Sivil Görünümlü Fon'cuk (!)
Böyle olur mu? “Olur, olur bal gibi olur” dersek şarkı sözünü tekrar mı etmiş oluruz? Şimdilerde duyunca ‘şaştım kaldım’ diyoruz. Fon’lanmış bir sürü arsız-yüzsüz ve de pişkin. Maazallah bizim mahalleden fonlanma olsaydı ‘vay ki, vay hallerine!’
Fonlandıktan
sonra sosyal medyada foncuk adını
alması, üstüne üstlük modifiyeli solculuğuna
söz söyleyen olmadığı gibi kendi cenahından desteklerine bizim mahallelilerde eşlik
edince ortaya I Fon Kullanıcıları Birliği
çıkıverdi. Bu foncuya demokörat
dediğimde kreş bebesi TBMM başkanına
beni şikâyet ettiğinden nazik uyarıyla silmiştim.
Yazımız
imtihan sorularına benzedi. Bir varmış
bir yokmuş diyelim. Boş verelim ve ne kadar siviliz veya sivilleşebildiğimize
göz atalım. Konuşma balonlarını söndürüp yazıya odaklanalım.
Sivil
toplum kavramı toplumun devlet kurumları dışında, kendi kendini yönlendirmesini
ifade eden ‘demokratik’ bir ifadedir.
Bu ifade siyasî düşünce tarihi ve toplumsal hayat tecrübesi sürecinde doğmuş,
12. yüzyıldan itibaren de değişen kavramlarla birlikte gelişim göstermiştir. Ortaya
çıkış yeri Batı olarak ifade edilse de Doğu toplumlarında yüzyıllardır varlığı ve
etkinliği tartışılmaktadır.
Sivil
toplum, içinde çeşitli düşünceler barındıran, bazı özel gayeler etrafında
toplanarak hedefleri ve uzmanlıkları doğrultusunda kendini yenileyen, şahsî
çıkarlarını değil toplumun refahını düşünen, devlet iktidarını hukuk kuralları
çerçevesinde hem denetleyen hem de onu uyaran ve sınırlandıran, bireyi
siyasetin aktif bir unsuru haline getiren, tüm bunları yaparken demokrasiyi
amaç edinen sosyal bir yapıdır.
Sivil
toplum, devlet iktidarının oluşturduğu alandan -ki bu alan parlamento, hükümet,
ordu, güvenlik güçleri, yargı organları, kurumlar vb.- geriye kalan kısımla
temsil edilir. Bu anlamda sivil toplumu “Bireyin
devletten izin almadan girebildiği toplumsal ilişkiler, gerçekleştirebildiği
toplumsal etkinliklerdir” şeklinde tanımlayabiliriz. Devlet ve sivil toplum
doğrudan veya dolaylı, az veya çok daima ilişki içindedir. Sivil toplum, çağdaş
bir anlayışın ürünüdür. Siyasî güç ve yönetimle arasındaki ayrım birbirine zıt
iki kavramı ifade ediyor izlenimi verse de bu ikili, katılımcı demokrasiyi
güçlendiren unsurdur. Bu da sivil toplum kavramının neden demokrasiyle yakın
ilişki içinde olduğunu açıklamaktadır.
Sivil
toplum ve sivil toplum kuruluşlarının lider, yönetici ve bürokratların yaptırım
gücüne karşı toplumu koruyan bir sigorta konumunda olduğu da söylense de savundukları
düşünceler ve dile getirdikleri talepler yönetime yardımcı amaçlı bir görev de
üstlenmektedir. Bir anlamda yönetime, siyasetin toplum için yapılması gerektiği
hatırlatılır. Nasıl ki parti, seçim, katılımcı olmadan bir demokrasiden söz
etmek mümkün değilse sivil toplumsuz bir demokrasi de düşünülemez.
Gelişmiş
ülkelerde ve sürdürülebilir demokrasilerde sivil toplumun önemi büyüktür. Sivil
toplum kuruluşlarının bulunduğu ve güçlü olduğu toplumlarda demokratikleşme
süreci daha sağlam temellere oturmaktadır. Demokrasinin kavram olarak
benimsenmediği, şeklen kabul edildiği toplumlarda sivil toplum ve sivil toplum
kuruluşlarının yaşaması pek de mümkün görünmemektedir. Bir ülkede demokrasinin
varlığı, gelişmesi, gücü sivil toplum kuruluşlarının sayısı, ne kadar üyeye
sahip olduğu ile doğru orantılıdır. Çünkü bir ülkede demokrasi gelişmişse
örgütlenme hürriyeti vardır ve sivil toplum kuruluşları halka yayılmış
durumdadır. Sivil toplum ne kadar aktif olursa ülkenin siyasî yapısı da o kadar
istikrarlı olur. Çok sesliliği sağlayan bu kuruluşlar siyasal kararların alınma
sürecine de katkıda bulunur.
Demokrasinin bir gereği olan sivil toplumun her zaman siyasî hayatımızda yer almasını, demokratik geleceğimize büyük katkılar sunmasını temenni ediyorum.