Sistemsizlik sitemi
Sanıyorum gerek İslami gayretlerimizde gerekse bireysel çalışmalarımızda sistemli hareket etme konusunda sorunlar yaşıyoruz…
Oturmuş bir sistemi olmayan hareket ve şahıslar süreç
içerisinde dağınıklık, donukluk hatta dağılma krizine maruz kalabiliyorlar… Ya
da sistemsizliği sistem edinmek gibi bir garabet yadırganmaz hale geliyor…
Belki denilebilir ki, sistemsizlikte bir sistem değil midir?
Olabilir ama bize göre değil…
İtiraf etmek gerekirse İslami hedeflerimize yürürken temel
problemlerimizden biri de, sistemsizlik, kuralsızlık, kendi başına buyrukluk
hatta keyfilik diyebiliriz…
Sistematiği olmayan toplumsal hareketlerin ve bireysel
çabaların sürdürülebilirliği de mümkün olmuyor… Sistemsizlikler heyecanı
öldürür, ataleti doğurur, yürüyüşü tıkar, kadroları köreltir, kaynakları
tüketir, motivasyonu bitirir…
Ya da bozuk sistemlerle başarıya yürümek havanda su
dövmekten başka bir ey değildir…
Kendi elimizle kendi sistemimizi işlevsiz hale getirirsek bu
defa da kendimize en büyük kötülüğü yapmış oluruz… Kararsızlık ve tutarsızlık
içerisinde bocalar dururuz…
Sistemsizlik süreç içerisinde silikleşmeyi, bir adım
sonrasında da savrulmayı beraberinde getireceği bilinen bir gerçektir…
Şayet oturmuş güçlü ve güzel bir sistemimiz yoksa el
yordamı, deneme yanılma sistemi ile yol almamız pek de mümkün olmuyor… Dahası
hedef sapması, eksen kayması, yön yitimi riski ile yüz yüze kalıyorsunuz...
İç ahenginiz, ortak çalışma azminiz, birlikte iş yapma
disiplininiz zedeleniyor, belirsizlik ve düzensizlik girdabında bocalayıp
duruyorsunuz…
Samimiyeti, gayreti ve fedakârlığı var ancak sistemli
çalışma bilinci eksik kadroların katkı ve kararlılığı zamanla köreliyor ya da
kayıp gidiyor…
Anlıyoruz ki bu işler doğaçlama olmuyor, günübirlik
hesaplarla, anlık gelgitlerle, zuhurata kendini terk etmekle günü kurtarsak
bile geleceğe yürümek çok uzak bir ihtimal…
Sistemi, stratejisi, taktiği, metodolojisi olmayan, adeta
rotası belli olmayan bir gemi misali hangi limana demir atacağını kestirmek
mümkün değil…
Evet, güçlü bir gelenek, oturmuş meşru bir sistem, doğru bir
gelecek tasavvuru, netleşmiş bir yol haritası, sürdürülebilir bir eylem planı
bizi geleceğe taşıyacaktır…
Plan, proje, program, pratik, performans, şayet yerinde bir
sistemimiz varsa anlamlıdır…
Kendimize özgü bir sistemimiz yoksa ya sistemsizlik
girdabında kaybolur ya da başka sistemlere entegre olmaya başlarsınız…
Öykünmeci ruh hali ile özünüzden uzaklaşırsınız…
Şayet sistemimiz işliyorsa, tavrınız, tepkiniz, teklifiniz
etkili olur…
Kuram, söylem, eylem, yöntem bir sistem dâhilinde
seyrediyorsa üretebilir, şahitliğimizi sürdürebilme potansiyelini
oluşturabilirsiniz…
İradesi, ideali, iddiası olan bizlerin öncelikle buna
mütenasip bir sistem üzerinde olup olmadığımızı değerlendirmemiz gerekiyor…
Konjonktürel rüzgârlardan, dönüştürücü konseptlerden,
kaydırıcı kulvarlardan korunabilmek için kendi sistemimizi pekiştirmek
durumundayız… Bunu yaparken doğal olarak değişen dünyaya, yeni durumlara,
farklı pozisyonlara karşı dinamik bir zihinle, gerçekçi ve gerekli açılımları
ve çalışma sistemimizi güncelleme pratiğinde de gecikmememiz gerekiyor…
Aslında bizim güçlü bir sistem eleştirisi geleneğimiz de
var… Bozuk sistemlere muhalefet ederken bile bir sistematiğimiz vardı…
Evet, iç sistemimizi güçlendirerek, yeryüzünde Allah’ın
sistemini gerçekleştirmek için mücadelemizi sürdüreceğiz!
Bu bağlamda Hz. Süleyman (as)’ın Kur’an’daki kıssasına
özelde yoğunlaşmamız gerekiyor…
Nasıl bir sistem üzerinde yürüdü ki, sadece insanları değil
cinleri, hayvanları, rüzgârı bile kuşatabildi… Sefere dâhil etti…
Sistemin dışına çıkan Hüdhüd’ü nasıl uyarmıştı?