Dolar (USD)
35.14
Euro (EUR)
36.73
Gram Altın
2963.62
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Sirenler ve oyun havaları

Karamsarlık bir ruh halidir, mizaç değil. Mizaca özgü olan, huya dönüşen kötümserliktir. Birbirine karıştırılsa da bu iki kavram, aynı kökenden beslenmekle birlikte farklı anlam alanlarına sahiptir. Kötümserliğin bir türevi olarak karamsarlık belli düzeyde içe özgü ruh değişkenliği barındırır; bazen ağırlaşıp kötümserliğe, bazen hafileşip iyimserliğe, en azından mevcut durumun realizasyonu açısından gerçeği olduğu gibi görmeyekapı aralar ve büyük oranda duygusal bir zemine oturur. Bu yönüyle kötümserlik bir zihin ve ruh iklimi, karamsarlık ise ruhun hava değişimini işaret eder. Kötümserlik insan bedeninde iklime maruz kalmış ve yeri değiştirilemez coğrafyayı, karamsarlık ise coğrafyanın değişen havasını işaret eder. Coğrafyanın yerini değiştiremezsiniz ama onun üzerinde devinip duran hava sürekli değişir. Kötümserlik baki, karamsarlık arızidir. Kötümserlik deriyi, karamsarlık elbiseyi temsil eder.

Bedbinlik karşılığı olan kötümserlik, adı üzerinde hayatı olumsuza yorma biçimidir, iflah edilemezdir ve can çıksa da ruhun içinden sökülüp atılamaz bir tarafı vardır. Kaldı ki ilhamını da gerideki isimden, “kötü”lük kökünden alır. İyimserliğin tersine kötümserlik hayata karşı konumlanan tutumda ciddi bir enerji eksikliğine vurgu yapar ve bu tarafıyla varolan enerjinin de soğurulmasına neden olur. Kötülük ile kötümserliğin aynı kökten türemesinde kötümserliğin hayata bakma biçimlerinin alanını daraltmış olması nedeniyle insanın –enerji azalmasına bağlı olarak- kendisine verdiği zarardır. Bununla birlikte kötümserliğin; içeriğinden kopmuş ve hayat ile arasındaki bağların kısa devre yaptığı bir iyimserliğin yaratacağı potansiyel körlüğü engelleyici bir tarafı olduğunu, bu tarafın iyimserliğe göre resmin tamamını görmeye daha yakın olduğunu kaydetmekte fayda vardır. Bütünüyle iyimserliğe adanmış bir bakış, vücudun acı veren sinirlerini yok etmekten farksızdır. Acı nasıl çok daha büyük hastalıkların uyarıcısı, ön habercisi ve istenmese de semptoma dönüşen somut göstergesi ise kötümserlik de kötüye, daha kötüye giden akışı haber veren bir işaret fişeği, bir uyarı ateşidir. Kötümserlik ile kötülük arasındaki ilişki kötüye gitmekte olanı hızlandırmak değil, kötüye gitmekte oluşu haber vermektir. Yoksa kötümserlik ile kötülük arasında birbirini tamamlayıcı bir ilişki olsa her gün sabah akşam moralimizi bozan yazarları, muhalif kalemleri ve eleştirinin bizatihi kendisini topluca yargılamamamız gerekirdi. Gemi rotasından saptığında ve karaya vurma ihtimali belirdiğinde elinde dürbünü olan gözcünün yapması gereken şey bellidir: Gemi karaya oturacak, rotayı değiştirelim. Rotayı değiştirmenin maliyeti ile geminin karaya vurmasından mütevellit hasar karşılaştırıldığında kötümserliğin gerçek işlevi kendiliğinden ortaya çıkar. Hakikati işaret eden bir kötümserliği, hakikati örten bir iyimserliğe tercih etmenin neresi yanlış?

Bununla birlikte, başta söylendiği gibi karamsarlık bambaşka bir şeydir. Onun gerisinde kötü ve kötülüğe dair değil “kara”ya özgü bir geri çekilme ve tereddüt söz konusudur. Kelimenin karanlık ile olan ilişkisi ona özgü belirsizlikleri, görünemezlikleri ve öngörülemezlikleri toplayarak belli oranda bir risk alanı oluşturmasından kaynaklanır. Kelimenin toplum nezdindeki bütün olumsuz çağrışımları buradan beslenir. Öyle görünüyor ki baştan beri dünyanın hemen her coğrafyasındaki iyilik-kötülük mücadelesinin karanlık-aydınlık metaforları üzerinden temellendirilmesinde de bu ikisinin doğası arasındaki fark yatmaktadır. Burada karanlığın varoluşun bütün simgelerini yutan, salt bir hiçlik alanı olarak gelişinin; aydınlığın ise varoluş simgelerini görünürleştiren ve o hiçliğin ortasına renkler, biçimler, hareketler yerleştiren doğasının işgal ettiği yer inkar edilemez.Bazı düşünürler tarafından karamsarlığın, melankoliyle kurduğu ilişkiden mülhem, dehaya özgü bir ruh hali olması yönündeki tespitler de muhtemelen onun geri çekilmeye özgü ve geriden, en geriden bakmanın sağladığı geniş açının yarattığı bir ‘gerçeği bütün halinde görüş’e imkan vermiş olmasıdır ki ben de buna katılıyorum. Tersi durumda, mutlak iyimserlik hali, gelmekte olan kötülükleri görmeyi perdelemenin de ötesinde her türden önlem almayı erteleyen ve kötülüğe hazırlıksız yakalanma riskini barından çok daha kötücül bir yaklaşım olarak karşımıza çıkar. Bu durumda, tarihin gidişatı eğer yoğun ışıktan gözleri kamaştırarak gözünün önündekini bile göremeyecek bir körlük alanı yaratmaya yönelik değil de karanlığı kışkırtan ve güneşi büsbütün karartmaya yönelik bir tarzda olsaydı söz konusu temellendirmenin yönü de bağlamı da farklı olurdu. Ama yazık ki çağ spekülasyonlar üzerinden gerçeğin üstünü örtmeye; aşırı aydınlık ortamlar yaratarak ortamın kendisini yok etmeye; göze doğrudan ışık tutarak eyleyişi dondurmaya; aşırı bilgi üzerinden fikirlerin kökünü kurutmaya yönelik stratejiler ürettiği için spekülasyonu engellemenin yolu olarak olduğundan daha makul hareket etmenin, aşırı ışığın içine az da olsa bir karanlık eklemenin, gözü ışıktan kısa süreliğine kaydırıp güçlendirmenin, bilgiyi fikre dönüştürmek için olduğundan daha sağduyulu hareket etmenin ziyadesiyle doğru bir strateji olduğunu düşünüyorum. Bununla kastettiğim şey, tam olarak şudur: İyinin olmadığı bir yerde iyimserliğin yaratacağı kötülüğü engellemek, ışığın körleştirmek için çıktığı yolculukta onu karanlıkla dengeleyerek gözü parlaklık yanılsamasından korumak… Evet, yapmakta olduğum şey tam olarak budur. Evet, dostlarımın, bazen ince bir ikazla, bazen tebessüme karıştırdıkları seyreltilmiş bir itirazla kötümserliği yaygınlaştırdığım, karamsarlık aşıladığım yönündeki yaklaşımlarına cevabım budur. Felaket anında sirenleri çalanlara niye kızıyoruz ki? Asıl kızmamız gerekenler felakete oyun havasıyla cevap verenler olmalı değil mi?