Sistem can çekişiyor
- Dünya Savaşı'ndan sonra Yalta Anlaşması ile kurulan dünya düzeni, yarım yüzyıl dolmadan iflas etti ve uzatmaları oynadıkça da milyarlarca insan için ölümcül bir tehlike olarak varlığını sürdürmeye çalışıyor.
1945 Yalta Anlaşması ile kurulan dünya düzeni 1991'de Sovyet lider Mihail Gorbaçov'un Perestroika politikaları ile sona erdirildi. Ne var ki bu "erken yıkım", yine mevcut sistemin Birleşmiş Milletler'de veto yetkisine sahip 5 ülkeyi de hazırlıksız yakaladı. İşin garip tarafı, Sovyet Rusya da bu 5'li grubun üyesi olmasına rağmen o da Perestroika'ya karşı hazırlıksızdı.
Perestroika ile birlikte bir anda boşluğa düşen ekonomisi ve savunma sanayi en güçlü beş ülke, eski düzenin külleri üzerinden yeni bir Phoenix oluşturmaya çalıştılar. Bu yeni düzenin yöneticisi Amerika Birleşik Devletleri oldu. Oysa ABD, daha 200 yıllık bir devletti. Ve bu devletin maalesef burjuvasizi dahi yoktu. Çünkü burjuvazi sınıfının oluşması için en az sekiz kuşağın, yani yaklaşık 400 yılın geçmesi gerekmektedir.
Ne kültürel ne de sosyolojik olarak burjuvaz bir birikimi olmayan ABD, sonradan görmeler, zengin köylüler ve kayıt dışı ekonomi yöntemleri ile sermaye sahibi olmuş insanların devlet yönetiminde egemen olduğu bir ülkedir.
Ve bu Yeni Dünya Düzeni, toplumlar üzerinde meşrulaşmak için başta Fukuyama ve Huntington gibi etkili kalemler ile okumuş kitlelerin kafalarında yer edindi. Akabinde Birinci Bush dönemi ile siyasal/kutsal bir hegemonik savaşa dönüştürüldü. Baba Bush'un trinity selamı ile bütün medya ve kamuoyunun önünde Irak işgal harekatın kutsal Haçlı Savaşı olarak nitelemesi, bu yeni düzenin yaşam kaynağının 1945 Yalta Anlaşması olduğunu gün gibi ortaya koyuyordu.
Aslında Magna Carta'dan beri değişen ve gelişen "Avrupa Değerleri", George Herbert Walker Bush, diğer adı ile Baba Bush'un 1991 Irak'ı işgale kalkışırken sarfettiği "kutsal Haçlı Savaşı"nı başlatıyorum cümlesi ile birlikte ağır darbe aldı.
O dönemler, Avrupa'nın vicdanı hala ses çıkarabiliyordu. Aydınlar, yazarlar, üniversite çevreleri, ciddi anlamda bu işgale karşı seslerini yükseltiyorlardı. Örneğin İspanyol felsefeci Santiago Alba Rico'nun bu sisteme karşı yazdığı reddiyeler, teorik olarak Yeni Dünya Düzeni'nin temeline dinamit koydu adeta. Rico, daha o günlerde bu yeni düzenin teorisyenlerinin düşünce ve makalelerinden yola çıkarak Yeni Dünya Düzeni'nin "Emperyalist soygun ve kan emici" olduğunu dile getirmişti.
Hakikaten, Komünist rejimlerin yıkılmasından sonra, iç çatışmalar, savaş, kriz ve kaosun yaşandığı bölgelerin tümü büyük enerji kaynaklarına ve güçlü ticaret rezervlerine sahip ülkeler olması şaşırtıcıydı. Afganistan'dan Cezayir'e kadar olan topraklarda bir anda terör şiddet eylemleri kol gezmeye başladı. 6 Aralık 1993 tarihli The İndependent gazetesi hem 1. Sayfasında anonsunu, 10. Sayfada da manşet yaptığı bir haber oldukça dikkate değerdir. Independent, bu haberinde Usame bin Laden'i ve adamlarının barış yolcusu olduğunu yazıyor. Ve haberde, Bin Laden ile teröristleri birer aziz gibi gösteriliyor. Tıpkı Saddam Hüseyin'in sözde İran rejimine karşı "kahraman savaşçı" olarak gösterildiği 1980'lerdiki gibi.
Bir süre sonra Batı Medeniyeti'nin desteklediği, "aziz" ve kahraman olarak gösterdiği bu şahıslar birden "terörist"e terfi ettiler. Akabinde de Baba Bush, Trinity selamı ile bölgemizi ateş topuna çevirecekti.
Aynı yıllarda da Cezayir'de FIS adlı İslam'ı kendine maske olarak kullanan bir kanlı terör örgütü ortaya çıkıyordu. ABD şirketleri, Cezayir ile enerji anlaşmalarını yaptıktan sonra bir anda bıçakla kesilir gibi FIS'in toplu katliamları kafa kesme olayları bitti ve örgüt yok olup gitti.
1945 Yalta Anlaşması ile doğan haksız adil olmayan zalim düzenin temelleri üzerinde yeşertilmeye çalışılan ve koruyucusunun medeniyet, kültür ve gustodan habersiz elitlerin elindeki Yeni Dünya Düzeni denen Amerikan rüyası bütün insanlık için tam bir kabusa dönüştü. Ve Birleşik Devletler de bu sistemi sürdürmek için bütün değer yargılarını ayaklar altına almış durumda.
Sistemden beslenen egemenler, bunun devam etmesi için en ahlaksız şiddet ve terör eylemlerinde ısrar ediyorlar.
Oysa Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan ne diyordu: "Beslediğiniz bu terör bir gün gelir size döner." Ve bu tehdit artık tüm Batı'yı etkisi altına almıştır. Buna rağmen Yeni Dünya Düzeni'nin devamında ısrar, dünyadaki yangını körüklemekten başka bir şey değildir.
Başta ABD halkı ve Batı dünyası olmak üzere, herkes yeni Başkan Trump'ın bu kanlı sömürgeci düzende ısrar edip etmeyeceğini merakla bekliyor. Görebildiğim kadarıyla Tramp da bu düzenden rahatsız. Hem de çok rahatsız. Ve Erdoğan'ın yıllardır savunageldiği "adil ve insanı" sisteme yönelmeyi tercih edecektir.