"Sivil diktatör"
30 yıl önce..
17 Nisan 1993…
Yağmurlu bir Ankara
sabahı…
8’inci Cumhurbaşkanı
Turgut ÖZAL’ın hastaneye kaldırıldığı haberi ajanslardan geçtiğinde Türkiye’nin
yüreğine ateş düştü.
Öğleye yakın vefat
haberi verildi.
Yıllarca bu millete
hizmet etmiş, ülkesine çağ atlatmış bir devlet adamını kaybetmenin derin
üzüntüsü içinde bir millet…
Turgut ÖZAL, vesayet odaklarına karşı mücadelede etti.
Anadolu sermayesi onun
icraatlarıyla büyüdü.
Türkiye, bugün savunma
sanayide, alt yapı ve üst yapıda dünyada parmakla gösteriliyorsa çığırı açan
ÖZAL’dır.
Ülkenin gelirinin
neredeyse tamamını sömüren bir avuç sermayedarın tekelini o kırdı.
1980 darbesiyle millî
iradeyi gasp edenlerin sultasının devam ettiği yıllarda iktidar oldu.
6 Kasım 1983 seçimlerinde cuntanın kudretli Millî
Güvenlik Konseyine rağmen partisi, Anavatan Partisi (ANAP)oyların yaklaşık
yüzde 47’sini alarak 400 üyeli TBMM’de 212 milletvekili ile tek başına hükümeti
kurdu.
Cunta, görev vermekte
tereddüt etti. Çünkü işaret ettikleri parti, ancak 3’üncü
olabilmişti.erebilirdi. En çok oyu alan partiye görev verilmesi şart değildi;
Cumhurbaşkanı isterse Meclis içinden herhangi birine hükümeti kurma görevi
verme yetkisine sahipti.
Aralık 1983’te hükümet
kuruldu.
Türkiye düşmanları, hemen saldırıya geçtiler: Terör
örgütü PKK’yı milletin başına musallat ettiler. 15 Ağustos 1984’te katliamlara
başlattılar.
Aynı zamanda bölgeyi de
karıştırıyorlardı.
Türkiye’nin içe
kapanması için faili meçhul cinayetleri de aparat olarak kullandılar.
1983’e kadar Türkiye, tipik bir Afrika ülkesiydi.
Karasaban, kağnı devrini yaşıyordu. Taşın, düvenin
altına çakılıp sapın saman haline getirilmesinde kullanıldığı devir…
Ev telefonlarının süper
lüks sayıldığı, köylerde telefonun ve elektriğin esamesinin okunmadığı Taş
Devri…
Çok değil, 40 yıl
öncesinin Türkiye’si…
Cebinde yabancı para
bulunduranın cezalandırıldığı yıllardı, 1983 öncesi…
Yollar, köprüler,
fabrikalar yapıldıkça, üretim, istihdam ve ihracat artıkça “Şahsî menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edenler”
kızgın saca basmış gibi feryat etmeye başladılar: “Sivil diktör!”
1988 Haziran’ında
Ankara’da silahlı suikast düzenlediler. Kurşun mikrofona değmese başına isabet
edecekti.
Elinden yaralandı…
Malum zevat, buna da “tiyatro” dedi.
1989’da ilk sivil
cumhurbaşkanı olmak istediğinde karşı çıktılar.
Oylamaya katılmadılar.
“Çankaya şişmanı” diyerek tahkir ve tezyife kalkıştılar. Hiçbir davetine icabet etmediler, yetkilerini
kısıtlamaya, provokatif olayların,
cinayetlerin sanığı yapmaya kalkıştılar.
20 Ekim 1991 seçimlerine
kadar partisi iktidar olmayı sürdürdü.
II. Abdülhamid ve MENDERES’e
“diktatör” diyenler, ona da dediler,
demekteler…
27 Mayıs 1960…
Millî Birlik Komitesinin kararı:
" İktidar Partisi idarecileri
tarafından Anayasa'nın çiğnenmesi, Türk Milletinin bütün fert ve insanlık hak
ve hürriyetlerinin ve masuniyetlerinin ortadan kaldırılması, muhalefet
murakabesi işlemez hale getirirlerek tek
parti diktatoryası kurulması suretiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi fiilen
bir parti grupu durumuna düşürülmüş ve meşruluğunu
kaybetmiştir…"
12 Eylül ve 15 Temmuz’da da benzer gerekçeler ileri sürdüler, sürmekteler…
ÖZAL’ı FETÖ mü zehirledi?
Orta Asya gezisinden hemen sonra vefat etmesi, şüpheleri güçlendiriyor.
ÖZAL’ın mezarı 2 Ekim 2012 açıldı.
O zaman Başbakan
olan Tayyip Erdoğan’ın ‘Özal zehirlendi’
sözleri Adli Tıp raporuna dikkatleri yoğunlaştırdı.
Özal’ın vücudunda kadmiyum
zehirinden 18.15 ppm tespit edildiği halde böbrekleri incelenmemiş, mezarın
duvarlarındaki 50
kat DDE de rapora yansıtılmamış.
Adli Tıp Kurumu raporunda hiç zikredilmeyen iki zehir:
Hekzaklorobenzen ve hexabromobenzen var…
ÖZAL’ın mirasına ihanet edenler, 28 Şubat’ın önde gidenlerinden
oldular.
Turgut ÖZAL, vasiyeti
gereği, 1990’da İmralı’dan naaşlarını naklettirdiği MENDERES, ZORLU ve POLATKAN’ın
medfun bulunduğu Topkapı Anıtmezara defnedildi.
Bununla da cuntacılara
ders vermekte…
Ruhun şad olsun, “sevgili vatandaşlarının” sevgili Cumhurbaşkanı!..