Sivas bizi çağırıyor
Türkmen mavisi çinilerle bezeli minarelerin göğe erdiği...
Timur’un
yakıp, yıktığı...
Osmanlı’nın
Eyalet-i Sivas yaptığı...
Millî
Mücadele kıvılcımının ilk çakıldığı yerdir Sivas.
*
İlim ve bilim
insanlarının yetiştiği Gök ve Buruciye Medresesi...
Hızır
Aleyhisselâm’ın cemaate karışıp miraca yükseldiği Ulu Camisi...
Yanık sesli
âşıkların kıymetlisi...
Kızılırmak
gibi gurbete akanların yurdudur Sivas.
*
Sivas,
hürmete lâyık izlerin, ruhları ferahlatan nefeslerin hayat bulduğu belde...
Sivas, Sultan Şehir... Sultan Şehrin Sultanı Şems-i Sivâsî’nin yaydığı “Anadolu İrfanı” hâlâ bu beldeyi
kuşatmaya devam ediyor... “Manevi Güneş”in
türbesine kirli giren pâklanıp, kalbi aklanıp çıkıyor...
*
Sivas, yüreği
yanıkların derdini türkülere döktüğü şehir...
Yolumuzu
düşürdüğümüz Sivas Kalesi’de mızrab sazın tellerine değdikçe içli mi içli,
yanık mı yanık yankılanan bir türkü bizi çağırıyor...
“Çıkalım Kale’ye bir akşam üstü, / Sen
Sivas’ı seyret yar bende seni...” türküsünün ne manaya geldiğini anlamak
için burçları, kapıları yerle yeksan edilmiş kadîm Kale’ye çıkıp Sivas’ı
seyretmeye başladığınızda gözlere takılan mâziye dair görüntüler gönülleri
öteler ötesine götürüyor. Nereye bakılsa “hoş
geldiniz” diyen nakış nakış işlenmiş tarihî eserler topluluğu, yaşanmış
hayatların bıraktığı izlerin sırrını ifşâ ediyor.
Karşıda Sivas Kalesi’ne kardeşlik eden Yukarı Tekke kendini gönül gözüyle
seyredenlere selam veriyor. Şahin yuvası gibi sarp kayaların üzerine dikilen Abdülvehhâb Gâzî Türbesi ve Yukarı Tekke Camii’nde okunan ezanlar
üzerine ölü toprağı serpilmiş şehri uyandırıyor. Bu uyanış sıradan bir uyanış
değil; eteğinde misafir ettikleriyle diriliş senfonisini ruhlara nakşediyor. Meydan Camii’nde yankılanıp, Ulu Camii’ne dokunuyor. Ulular
meclisinin pirî fânileri berzahta buluşup, Sultan Şehrin dünyevîleşen ruhlarına
ilham olabilmek için aralarında hasbihâl ediyor. Şems-i Sivâsî bir tarafta, İhramcızâde
Hacı İsmail Hakkı Efendi Hazretleri diğer tarafta “yaşayan ölüler”e alametlerini gösteriyor.
Ayasofya-i
Kebir Camii Şerifi İstanbul için nasıl hürmete lâyık bir mâbed ise Ulu Camii de
Sivas için odur. Sivas’a yolunu düşürüp de Ulu Camii’nin eğri minaresinin
gölgesinden istifade etmeyen azdır, yada nasipsizdir. Tıpkı Sivas’ı işgal edip
taş üstünde taş, omuz üzerinde baş bırakmayan Timur gibi...
*
Rahmetli “Hay Hak Dede”nin (Süleyman Yalman)
zikir sofrasına çevirdiği Ulu Camii’nin bahçesinde şimdilerde bir sessizlik
hüküm sürüyor. O vuslata ereli boşluğunu güvercinler dolduruyor. Ruhlara gıda
İhramcızâde Hacı İsmail Hakkı Efendi’ye dua ritüeli eşliğinde Ulu Camii dolup
dolup boşalıyor. Dualar semaya yükselip rahmet bekleyen gönüllere düşüyor.
Ezelden birbiriyle tanış olanlar yeniden hemhâl olup yitiğini bulmuşçasına
seviniyor. Tanıdık simalar, şehrin hangi ulular meclisini ziyaret etseniz
karşınıza çıkıyor. Tebessüm sadakasının azaldığı bir dünyada bu hâl hiç
durmaksızın tekerrür ediyor. Elli
direkli ulu mabedin direkleri arasında Rabbine iltica edenlere ilerideki Gök Medrese eşlik ediyor.
Bir taraftan
Sivas Belediyesi’nin yürüttüğü Kale Evleri Projesi’nin birinci etabı devam
ederken, diğer taraftan ilim ve irfan merkezi Gök Medrese’nin hiç eskimeyen
ruhuna dokundukça rahmet zerrecikleri içinizi ferahlatıyor. Ustaların ilmek
ilmek işlediği taşlar, turkuaz renkli seramikler gün ışığına çıkmanın doyumsuz
ahengini ziyaretçilere cömertçe sergiliyor.
*
Çifte Minareli Medrese, Timur’dan beter istilacılar
tarafından harabeye çevrilmenin ızdırabını çekerken, Şifaiye Medresesi ve Darüşşifası’nın bânisi 1. İzzeddin Keykavus’un
sonsuzluk uykusuna yattığı mekandan “Geniş
saraylardan çıkıp bu daracık mezarlara geldik. Servetimin bana faydası yok”
nasihatiyle dünyaya tamah eden ziyaretçilere sesleniyor.
Buruciye Medresesi’nin taç kapısı üzerindeki kitabede “İlim talep etmek her Müslüman’a farzdır”ın
manasını idrak edenlere ilimin nefes kadar kıymetli olduğunu haykırırken, Kale Camii, İstasyon Caddesi’nin yoğun
trafiğine rağmen yalnızlığın ne kadar merhametsiz olduğunu Türkiye
Cumhuriyeti’nin temellerinin atıldığı müzeye kaldırılmış 4 Eylül Lisesi’ne (Sivas Mekteb-i Sultanisi) anlatıyor.
Biraz
ilerdeki Hükümet Konağı’nda Vali Salih
Ayhan bey dert dinliyor. “Gidemediğin
yer senin değildir” diyen selefi Halil
Rıfat Paşa’nın sözünü yere düşürmemek için bir türlü bitirilemeyen Yüksek Hızlı Tren ve Yağdonduran Tüneli projesini hayata
geçirmeye gayret ediyor.
*
Asurlardan, Hititlerden,
Kimmerlerden, Friglerden, Romalılardan, Bizanslılardan sonra Sultan
Alparslan’ın Anadolu’yu fethiyle birlikte Türk yurdu olan Sivas; Selçukluların,
Danişmendlilerin, İlhanlıların, Eretna Beyliği’nin, Kadı Burhaneddin’in ve
Osmanlıların yönetimine girmiş, son olarak da Türkiye Cumhuriyeti’nin
temellerinin atıldığı yer olma gururuna erişmiştir.
İnsanoğluna
ev sahipliği yaptığı günden beri en kritik dönemlerde yazılan tarihe şahitlik
eden dirlik ve birlik yurdu Sivas bizi çağırıyor.
Bu kritik
eşiklerden biri de Sivas Kongresi’nin
yapıldığı 4 Eylül 1919’dur. “Hasta Adam”
Osmanlı’nın ölüm döşeğinde son anlarını yaşandığı günlerde Sivas’ta bir ışık
yükseliyor. Gazi Mustafa Kemal ve etrafında toplaşan heyet 108 gün boyunca
millî mücadele için Sivas’a karargâh kuruyor. Millî Mücadelenin başkenti
Sivas’ta alınan kararlarla, “Her türlü
yabancı işgal ve müdahalesine karşı millet topyekûn kendisini savunacak ve
direnecektir. Vatan bir bütündür, parçalanamaz. Manda ve himaye kabul olunamaz”
fikri olgunlaştırılıyor.
“Hasta Adam”ın küllerinden doğacak
Cumhuriyet’in temelleri 4 Eylül Sivas
Kongresi’nde atarak “manda ve himaye”ye karşı büyük bir mücadele
başlatılıyor. Ve bugün üzerinde özgürce yaşadığımız Türkiye Cumhuriyeti’nin
temelleri Sivas’ta atılıyor. Tam 102 yıldır bu inançla geleceğe bakan şehirde
yeni bir heyecan yaşanıyor.
*
Tarihin
akışını değiştiren Sivas Kongresi’nin 102. yılı münasebetiyle düzenlenecek olan
etkinlikler kapsamında Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan, Sivas’ı ziyaret edecek, bu kapsamda dört gözle
beklenen Ankara-Sivas YHT Hattı’nın,
24 yıldır restorasyonu süren Selçuklu Medeniyeti şaheserlerinden Gök Medrese’nin, kültürel hafızanın
hayat bulacağı 250 bin metrekarelik Hamidiye
Kültür Parkı (Sultan 2. Abdülhamid Han döneminde saraya at yetiştirilen
tarihi haralar restore edildi) ile birlikte birçok eseri hizmete açacaktı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın program yoğunluğu dolayısıyla bu açılışlar 29 Ekim’e ertelendi.
Fakat Sivas,
“en emin belde” olmanın, millî
mücadeleye başkentlik yapmanın, millî meclis işlevi görmenin, Cumhuriyet’in
temelini atmanın coşkusunu yaşıyor.
Tarihiyle,
doğal güzellikleriyle, kültürüyle, gastronomisiyle Sivas bizi çağırıyor.
***
KÖYDEN KENTE GÖÇ
DURDURULAMIYOR!..
Selçuklular döneminde merkezi nüfusu 120 bini
bulan, çok canlı bir askeri, siyasi, ekonomik ve kültürel ve ticari kimliğe
sahip olan Sivas, Osmanlılar
döneminde (Timur’un 1401 yılında şehri istilasından sonra yakılıp, yıkılan ve
harap edilen Sivas, hızla güç ve nüfusunu kaybetmeye başlamıştır) içe kapalı
bir görünüm almaya başlamıştır. Cumhuriyet’in
kurulduğu ilk yıllarda elektriğe kavuşturulan 26 bin nüfuslu Sivas’a Demiryolu Hattı (1930), Elektrik Santrali (1934), Devlet Demir Yolları Fabrikası (1939), Çimento Fabrikası (1943) gibi önemli
kamu yatırımlarının yapılmasıyla birlikte bir canlanma sağlanmıştır. Bu
yatırımlarla birlikte değişik kentlerden kısa sürede Sivas’a 1000’e yakın aile
göç etmiştir. Bunlarla birlikte şehir 93 Harbi’nden Birinci Dünya Savaşı’nın
sonuna kadar gerek dışardan içeriye, gerekse içerden dışarıya bazı göçlere
sahne olmuştur.
Büyük
fabrikaların genişletilmesi, yeni birçok sınai tesislerin kurulması, Sivas
nüfusunu 1950-1960 yılları arasında 52 bin 234’ten yüzde 79’luk bir artışla 93
bin 368’e yükseltmiş.
Daha sonraki
yıllarda ihmal edilen Sivas’ta, 1970’li yıllardan sonra ise Travers Fabrikası, Süt Fabrikası, Sivas
Demir-Çelik, SİDAŞ ve SİHAZ gibi kuruluşlarla bir canlanma
sağlanmış, ardından ESTAŞ, KUMSAN, SETAŞ gibi sanayii tesislerinin kurulmasıyla şehir yeni göçler
almaya başlamıştır. 1974’te Cumhuriyet
Üniversitesi’nin açılması kararı ise Sivas’ın kentleşme hızını her geçen
gün artırmıştır.
Türkiye
geneline göre daha hızlı kentleşme eğilimine giren Sivas’ta kentli nüfus oranı
1997’de ise yüzde 56’ya çıkmıştır. Sosyal, ekonomik, siyasal, kültürel ve
psikolojik birçok
problem
ortaya çıkaran bu göç olgusu 28 bin 488
km2 yüzölçümüyle Türkiye’nin en büyük illerinden olan Sivas’la âdeta
özdeşleşmiştir.
Sivas,
Anadolu’nun önemli bir coğrafi konumunda olmasına, sektörel olarak her türlü
gelişime ve insan gücüne sahip bulunmasına rağmen; sanayisinin yeterince gelişmemesine
paralel her geçen gün büyüyen göç problemi ile karşı karşıyadır.
Hızlı ve
sağlıksız kentleşmenin yol açtığı problemler; çevrenin tahribi, fiziki
plansızlık veya yerleşme düzensizliği, gelir dağılımında eşitsizlik, sosyal
arızaların derinleşmesi, kültürel erozyon gibi başlıklar altında toplum
hayatındaki çözülmeler meydana getirmektedir.
Kentlere göç
etmenin en başlıca sebepleri ise sosyal güvence arayışı, daha mutlu bir yaşam
sürme düşüncesi gibi nedenlere dayandırılmaktadır. Düzensiz kentleşme ve göçün
ortaya çıkardığı problemlerin yoğun yaşandığı illerin başını çeken Sivas’ta
otobüsle şehir içi ulaşım ilk defa 1945 yılında iki otobüsle sağlanırken, bugün
kentin ticari ve ekonomik yapısının gelişmesiyle birlikte nüfusun köyden kente
akışı, kalabalıklaşması, şehir içi ulaşımı her geçen gün zorlaştırmaktadır.
*
1980’li
yılların ortasında Turgut Özal hükümetleriyle hızlanan köyden kente göç AK
Parti Hükümetleri döneminde artarak devam etti. On yıllarca yaşanan bu büyük
göç dalgası şehirlerin karakterini deforme ederken, özellikle çiftçilik ve
hayvancılığı olumsuz etkiledi.
Sosyal
hayattan kültüre, üretimden ticarete, demografiden mimariye kadar bir çok
alanda bozulmalar yaşandı.
İşte bu
bozulmaları yaşayan ve bir asra yakın süredir verdiği, son yıllarda taşradan
aldığı plansız göçle birlikte büyük dönüşüme uğradı. Cıbıllar Parkı’ndan başlayan çevre kıyımı hız kesmeden
medeniyetlerin geçit merasimi yaptığı şehri “beton tarlası”na dönüşürdü.
Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan’ın son dönemlerde sık sık gündeme getirdiği yatay mimari
ısrarı anlaşılan o ki Sivas’ta fazla karşılık bulmamış. Göğü delen rezidanslar
şehri pıtrak gibi kuşatmış. Bir zamanlar Mısmıl, Mundar ve Kızıl Irmak’ın
kenarındaki bostanların yerini bu ucube yapılar işgal etmiş, etmeye de devam
ediyor.
Taşradan
kente göçün sonucu olarak değişen demografik yapıyla birlikte işsizlik ve hayat
pahalılığı Sivas’ın dün olduğu gibi bugün de önünde en büyük problem olarak
duruyor.
2020 sonu verilerine göre Sivas
merkezde 382 bin 520, ilçelerde 253 bin 369 olmak üzere toplam 635 bin 889 kişi
yaşamaktadır.
***
SİVAS AYNI DELİKTEN
İKİ DEFA ISIRTILDI!..
Tıpkı 80
öncesi olduğu gibi 93’te tuzağa çekilen Sivas, “aynı delikten iki defa ısırılma”nın sıkıntısını aşmaya çalışıyor.
1980 öncesi
vukû bulan “Alibaba Olayları”nda
yaralar kabuk bağlamışken, ardından Temel Karamollaoğlu’nun belediye başkanlığı
döneminde 2 Temmuz 1993’te yaşanan “Madımak”
provokasyonuyla dünya gündemine oturan Sivas daha kendine yeni yeni geliyor.
Bütün
sıkıntılara rağmen kadîm şehir Sivas’ın önü açık. Sultan Şehir anlatılanların
ötesinde tarih, hoşgörü, gastronomi ve doğal zenginlikleriyle kabuğunu kırmaya
çabalıyor.
Temeli 2008
yılında atılan Sivas Yüksek Hızlı Tren Hattı birçok ertelemenin ardından Sivas
Kongresi’nin 102. yıldönümünde 4 Eylül 2021 Cumartesi günü Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğan’ın da katılacağı törenle açılacağı duyurulmuştu. Açılışlar 29 Ekim’e ertelendi. Uzunluğu
393 kilometre olan Ankara-Sivas YHT
Hattı’nın devreye girmesiyle birlikte 12 saat süren Ankara- Sivas
arasındaki seyahat süresi 2 saate düşecek.
Yüksek Hızlı
Tren’in devreye girmesiyle birlikte büyük bir turizm potansiyeline erişecek
olan Sivas’ta, bu önemli fırsatı değerlendirmek için milletvekilinden belediye
başkanına, valisinden kaymakamına, yatırımcısından turizmcisine büyük görev
düşüyor.
Yatırım,
insan kaynakları ve tanıtımlara hız verilip, Sivas her yönüyle daha cazip hale
getirilmeli. Aksi durumda Temel Karamollaoğlu bey, “Biz Sivas'a o kadar sahip çıktık ki şimdi hızlı treni getiriyoruz
diyorlar. Ya mübarek hızlı trenin Sivas'a getireceği bir fayda demeyelim de
kolaylık diyelim. Nedir o? Göçü hızlandıracak. Adam otobüsle gidip sıkıntı
çekeceğine trene binip İstanbul'a biraz daha hızlı gidecek. Bu hizmet değil…”
beyanatında haklı çıkar!..