Siyasal gazeteciler, özgür edebiyatçılar mı?
Edebiyatçılar/sanatçılar gönül dünyamıza, ruhiyyatımıza hitap ettiklerinden olsa gerek hepimiz için özel bir yere sahip. Ruhumuzun, bilinçaltımızın okumalarını yaptıkları, gündelik telaş içerisinde ihmal ettiğimiz mana alemimizi besledikleri için vs vsu2026
Lakin edebiyat ve sanatın bu misyonu, söz konusu eylemi icra edenleri nasıl yönlendirmeli/şekillendirmeli mevzuu biraz karışık! Oysa edebiyat ve sanat sadece insan için yapılır, siyasetten uzak durur algısının, bakış açısının kırıldığı/değiştiği çok oldu.
Gerçekte hiçbir sanatçı ve edebiyatçı kendini siyasetten de ülkesindeki bilumum gidişattan da soyutlayamaz esasında. Sadece bize yahut günümüze özgü bir realite de değildir bu. Toplumun, edebiyatçı/sanatçı kimliğiyle var ettiği kişilerin toplumsal hadiselere duyarsız bir tutum takınmaları düşünülebilir mi?
Bizde modern edebiyatın/sanatın inkişafı Tanzimat dönemine denk gelir. Tanzimat gibi aşırı siyasallaşmış, modernizme yelken açılmış bir dönemde edebiyat ve sanatın gündem dışı kalması mümkün değildir. Tanzimat Osmanlı'sında, bilhassa roman, içtimai ve siyasi konulara değinmek -bir tür- hayat görüşü propagandası yapmak için kullanılan başlıca unsur olur.
Dönemin aydınları, düşünürleri yazdıkları romanları edebiyat yapma amacından çok siyasi görüşlerini topluma aktarma amaçlı kullanmışlardır. Yazarlar özellikle Batılılaşma, modernleşme, kadın-erkek ilişkileri, kadının konumu, idealize ettikleri yaşam biçimlerini romanları, yazıları aracılığıyla yaymayı amaçlamışlardır.
Edebiyatın bu misyonu Osmanlı ile sınırlı kalmamış, Cumhuriyet Türkiye'sinde de bu kez emekçiler, köylüler, öğretmen okulları temalarının bolca kullanıldığı -sol görüşün hakim olduğu- romanlar/eserler verilmeye başlanmıştır. Bu dönem parlayan, şöhret olan romancıların, öykücülerin neredeyse tamamının aynı düşünsel paradigmalardan beslenir olmaları bir yana siyasetle iç içelikleri de benzerlik gösterir.
Cumhuriyet'le birlikte modern sanat kollarının gelişmesine, güçlenmesine paralel eser ve yapıtlarda artış gözükürken bu sektördekilerin de siyasetten uzak durdukları, toplumsal mesajlar vermekten kaçındıkları söylenemez. Yine sol düşünce kalıplarından beslenen sanatçılar -doğaldır- bu zeminden beslenen eserleriyle topluma, ruhu üzerinden hitap etmeyi sürdürürleru2026
Mütedeyyin/muhafazakar camianın bu iki alanda da var olmaları biraz fazlaca zaman gerektirmişti. Hatta sanatta ne ölçüde var oldukları, var olup olmadıkları hala tartışılan konulardan birini oluşturmaya devam eder. Muhafazakarların sanat alanındaki varlıkları tartışıladursun, edebiyatta görünür olmaya, yetkinliklerini kabul ettirmeye başlayan isimler de öyle çok fazla değildir.
Öte yandan edebiyattaki sol tekeli kırılmış, çok seslilik görülmeye başlanmış olsa da sol ve muhafazakar edebiyatçı arasındaki farkları gözden kaçırmak imkansız.
Edebiyat ve sanat alanındaki sol görüşlülerin yapıtlarında, mesajlarında düşünsel kodlarına ait sunumlar yapma amaçları her vakit görüldüğü gibi siyasete, toplumsal meselelere duydukları ilgi de aşikar. Toplumun tümüne hitap eden isimler de olsalar, siyasi meselelerde kendi görüşlerini paylaşmaktan imtina etmiyor, olası tepkilerde de çekinmiyorlar.
Düşünce kalıpları itibariyle toplumda az sayıda olmalarını da kendi paradigmalarını benimseyen kişilerin azınlıkta olmasını da düşüncelerini açıklamalarına bir engel görmezler. Verdikleri mesajların toplumdaki birlik-beraberlik ya da muhafazakarlıkla çelişiyor olması da birçoğu için önemli gözükmez.
Bunun en somut ve yakın örnekleri olarak Gezi süreci, hükümet-cemaat kamplaşması, 1 Mayıs olayları gösterilebilir. Henüz belleğimizdeki tazeliğini koruyan eylemleriyle sol fraksiyona ait edebiyatçılar da, sanatçılar da, gazeteciler de toplumsal tepkileri önemsemeden siyasi tutum takınmaktan çekinmemişlerdir. Üstelik bunu yaparken ötekileştirici, kamplaştırıcı, saldırgan bir üslup benimsemeleri de dikkat çekicidir.
Muhafazakar/mütedeyyin camiaya baktığımızda ise -ezici çoğunlukla- edebiyatçılarımızın bu üç önemli durumda da kendilerini olayların dışında tutma çabası içerinde olduklarını görürüz. Bu konuların tamamıyla gazetecilere ihale edilmiş gibi davranıyor olmaları ilginçtir.
Ülkenin gündemi çeşitli olaylarla sarsılırken onlar, edebiyat ülkesi denilen sihirli ve gündemden azade, hayali bir dünyada yaşıyormuş gibi davranmaya devam ederler. Yazdıkları aşktan, çiçekten, böcekten başka bir şey değildir. Ülkenin altı üstüne gelse, köy kahvelerinde bile gündem siyaset olsa bizim edebiyatçılarımız tutumlarını değiştirme niyetinde gözükmezler.
Bunu, edebiyatçı olarak siyasi ve toplumsal meselelere uzak durmaları gerektiğine olan inançlarıyla mı yoksa suya sabuna, gündeme dokunmadan hiçbir tarafın tepkisini almadan var olmaya çalışma isteklerinden dolayı mı yaparlar bilemeyiz.
Tutumları, kendilerini diğer kesime kabul ettirme psikolojilerinden mi yoksa edebiyatçının gündelik hayattan, siyasetten uzak durması gerektiğine olan inançlarından mı kaynaklanır onu da anlayamayız.
Bildiğimiz sadece; onlara edebiyatçı kimliği kazandıran, var eden camialarının düşünce/tutum/eylemlerini görmezden gelen halleri olmuştur. Bunu da gördüğümüzde biliriz zaten, yoksa niyet okuyuculuk gibi bir hünerimiz falan bulunmamaktadır!