Sıradışılık sıradanlaşınca
Gündelik hayatta bilhassa gençler arasında gözlemlediğimiz
şeylerden birisi de sıra dışı olmak. Sıradışı olmak, hem herkesten farklılaşma
hem de toplumda bir insanın kendi altını çizmesi içerimlerine sahiptir. Bir
bakıma insanlık tarihi boyunca gözlemlenen bir durumdur.
Fakat içinde yaşadığımız
post/modern zamanların karakteristiğiyle bağlantılı içerikler de taşımaktadır.
Sonuç cümlemizi hemen söylememiz gerekirse, sıra dışı olmak hemen herkesin aynı
anda atak yaptığı bir faaliyete dönüşünce son kertede sıra dışılık sıradan bir
faaliyete dönüşmektedir. Bir başka deyişle, herkesin sıra dışı olma isteği
anında sıradanlaşmaktadır. Hatta sıra dışılığa konu olan fiiller açısından
bakıldığında, bunların bile kalıplaştığını görebilmekteyiz.
Saçları tabii renklerin dışında kırmızı, mavi gibi renklere
boyatmak, bedenin farklı bölgelerine; özellikle dışarıdan görülecek bölgelere
dövme yaptırmak, ağız, dudak, kulak, burun vb. uzuvlara piercing ile donatmak,
ayaklara hal hal takmak, özellikle yüz kısmında silüeti değiştirecek düzeyde
ağır makyaj ve boya kullanmak, erkeklerde küpe, farklı sakal biçimleri denemek
bunlar arasında sayılabilecek birkaç sıra dışılık faaliyeti.
Şimdi bunların farklı bileşenler etrafında çözümlemesini yapalım.
Birincisi, dikkat edilirse bunların hepsi beden üzerinde yapılan müdahaleleri
ifade etmektedir. Burada hem dualist bakış açısının izleri hem de
sekülerleşmeyi takip edebilmekteyiz. Bilindiği üzere dualist bakış açısı
kutsal-profane, mana-madde, beden, ruh gibi aslında bir bütünün birbirini
tamamlayan ikili parçalarından her birini bağımsız ve birbirine indirgenemeyen
çifte gerçeklikler olarak görmektedir. Dolayısıyla burada ruhtan bağımsızlaşmış
bir “beden”i; bedene odaklanmayı görmekteyiz.
Modernleşmenin uğrak noktalarından birisi olan Rönesans, hümaniter
bir bakış açısıyla bedeni öne çıkarmaya başlamıştı ki, bunun o dönemde en bariz
örneği Michelangelo’nun Davut ve Musa heykelleridir. Halen içinde yoğun
yaşadığımız bu dönemde ise “bedene odaklanma” genel bir tavır olarak kendisini
göstermektedir. Dualist bir bakış açısının olduğu yerde ise, sekülerleşme de
kaçınılmaz olarak görülmektedir. Dikkat edilirse yapılan aktivitelerin temel
gönder geleri beden üzerinden dünyayadır.
İkincisi, modernliğin insanı merkeze almasının ardından
postmodernlik meseleyi daha da derinleştirerek öznelliği yükseltmiştir.
Öznellik bir bakıma herkesin kendi “ben”ini merkeze alarak dünyayı kurmaya
çalışmaktadır. Fakat öte yandan “doğru”luk ve “bilme”nin sınırları süjenin
sınırlarına çekildiği için herkes aynı anda doğru ve yanlıştır. Bu durum
özneler arasındaki ilişkinin bir yan yanalık olarak kurulmasını kılmaktadır.
Tam da bu noktada bir sayıya dönüşen ya da herkes arasında birisi olan kişi
diğerleriyle yan yana ve onlarla benzerdir.
Kişi en fazla böyle bir ortamda sıradan olduğunu hissetmektedir. Bu
sıradanlıktan kurtulmak için insan çeşitli sıra dışı işler yapmaya başlar. Fakat
dünyevi bir zihniyetle olaylara bakıldığında, sıra dışılık toplumda zaten az yapılan
ilim öğrenmek, iyi bir düşünce insanı olmak vb. üzerinden değil daha çok
“beden”e odaklanılarak gerçekleştirilmektedir. Böyle bir durumda, zaten
toplumda moda olarak uygulananlar bir kültür oluşturduğu için aslında herkesin
yaptıkları sıra dışılık olarak sunulmaktadır.
Bir diğer nokta da kişiye bir bütün olarak baktığımızda,
seküler göndergelerin artış gösterdiğini anlayabiliriz. Yalnız ortada bir
bütünlük olup olmadığı küçük bir sorun olarak hemen dikkati çeker. O zaman
kolajları saymak zorundasınız.