

“Irkçı yaklaşım” bu ortamda maalesef prim yapıyor.

İşte size, bir kısım iktidar mensupları ile “yıkıcı muhaliflerin” hiç hoşlarına gitmeyecek bir yazı daha.

Mağdur ve mağdurelere sahip çıkmanın “insanlık vazifesi” olduğunu söyledik diye “ırkçılar”, Siyasal İktidar’ın “sığınmacılar” politikasındaki eksikliklerin bir bölümüne dikkat çektik diye diğer taraf kızar.

Malûm, dokuz köy meselesi!..